ETF Tekstil direniş alanında tanıştık Ayşe’yle. Mücadeleci ruhu ve yılmayan duruşuyla direnişin en önünde yürüyen kadınlardan biri. Tam bir işçi disipliniyle gelip gidiyor alana. “Hakkımızı alana kadar bitmeyecek nöbetimiz” sözünü pelesenk etmiş diline.
“13 yaşına kadar Bartın’da yaşayıp sonra babamın işinden kaynaklı Zonguldak’a göç etmek zorunda kaldık. Zonguldak’ta köy yaşamına adapte olmakta zorlandım ve İstanbul’da evli ablamın yanına geldim bir süre sonra.” 23 yaşında evlenen Ayşe, o yaşlarda çalıştığı atölyede sigortasının yapıldığını söyledikleri halde şu anki kayıtlarda sigortasının görünmediğini söylüyor. “O zamanlar bizi yönlendiren kimse yoktu, biz de güvenceli işte çalışmanın önemini bilmiyorduk, sigorta falan pek umursamıyorduk” diye ekliyor.
Evliliğinin bitmesinin temel sebebi ise ekonomik problemler. İstanbul’a geldiği günden bu yana küçük çaplı atölyelerde, çay dağıtımından lokantaya yapmadığı bir iş kalmamış. Evlendikten hemen 1 ay sonra geçim sıkıntıları belirivermiş hayatında. 17 yılık evliliği boyunca da sonu gelmemiş bu sorunların: “Artık canına tak ediyor bir yerde, ömrün geçiyor ama karşındaki bir türlü düzelmiyor. Yalnız daha güzel yaşayacağımı anlayıp karar verdim boşanmaya.”
“Ben yalnızken daha iyi yaşıyorum” diye devam ediyor. “Memlekette yalnız yaşamak zordur elbet ama ben boşandıktan sonra daha rahat yaşadım. Çünkü artık nereden çıkacağını bilmediğim borçları ödemek zorunda değilim. Kira, faturalar ödenecek mi kaygım yok” diyor.
‘BOŞANDIĞIMI SÖYLEMEDİM’
“Yaklaşık iki yıl kadar kimseye söylemedim boşandığımı. Tacize uğramamak ya da çevre tarafından rahatsız edilmemek için. Yaşadığım için değil, tedbir almak adına. Çünkü yalnız yaşıyorum dediğimde ‘Yanında akraban, ailen kimse var mı?’ gibi sorulara maruz kalıyoruz, sanki bir kadın tek başına yaşayamazmış gibi” diyor. Ve başlıyor ETF’deki hikayesine…
“İş ilanını görüp 3 arkadaş başladık ETF’de. Çalışma saatleri iyiydi. 2 vardiya şeklindeydi, izin alma gibi bir problemimiz kalmıyordu. Tek vardiyaya dönünce biraz zorlandık. Ben girdiğimde daha 2 ay olmuştu fabrika sendikalaşalı. Daha önce fabrika geçmişim olmamıştı; sendikaya dair de pek bir bilgim yoktu. Sendikalı çalışmak bir avantaj. Sonuçta en kötü sendika sendikasızlıktan iyidir. Hiç yoktan hakların var, arkanda sendikayla bir şeyler talep edebiliyorsun, yalnızca patronun insafına kalmıyorsun. İşçiler arasında sendikaya tepki yok değil, en ufak sorunu sendika çözmeli anlayışı çok yaygın, ama o işlerin öyle olmadığı da ortada” diye anlatarak sendikalı bir yerde çalışmanın iyi ve kötü yönlerini tek nefeste koyuyor ortaya Ayşe.
İşyerinde yaşadıkları baskının biçimini ise şöyle anlatıyor: “Bariz bir usta veya şef baskısı yaşamadım ama dolaylı yoldan bunları yaşamak kaçınılmaz. Çünkü bant usulü çalışıyorsun. İş geliyor ve bantta yığılıyor. Beş dakika lavaboya gideyim desen işler üst üste yığılıyor, sırf o görüntü oluşmasın sonrasında nasıl yetiştireceğim kaygısı oluşmasın diye de lavaboya gitmek yerine banttan gelen işin başından ayrılmıyorsun. Birinin üzerinde baskı oluşturmasına gerek yok. Baskılanmanın farklı bir türü bu da. Ustanın sana ve işlere bakışı yetiyor.”
NE KADAR SAÇMA!
Hiç beklenmeyen bir anda fabrikanın kapanacağı haberini aldıkları gün ağladıklarını anlatıyor. Haberi aldıkları günün ertesinde 30 işçi işten çıkarıldı. Patronun “Haklarınızı alacaksınız korkmayın” dediğini ancak işin öyle olmadığını anlatıyor: “Öğrendik ki vereceğiz dedikleri alacaklarımızın yüzde otuzu. Kapanacağını ve haklarımızı alamayacağımızı bildiğimiz halde bir süre çalıştık. Şimdi düşünüyorum da ne kadar saçma. Bize kimse ‘Çalışmayın, iş durduralım, bu şekliyle üretime devam etmenin bir anlamı yok’ demedi. Ama toplu bir karar aldık ve yapacağımız şey ortadaydı: Ertesi gün gidip iş durdurmak. Öyle de yaptık, kendi aramızda karar aldık. Hepimiz çok kararlıydık, kimse makineleri çalıştırmadı ve iş durdurmaya başladık. Buna karşı duran, olmaz diyen herkes sonra yanımızda durup direnişimizin parçası oldu. Bugün halen direniyoruz.”
BERABER YOL YÜRÜMEK
Direniş Ayşe’ye çok şey katmış. Daha önce beraber çalıştığı ve tanıdığını sandığı insanları tanımadığımı fark etmiş: “Çalışıyorduk, beraber zaman geçirmeye çok fırsatımız olmadı; elbet yarım saatlik çay ve yemek paydoslarında ne kadar tanırsan. Ama kötü bildiğin iyiymiş. Beraber yol yürüyünce anlıyor insan.”
200 kişi başlayan direnişteki sayının gitgide düşmesine dair Ayşe, “İşçiler birbirine ve en önemlisi kendine güvenmiyor. Halbuki üretimden gelen gücümüzün farkında olsak, haklarımızın bilincinde olsak, neler yapacağımızı nasıl mücadele edeceğimizi bilsek durum bugünkünden çok farklı olurdu. Direnişte pratikten öğrenerek yapıyoruz ne yaparsak. Tek bildiğim direniyoruz, direnmeye çalışıyoruz, ama sonuna kadar gitmeyi düşünüyorum. Patronun yaptığı yanına kâr mı kalsın?” diyor. Patronla uzlaşanları duyunca morallerinin bozulduğunu ama direnişte olmanın güçlü hissettirdiğini söylüyor.
‘EMEKLİLİK İÇİN GENÇ, ÇALIŞMAK İÇİN YAŞLIYIZ’
Bundan sonra nasıl bir yerde çalışmak istediğini ise şöyle anlatıyor: “Yeniden fabrikada iş bulabilir miyim bilmiyorum. Emekliliğe gelince genç, çalışmaya gelince yaşlıyız. Bu koşullarda nasıl iş buluruz onu da bilmiyorum. Bundan sonra gideceğim herhangi bir yerde bildiklerimi, deneyimlerimi, burada yaşadıklarımı kesinlikle aktarır ne yapmamız gerektiğini anlaktan geri durmam.”
‘SESİMİZ PATRONLARI RAHATSIZ ETTİ’
“Öncelikle bizle dayanışmaya gelen herkes çok iyi hissettiriyor. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin ilk günden beri yanımızda oluşu, göstermelik olmayan içten duruşu ve destekleri gücümüze güç katıyor. Evrensel gazetesi her zaman yanımızdaydı. TİS sürecimizden bugüne bize yapılan tüm haksızlıklara bizimle beraber ses oldu. Bizim sesimizi başka yerlere taşıdığı gibi başka sesleri de bize taşıyan tek gazete. Şu an Evrensel’e de yapılan haksızlığı görüyoruz. Çünkü sesimiz, Evrensel’in sesi patronları ve hükümeti rahatsız etti.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.