Rant belediyeciliğine karşı kendimize bir şans verelim
Ulaşımdan olmayan parklara ve kreşlere, uyuşturucu sorunundan şiddete kadar birçok sorunla boğuşuyor kadınlar. İnsan düşünüyor, ‘Belediye bu sorunları çözemiyorsa ne yapıyor elindeki bütçeyle?’ diye.

Ülkemizde uzun yıllardır seçimler, hiçbir işçi ve emekçinin talebine kulak verilmeden, sadece kimin kazanacağı üzerine kuruluyor. Her şeyi sandığa havale eden anlayış, halkı da talep etmekten ve sorgulamaktan uzaklaştırıyor. Bir takım milliyetçi, gerici söylemlerle, “Aman şunlara oy vermeyin” diye tembihleyen hükümet, sanki yıllardır ülkeyi yönetmiyormuş gibi çeşitli vaatlerde bulunuyor.

Büyük bir yıkıma sebep olan imar affı yasası başta olmak üzere yaşanan birçok felaketin imzacısı Murat Kurum olmasına rağmen tekrar halkın önüne çıkıp rahatlıkla oy isteyebiliyor. Başta yayın organları olmak üzere yaşanan sorunlara ses çıkaran herkes ya ülkeyi bölmek isteyenler ya da birliğimize çomak sokanlar olarak ilan ediliyor. Bunları her yerde yüksek sesle ifade edenlerin adayları ise yeniden seçilme durumlarında patronların hizmetinde çalışacak temsilciler olacaklar.

“Halkçı belediyecilik” sözünün yanından geçmeyecek olan bu anlayışın, şehirleri daha da yaşanamaz hale getireceği belli. Ulaşımdan olmayan parklara ve kreşlere, uyuşturucu sorunundan şiddete kadar birçok sorunla boğuşuyor kadınlar. İnsan düşünüyor, “Belediye bu sorunları çözemiyorsa ne yapıyor elindeki bütçeyle?” diye. Bu saydığımız sorunların emekçilerin yaşamını nasıl etkilediğini örneklerle anlatalım.

‘HEP BÖYLE MUHTAÇ MI KALACAĞIM’

4 çocuğu olan Medine çocuklarına kıyafet bulamıyor. Tam bir yıldır desteğe muhtaç şekilde yaşıyor. Birileri ona eskilerini verirse giydiriyor çocuklarını. Belediyenin bazı kurumlarından aldığı destek ile 2 faturasını ancak karşılıyor. Çocukları okula gidemiyor yokluktan. “Hani ücretsiz kreş olsa gider çalışırım” diyor Medine ama o da yok. Soruyor Medine, “Ben hep böyle muhtaç mı kalacağım? Halbuki ben de vergi ödeyen bir vatandaşım.”

Medine’nin maddi durumunda hiçbir değişiklik yok ama çocukları için aldığı süt desteği kesilmiş. Buna rağmen oyunu istemek için evine gelenler, “Başkasına verirsen daha kötü olur” demişler. Medine “Bunlara artık oy yok. Ben Yeniden Refah Partisine oy vereceğim” diyor. Biz de soruyoruz “Peki aradaki fark ne?” diye. Medine 5 dakika düşünüyor ve “Daha inançlılar” diyor.

Kişileri kahramanlaştıran ve sonra onlardan medet umar noktaya getirilen emekçiler dolayısıyla daha inançlı, imanlı olan adaylar kendilerini kurtaracak sanıyor. Bu kadar çaresiz kıldıkları emekçileri böyle düşünmeye itenlerin bunu da çok bilinçli olarak yaptıkları ortada.

RANTÇI BELEDİYECİLİK SAĞLIĞA ZARARLI

Yakın zamanda “Daralmaya gidiyoruz” gerekçesiyle işten atılan Hayriye şöyle anlatıyor: “Kanseri yendim, sonra yeniden çalışmaya başladım. Daha 5 ay olmadan işten atıldım. Devam eden ilaçlarımı ve bazı vitaminleri almak zorundaydım ama işsiz olduğum için hiçbirini alamıyorum. Doktorum spor yapmamı öneriyor. Belediyenin yüzme havuzuna gideyim dedim, yakında hiçbir yer yok. En yakındaki havuza iki araçla gidiliyor. Üşenmedim, gittim. Yer yokmuş. Başka bir spora yazılayım deyip yine gittim, ön kayıt aldılar. Ama 2 ay oldu sıra gelmedi.”

BELEDİYE UZMANINDAN ŞİDDETE GERİ DÖN TAVSİYESİ

Uzun yıllar eşinden şiddet gören Aslı, boşanmak için 3 yıl uğraşmış. Bu süreç onu maddi ve manevi olarak çok yıpratmış. Psikoloğa gitmeye karar vermiş. Devlet hastanesinde randevu bulamayınca belediyeden destek almak için başvurmuş. Başvurusu kabul edilmiş yoksul olduğunun tespit edilmesinden sonra. Fakat destek aldığı uzman Aslı’ya eşine geri dönmesini önermiş, böyle ufak sorunlar(!) yüzünden boşanmanın doğru olmadığını söylemiş. Kadınların sorunlarını çözmek yerine el birliği ile o şiddet dolu evlerde kalmamızı istiyorlar.

Daha çok sorun sıralanabilir. “Onlara bir şans daha verelim, belki düzelir” demek, bu koşullarda yanıltıcı olacaktır. Rant üzerine kurulmuş bu düzenin, emekçi kadınların sorunlarını çözmekten ziyade bu sorunları daha da derinleştirecek politikaların üretimine devam edeceği ortada. Bu nedenle başta 31 Mart seçimleri olmak üzere kendimizden olmayan, bizi hiçbir karar sürecine katmayan, sadece patronları temsil eden bu anlayıştan kurtulmak için sandığa doğru tercihle gitmeliyiz. Ama asıl olarak, mücadeleyi 31 Mart seçimlerimden sonra da büyütecek ve dayanışmayı örgütleyecek mekanizmalar kurmalıyız.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Tarihin tozlu sayfalarında değil işçi kadınların m...

8 Mart geldi çattı. Tüm takvimlerden, yer kürenin her bir parçasından biriktirdiği eşitlik türküsünü...

Sendikal mücadeleye hegemonik gölge

Son yıllarda kadın meclisi, kadın bütçesi tartışmaları ise hâlâ sürüyor. Ancak bu politika ve kararl...

Bu yıl da Newroz barış ve özgürlük olsun, halklara...

'Ölümden değil yaşamdan yanayız' demek, eşitlik mücadelesini omuz omuza vermek için birbirimizin ses...