Şekerli bir yazı
Dünya, nişasta bazlı şekeri buldu, früktoz ve glikoz şurubunu buldu. Ben de tahin helvası almak için girdiğim dükkânda ‘Gerçek şekerden mi’ diye sormayı öğrendim. Bu işin tadı iyice kaçtı…

Ben küçükken Edirne’de sokaklardan römork dolusu pancar taşıyan traktörler geçerdi, eğer şanslıysak yuvarlanıp düşen pancarları kapar eve götürürdük. Annemin çamaşır kaynattığı ocağın közlerinde pişmiş pancarın tadı, nadiren bal ve bisküviden başka şekerli bir şey yemeyen çocukluğumun unutulmaz tatları arasındadır.

Annem pişirmeden çok önceki zamanlarda beyaz pancarı pişiren ilk kişi hem tiyatro yazarı hem de ziraatçı olan Oliver de Serres isminde bir Fransız vatandaşı olmuş. Acaba bu lezzetli şey hakkında bir şey yazdı mı Oliver? Ondan yaklaşık 170 yıl sonra 1747’de Alman kimyacı Andreas Sigismund Margraff şeker pancarından şeker üretmeyi başarmış. Diyeceksiniz ki o zamana kadar şeker yok muydu? Bu yazının konusu tam da bu!

ŞEKERE MEFTUN BU KALPLER...

Meyve ve baldan, on binlerce yıl önce mağara resimlerinde bahsediyor insan evladı. Çikolataya güzellemeler yazan biri olarak bal resmi yapan atalarımı çok iyi anlıyorum. Şekerin bir belgede adının geçmesi ise M.Ö.510 yılında Pers kralı Darius’un (kabartmalarına bakılınca hayli karizmatik bu arkadaş da şekere meftun bir kalp taşıyor nihayetinde) İndus nehri kıyısında şeker kamışıyla karşılaştıktan sonra hayretini gizleyemeyerek “Arı olmadan bal üreten kamış da varmış...” demesiyle gerçekleşiyor. 200 yıl sonra başka bir karizmatik lider Büyük İskender de geri kalmayarak “kutsal kamış” diyor şeker kamışına. Öhöm. Her neyse bu bitkiden şeker elde etmeyi öğrenen Hintliler, Araplara, Araplar yaptıkları fetihlerden sonra İspanyollara filan öğretiyor. Nitekim bunlardan en bildik isimlerden biri olan Colombus, keşfettiği yetmezmiş gibi Karayip Adaları’ndan İspanya Kraliçesi İseballa’ya “Kraliçem bildiğiniz gibi değil, bu memlekete bir şeker kamışı ektim, iki günde büyüyor” şeklinde yağ çeken mektuplar döşeniyor 1493 yılında.

Sen bu iş bi para getir, sen Amerika ovaları şeker kamışıyla dol!

EMEĞİ GEÇENLER İÇİN ÇOK DA TATLI DEĞİL HANİ

Yetiştirmeye insan bulamayınca Afrikalı kardeşlerimizden rica(!) ediyorlar. Yani kamış yetiştirmek için sırtlarında patlayan deri kayışlar çok da rica minnet olmadığının kanıtı olsa gerek. İnsanın ağzını tatlandıran bir besinin insanın ağzında acı tat bırakan bir şekilde yetiştirilmesi de ironinin dibi sayılır. Bu “beyaz altın” için binlerce fabrika açılıyor, Canan Teyze duymasın. Bu tamlamadaki ‘beyaz’ baki kalsa da ‘altın’ sözcüğünün yerini ‘zehir’ sözcüğünün aldığı zamanlarda yaşıyoruz. Neyse efenim; Avrupa’da Napolyon’un 1815 yenilgisinden sonra “nhahhha siz şimdi göreceksiniz” diye kötü kahkahalar atan Anglasaksonların limanları abluka altına almasıyla Avrupa şekersiz kalıyor. Şekeri düşen bir Avrupa neler yapmaz! Bunlar da pancara hak ettiği değeri vermeye karar veriyorlar. Avrupa pancara “he sensin” diyor.

ARTIK PANCAR YÜKLÜ TRAKTÖRLER GEÇMİYOR YOLLARDAN

Bu kadar tarih, yazıyı yarım bırakmanıza neden olmadan bir durayım ben. Artık Edirne’de yollardan şeker pancarı yüklü traktörler geçmiyor. Geçen yerlerden de geçmeyecek. 1926’da ilk şekeri üreten Alpullu Şeker Fabrikası da kapandı. Dünya, nişasta bazlı şekeri buldu, früktoz ve glikoz şurubunu buldu. Ben de tahin helvası almak için girdiğim dükkânda “Gerçek şekerden mi” diye sormayı öğrendim. Bu işin tadı iyice kaçtı…

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Uzaktaki, yakındaki… Okullu olmanın tarihi...

Uzaktan eğitime geçtiğimiz, uzaktan eğitimin bin derdiyle de uğraştığımız şu günlerde gelin hem uzak...

Topuklu ayakkabının tarihi

Tarihi oldukça eski, şimdi kadınlara özgü topuklu ayakkabıların ilk önce erkekler tarafından giyildi...

Düdüklü Tencerenin Tarihi

‘Sevgili Denis, köy pazarından çok güzel horoz fasulye buldum, pişirirken ruhuna göndericem. Şu balk...