Burda ya da Özbekistan’da; özgür olmak istiyorlar
Ne kadar benzer ülkeler olduğumuzu düşünüyorum Sonya konuştukça, ne kadar benzer dertlerimiz olduğunu...

Gelin hep birlikte Sonya’yı tanıyalım. Sonya Saidova Özbekistanlı 35 yaşında bir kadın. Babası pilot, iş bulamadığı için Amerika’ya göç etmiş. Sonya, annesini ise çok küçük yaşta kaybetmiş. Ailenin en küçük çocuğu ve üniversite mezunu. Eşinden ayrılmış ve 15 yaşında bir oğlu var. 8 aydır Türkiye’de yaşıyor. Bu kısa sürede Türkçe’sini epey ilerletmiş, bazen sohbetimizde zorlansak da kendisini çok iyi ifade ediyor. “Neden Türkiye’ye gelme ihtiyacı duydun” soruma Sonya dili döndüğünce yanıt vermeye çalışıyor; “Benim ülkemde iş yok. Ne iş olsa yaparım diyerek buraya geldim. Önce evlere temizliğe gittim. Çocuk baktım. Şimdi de bu tekstil atölyesinde günlük 65 liraya çalışıyorum. Çok az veriyorlar bize çünkü yabancıyım,. Yabancıların işe çok ihtiyacı olduklarını bildikleri için ‘Nasıl olsa mecbur’ diyerek bizi Türk işçilerden ayrı tutuyorlar. Ama aynı işi yapıyoruz. Bu haksızlık.”

TÜRKİYE’DE DE ÖZBEKİSTAN’DA DA BASKI ÇOK
Çocuğunu Özbekistan’da bırakıp buraya gelmenin çok ağır olduğunu ama başka da bir şansının da olmadığı söylüyor. “Ben ister miydim ülkemi, çocuğumu bırakmak? Oğlumu çok özlüyorum. Her ay düzenli para göndermek için hafta sonları evlere temizliğe gidiyorum. Çalışmak zoruma gitmiyor. Ama bazen bize Türkler ‘kötü kadın’ gözüyle bakıyorlar. En çok da kadınların böyle düşünmesi beni çok üzüyor.”
“Aslında” diyor Sonya “Benim ülkemde kadınlara çok baskı var. Türkiye’ye gelenlerin çoğu eşlerinden ayrılan kadınlar. Benim ülkemde de boşanmış kadınlar aynı Türkiye’deki gibi dışlanıyor. Kadınlar bizi tehlikeli görüyor, kocalarını ellerinden alacağımızı sanıyor, erkekler de gönül eğlencesi olarak görüyorlar. Bazen düşünüyorum; aslında Türk veya Özbek fark etmiyor kadınlara bakış açısı hep böyle...”
Özbekistanlı erkeklerin de iş bulamadığını, ailelerine bakmak için buraya geldiğini söyleyen Sonya, “Ben de aileme bakmak için geldim. Türkiye’de sorun benim kadın olmam mı?” diye soruyor.

Sonya ve Gülbahar


FUHUŞ YAPAN KADIN AKIL HASTANESİNE KAPATILIYOR
Kendi ülkesindeki kadınların durumunu da şu örnekle veriyor “Mesela benim ülkemde 40 yaşında bir kadın, kimsesi yok, iş yok, devlet tarafından hiçbir güvenceye alınmamış o da hayatta kalmak için fuhuş yapmak zorunda kalıyor. Üç defa yakalanırsa ceza alıp hapse atılıyor. Bir daha yaparsa akıl hastanesine kapatılıyor. Yani toplumdan uzaklaştırılıyor. Orada ölüp gidiyorlar. Çünkü onlara sahip çıkacak kimseleri yok. İşte biz biraz da bundan korkuyoruz. Çünkü iş az Özbekistan’da ve çok pahalı bir ülke. Biz de başka ülkelere gidip para kazanıp geleceğimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Yoksa bizim sonumuzda akıl hastanesinde yalnız ölmek olur.” Bu son sözleri dudakları titreyerek, gözleri dolarak anlatıyor Sonya.

‘BÜYÜĞÜMÜZ NASIL İSTERSE ÖYLE OLUR’
Merak ediyorum, Sonya’nın 8 Mart’tan haberi var mı? Sorumun karşılığını gözlerinin içiyle gülümseyerek veriyor “Tabii ki biliyorum.” Özbekistan’da 8 Mart’ta bir bayram havası olduğunu, çiçekler alındığını, salonlarda eğlenceler düzenlendiğini anlatıyor. Kapalı yerlerde de miting benzeri buluşmaların gerçekleştiğini ancak bunların kalabalık olmadığını söylüyor ve bunun sebeplerinden birinin de iktidarın baskısı olduğunu aktarıyor. Sonrasında şöyle bir diyalog geçiyor aramızda:
- Büyüğümüz nasıl isterse öyle olur.
- Büyüğünüz kim?
- Başbakanımız, ülkede her şeyin kararını o verir.
- Peki, memnun musunuz büyüğünüzden?
- Tabii ki değiliz. Vatandaşın hiçbir söz hakkı yok. İş yok, para yok. Başka ülkelere göç ediyoruz işte.
Ne kadar benzer ülkeler olduğumuzu düşünüyorum Sonya konuştukça, ne kadar benzer dertlerimiz olduğunu... Atölyede, işten güçten fırsat bulup anca bu kadar konuşabiliyoruz Sonya ile. Tek hayali şu anda Amerika’da göçmen olan babasının yanına oğluyla birlikte gitmek. Böyle bir arada daha güçlü olacağını düşünüyor. Çocukluğunun geçtiği, köklerinin bağlı olduğu memleketin ta ötesinde yaşam mücadelesi veren Sonya’nın geleceğine yine de umutla baktığını görmek beni de umutlandırıyor.


NİCE SONYA VE GÜLBAHAR’IN HİKAYESİ AYNI
Gülbahar’da aynı tekstil atölyesinde Özbek bir işçi kadın. O da eşinden ayrılmış. Umudunu sırtlayıp Türkiye’ye çalışmaya gelmiş olan binlerce göçmen kadından biri. Altı aydır burada yaşayan Gülbahar, daha önce Sonya gibi şansını Rusya’da da denemiş ama olmamış. Dört göçmen kadınla bir olup ev tutmuşlar burada. Hem birbirlerine destek oluyorlar hem de çalışıp ailelerine para gönderiyorlar. Tekstilde günlükçü olarak çalışıyor. 12 yaşında bir kızı var ardında bıraktığı, Türkiye’yi nasıl bulduğunu sorduğumda çekinerek cevap veriyor “Türkler bize biraz kötü davranıyorlar. Ama hepsi değil. Ben de istemezdim böyle çocuğumdan ayrı kalmak ama mecburen geldim, ülkemde iş yok.” Ne kadar süre burada kalma planı yaptığını sorduğumda “Bin dolar yapıp hemen ülkeme döneceğim” diyor.
Kadın olmanın da zorluklarından bahsediyor, “Kadın olmak çok zor, ülkemizde de bize çok baskı var. Kendimizi özgür hissedemiyoruz. Buraya geldik çalışmak için ama burada da baskı görüyoruz. Bizi hor görüyorlar. Özellikle de boşanmış olduğumuz için. Oysa ki bütün kadınların birbirlerine sahip çıkması lazım. Burada da erkekler benim ülkemdeki gibi kadınları kendilerinde aşağıda görüyorlar. Bu çok kötü” diyor. Hak veriyorum Gülbahar’a biz kadınların düşman değil, birbirimize sahip çıkması lazım...
İlgili haberler
Göçmen kadınlar olarak 8 Mart’ta taleplerimizle al...

GKB 8 Mart’ın bütün Almanya’da tatil günü olmasını isteyerek, kürtajı düzenleyen paragrafların kaldı...

Doğu halklarının Bolşevik kadınları

59 kadın delege kadın güçlü bir dinleyici topluluğunun önünde, ş̧eriat yasasının statüsü de dahil o...

Kriz hayatımızın tam ortasında!

Küçükçekmece’den işçi kadınlar anlatıyor: ‘İşverenin gasplarına karşı çıkana kapı gösteriliyor. Kriz...