2025, “Aile Yılı” ilan edildi, ardından da on yıllık bir “Aile ve Nüfus Programı” geldi. Televizyonlarda, kürsülerde sürekli “güçlü aile, güçlü toplum” nutukları atılıyor. Aile bir kez daha “kutsal” ilan edilirken milyonlarca kadın hem evdeki bitmeyen angaryayla boğuşuyor hem de üç kuruşa, güvencesiz, esnek işlerde ayakta kalmaya çalışıyor. “En az üç çocuk” sloganı eşliğinde kadınların sırtındaki yük ağırlaşıyor, o kutsal denilen evlerde şiddet kol gezerken, haklarımızı koruyan yasalar bile “aileyi yıkıyor” bahanesiyle hedef alınıyor. Bu tablo basit bir muhafazakârlaşmadan ibaret değil. Yoksulluk derinleşirken kriz kapıya dayanmışken iktidar neden çözümü ailede arıyor? Buna yanıt aramak için öncelikle içinde yaşadığımız sistem yani kapitalizmin neden aileye ihtiyaç duyduğunu açmak gerekir.
Kapitalizmin beka motoru: Geleneksel aile
Fabrikada ve evde iç içe geçmiş kadının ezilmişlik sorununu kapitalizmde iki temel üzerinden tartışabiliriz. İlki gündelik: İşçinin ertesi sabah yeniden iş başı yapabilmesi için yemesi, uyuması, dinlenmesi, giysisini yıkaması gerek. İkincisi nesilsel: Yeni işçi çocuklarının doğması, büyütülmesi, eğitilmesi gerek. Sermaye için bu iki sürecin maliyeti muazzam bir yük anlamına gelir çünkü her lokma, her kreş, her okul, her saat izin onun kâr hanesinden eksilen bir kalemdir. Bu yüzden bu yükü üretimin dışına iter, ailenin, yani kadının omzuna yıkar.
Böylece kadının ev içi angarya sorumluluğu ile hem bugünün işçisi hem de yarının işçisi yeniden üretilir. Erdoğan’ın yıllardır “en az üç çocuk” çağrısı yaparken aslında söylediği şey tam olarak bu: sistemin taze, ucuz işçilere ihtiyacı var. Yeni doğan işçi çocuklarının da işçi olacağı kendiliğinden bir sonuç değil, devletin ekonomik ve ideolojik mekanizmalarıyla planlı biçimde örgütleniyor. Yoksullaşan aile, az maaşla geçinemeyince çocuklar küçük yaşta üretime çekiliyor. Eğitim sistemi, bilimsel düşünce yerine itaatkarlığı aşılayarak geleceğin işçilerini de disipline ediyor. MESEM gibi projelerle eğitimden kopuyor, sermayeye ucuz resmi çocuk işçi olarak fayda sağlıyor. Bugün kadınlara yönelik baskıların, eşitsizliklerin ve sömürünün kaynağı üretimin ve yaşamın nasıl örgütlendiğiyle ilgili. Kapitalizmde kadının yükü bir “rol” değil, bir zorunluluk.
Kapitalizmin ailesi şiddeti pekiştirir
Kapitalizmde aile, sistemin doğasında bulunan çelişkilerin ve sömürünün biriktirdikleriyle şiddeti doğurur. Sömürü sisteminin sürmesi adına hem aile içinde hem de toplumda perçinlenen eşitsizlik kadınları şiddetin hedefi haline getirir. Örneğin, kadının ev içi angarya ve bakım yükü nedeniyle çalışamaması veya çalışsa bile erkeklerden daha az maaş alması aile içindeki erkeklere bir bağımlılık da doğurur. Bu bağımlılık, cinsiyetler arası eşitsizlikten kaynaklanan şiddetin büyümesine ve kadınların bu şiddetten uzaklaşamamasına sebep olur.
Ekonomik sıkışmışlık içinde bulunan kadın, şiddet gördüğü ilişkiyi terk edemez. Bunun bir diğer nedeni de sistem buna izin vermemek için elinden geleni yapar. Şiddete karşı mekanizmaları oluşturmazken boşanmayı zorlaştırmak için elinden geleni yapar. Çünkü geleneksel aileye ihtiyacı vardır. Böylece aile şiddetin pekiştiği bir alana dönüşür.
Tek adam rejiminin ‘ailesi’
Türkiye kapitalizminin aile politikaları, her dönem değişen ekonomik ihtiyaçların aynası oldu. Erken Cumhuriyet döneminde aile modernleşme ve ulus inşasının taşıyıcısıydı, “çalışkan anne” hem üretken yurttaşın yetiştiricisi hem de rejimin bekçisiydi. Özellikle 1980 sonrası neoliberal dönüşümle birlikte devlet kamusal hizmetlerden çekilirken sosyal güvenliğin yükünü aileye devretti. Eğitimden sağlığa kadar birçok alan “ev içi çözüm” haline geldi. Aile işsizlik, yoksulluk, kriz gibi sorunların yükünü taşımaya başladı.
Bugün AKP döneminde bu işlev yeni bir biçim aldı. Sermayenin kriz koşullarında ayakta kalabilmesi işgücünün ucuz ve sürekli biçimde yeniden üretilmesine bağlı. “Aile yılı” ve “aile 10 yılı” gibi programlar da bu ekonomik ihtiyacın ideolojik kılıfı. Tek adam iktidarının aile vurgusu, dini referanslarla süslenmiş bir sosyal politika değil, bu sistemin tıkanan damarlarını açma çabası. Nüfus artış hızının düşmesi, işgücü maliyetlerinin yükselmesi, bakım hizmetlerinin kamusal olmaktan çıkması gibi gelişmeler, sermaye açısından yeni bir aile seferberliğini zorunlu kılıyor. Kadını eve kapatarak ucuz ve esnek işgücü yaratmak, doğurganlığı teşvik ederek ucuz işgücü havuzunu büyütmek, tüm bunları “milli değer” adıyla meşrulaştırmak aile yılı ilanının ardındaki asıl hedef.
AKP’nin ideolojik zırhı...
Tek adam rejimi aileyi hem ideolojik hem hukuki bir zırh haline getiriyor. Diyanet’in aile rehberliği adı altında yürüttüğü faaliyetleriyle kadınlara itaati ve sabrı öğütleyen vaazları; kadınların şiddete karşı korunma mekanizmaları olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, 6284 sayılı Kanun’a yönelik saldırılar; şiddet görmüş kadınları eşleriyle uzlaştırma girişimleri olarak boşanmaları önleme komisyonları ve aile arabuluculuğu mekanizmalarıyla devlet, faille mağdur arasında hakem kesiliyor. Bunun bir diğer ayağı da devletin sosyal sorumluluklarını aileye devretmesi. Kamusal kreşlerin, kadın sığınma evlerinin, yaşlı bakım merkezlerinin kapatıldığı bir dönemde bakım yükü bütünüyle kadınların sırtında. Devlet sosyal hizmetleri tasfiye ederken aileyi “milli güvenlik” ve “sosyal dayanışma” söylemleriyle kutsallaştırıyor.
Yoksulluk, sömürü ve şiddet döngüsü, politik hamlelerle birlikte iktidarın faşizmi inşa etmesi için turnusol niteliğindedir. İktidar çok boyutlu saldırı planlarını hayata geçirirken kadınların çok boyutlu mücadele etmesi de düne göre daha aciliyetlidir.
Fotoğraf: Yapay zeka tarafından üretildi
İlgili haberler
Dünyayı saran karanlığa rağmen: Kelebeklerin mirası kadınların eyleminde, düşlerinde
Düşmanlarımızın dost olup safları sıkılaştırdığı dönemde 25 Kasım, emeğimiz, yaşamımız ve özgürlüğümüz için mücadelemizi ortaya koyacağımız günlerden biri olmalı.
Korkusuz bir hayatın yolu bizim adımlarımızda
Gücümüzü, parçası olduğumuz sınıfın tarihsel dönüştürücü gücünde bulacağız. Korkusuz, güvenceli bir hayatın da yolunun bunun adımlarını atmaktan geçtiğini bileceğiz...
Dosya| 25 Kasım’a giderken sermayenin şiddeti
25 Kasım’a giderken bugün şiddetin temelindeki unsurları incelemek ve önümüze mücadele rotamızı güçlendirmek amacıyla bu dosyayı hazırladık.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN






















