Mülteci çocukların eğitimi: Öğretmenler kendi haline bırakılıyor
İstanbul’dan bir öğretmen mülteci çocuklara eğitim vermek için özel bir eğitim almadıklarını ve çocukların eğitiminin öğretmenlerin bireysel inisiyatifine bırakılmasının sorunlarından bahsediyor.

Mülteci çocukların azımsanmayacak kadar yoğun olduğu, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bir bölgede sınıf öğretmeniyim. Mültecilik ve göçmenliğin sadece yetişkinleri ilgilendiren bir sorun olmadığı aşikâr. Ben de devletin bu alandaki politikalarının öğretmenler ile göçmen/mülteci öğrencileri etkileyen kısmından, bu politikanın eğitime yansımasından bahsetmek istiyorum.

Savaşın üstünden geçen 10 yıldan sonra Suriyeliler bile hala hakları olmayan misafirler olarak görülüyor. Türkiye AB ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşması ile AB’nin göçmen deposu oldu. Hem Geri Kabul Anlaşması hem de doğudan gelenleri mülteci statüsünden mahrum eden “coğrafi çekince” ile gelenler kapana sıkıştırıldı. İktidar, mültecileri iç ve dış politikasında malzeme yaptı. Mültecilere karşı “ne haliniz varsa görün” denildi ve 81 ile yayılan mülteciler yaşam kavgası içine atıldı. Hal böyle iken altyapı sağlanmadan eğitim sistemine “dahil edilen” çocuklarla deneyimsiz, denetimsiz ve ne yapacağını bilemez halde sahada karşı karşıya kaldık.

ÖĞRETMENLERE DESTEK VE EĞİTİM ŞART

Her şeyden önce mülteci ve göçmen çocukların eğitimine yönelik yeterli bir eğitimimiz yok. “Tek kültürlü, tek dilli” sınıflarda öğretmenlik yapmak için yetiştirilmiş bizler öğretimsel sıkıntılar yaşıyoruz. Onları anlamaya çalışmaktan, onlarla empati kurmaktan, kültürlerarası etkileşime yatkınlıktan uzağız haliyle. Farklı geçmişleri olan bu öğrenciler ile çalışma bilgisi ve deneyiminden yoksunuz. Öğretim içeriğinin analizi, öğretme stratejileri, ders araç ve gereçleri, ölçme araçları geliştirme ve değerlendirme gibi alanlarda mülteci/göçmen öğrencilere dönük olarak mesleki gelişime ihtiyacımız var. Durumun kalıcılığı düşünüldüğünde bu sadece hizmet içi eğitimle değil hizmet öncesi üniversitelerde çözülmesi gereken bir konu.

Ayrıca bu öğrencilerin buralara gelene kadar neler yaşadığını da bilmiyoruz. Geldikleri yerdeki deneyimlerinden nasıl etkilendiklerine dair bir şey bilmiyoruz, anlamıyoruz. Dahası bu etkileri, yaşadıkları travmaları anlamak biz sınıf öğretmenlerini aşan bir konu da olabilir zaman zaman. Bu konuda okullarda belki de uzmanlaşmış rehber öğretmenlerin varlığı tartışılmalı. Öğrencilerin beraberlerinde getirdikleri kültürel arka planlarının onların bilgi, beceri ve iletişim biçimleri üzerinde yarattığı etkininin önemi de yadsınamaz. Bizim bu kültürel arka planlara dair fikrimiz yok. Bu durumun sebeplerinden biri de bunun mülteci/göçmenlere yönelik eğitim politikası olarak ele alınıp derinleştirilmemesi, sadece öğretmenlerin bireysel inisiyatiflerine ve gelişkinliklerine bırakılmış olması. Memleketteki mülteci karşıtı dalga ve yükselen milliyetçilik de düşünüldüğünde okullarda yaşanan durumların çok da ileri örnekler olmayacağını anlamak için kâhin olmaya gerek yok.

Öğretmenler olarak mülteci öğrencileri öğretim sürecinin yavaş/zor ilerlemesine sebep olan engeller olarak görüyoruz genellikle. “İyi sınıfı, kaliteli eğitimi” sınıf mevcuduna oranla göçmen ve mülteci çocukların azlığıyla doğru oranda ölçüyoruz. Büyükşehirlerde pandemi döneminde bile 50’ye dayanan sınıf mevcutlarıyla karşı karşıyayken ideal sınıf mevcudunu çok çok aşan bu sınıflarda deneyimsizlik ve bilgisizliğimizle çocuklarla baş başayız.

BİRLİKTE YAŞAMANIN ALTYAPISI OLUŞTURULMALI

Mültecilerin büyük bölümü ülkelerine dönse ya da bir bölümü Avrupa’ya gidebilse bile büyük çoğunluğunun Türkiye’de kalıcı olduğu aşikâr. Kalanlar ve Türkiye’de doğanlar için bir arada yaşamın sosyal, kültürel altyapısı oluşturulmalıdır. Mülteciler “misafir” ya da “ümmet siyaseti” içinde bir tebaa toplumu değildir. Mülteciler haklarıyla birlikte insandır. Çözüm iki taraflıdır. Uyum sağlama süreci sadece mültecileri ilgilendiren bir sorun değildir. Azınlıkta, korunmasız, sonradan gelmiş olanın çoğunlukta olanın tüm özelliklerini; dilini, dinini gündelik yaşam pratiklerini tamamen benimseyip kaybolacağı bir yaşam uyum sağlama değildir.

Bir arada yaşama, toplumsal uyum ve kabul hem gelenleri hem de yerli ve çoğunlukta olan toplumu eşit derece sorumlu ve yükümlü kılar.

NE YAPABİLİRİZ?
Alanında uzman akademisyenler ve öğretmenlerin katılımıyla mültecilerin eğitimine yönelik, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş işlevsel bir müfredat geliştirilmelidir. Okulların altyapısı ve donanımı güçlendirilmeli, derslik sayısı artırılmalı; sınıf mevcutları azaltılmalıdır. Yerleşik veli ve öğrencilerle, mülteci veya göçmen veli ve öğrencilerin kaynaşması için çeşitli etkinlikler düzenlenmeli ve aileler eğitim sürecinin etkili bir paydaşı haline getirilmelidir. Bu sadece öğretmen inisiyatifine bırakılmadan planlanmalıdır. Okul yöneticileri ve öğretmenlere, mülteci öğrencilere nasıl yaklaşılacağı, sınıf içi ve dışı ortamlarda nelere dikkat edileceği, bu öğrencilerin nasıl eğitileceği ve çok kültürlü eğitimin nasıl gerçekleştirileceği konularında uygulamalı hizmet içi eğitimler verilmelidir. Ayrıca ülkemizde eğitim fakültelerinde öğretmen adaylarına çok kültürlü eğitime yönelik dersler verilmelidir. Mülteci çocukların eğitime katılım oranları artırılmalıdır.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Mülteci çocuklar istenmedi başka bir okula topland...

Kırşehir’de yaşayan mülteci çocuklar, diğer okullarda istenmemeleri nedeniyle bir okulda toplandı. E...

Mülteci çocukların ardında bıraktığı duraklar...

Düşündüm, aynı acıları metrobüsteki bu çocuk da yaşamıştı. O çocuğun bir anlık kendisini aynada bir...

İşçi çocuklarına eğitim çok mu?

Dudullu OSB’de bulunan fabrikalardan işçi kadınlar ‘ücretsiz’ eğitim için istenen kayıt paralarını v...