
Göç etmek zorunda kaldığımız için okula devam edememek beni çok üzmüştü. Her sabah sokağımızdan geçen beş genç kadın kol kola işe gidiyordu. Bir sabah onların yolunu bekledim. Nerede çalıştıklarını sordum. Bir tanesi dalga geçerek “Cehennemin dibi gibi bir yerde” dedi ve gülmeye başladılar. İçlerinden biri bozulduğumu fark edince “Kozmetik fabrikasındayız, hemen şu yukarıda. Başlayacaksan gel ama senin yaşın küçük, almazlar” diyerek gitti. Ertesi gün babamın yakasına yapıştım, beni o fabrikaya götürmesi için. Beni hemen işe aldılar. Her sabah genç kadınların yolunu bekler ve onların peşine takılır, işe giderdim.
Fabrikada Kürt işçilerin sayısı görece çok azdı. Öyle böyle iki yılım dolmuştu ve 1999 olayları başladı. Öcalan’ın tutuklanması tüm işçilerin gündemi haline geldi. Bu olaylar olurken aynı zamanda asgari ücret belirlenmişti ama bizim zammımız henüz belli değildi. Herkes zammı düşünürken gündem bir anda değişmişti. Aynı zamanda baskılar artmıştı, işçiler fazla mesaiye zorlanıyordu. Mesaiye kalmayan işçiler hiçbir gerekçe sunulmadan işten atılıyordu. Bu fabrikada işçilerin çoğunluğu kadındı. Hamile kadınlar en ağır işlerde, ayakta çalıştırılıyor; bıkıp işi bırakması sağlanıyordu. Birlikte hareket etmek bir yana, “Gelin bir şeyler yapalım” diyen işçilere diğer işçiler “Sen terörist misin?” diye karşı çıkıyordu. Biz bir grup Kürt işçi yalnız kalmıştık ve sürekli hakaretlere maruz kalıyorduk. Daha düne kadar birlikte gezdiğimiz arkadaşlarımız “Kürt müsün, Türk müsün?” demeye başladı.
Bir süre sonra nihayet birilerinin aklına “Ne olacak bizim zam olayı?” diye sormak gelmişti. Sendikalaşmaya karar verdik. İşin başındaki işçilerden biri de bendim. Komitemizi kurduk ve kalabalık işçi buluşmaları yapmaya başladık. Bu aşamada patronlar bizim örgütlendiğimizi öğrenmiş fakat işten atmak yerine aramıza nifak tohumları ekmeye karar vermişlerdi.
İlk beni çağırmışlardı ikna odasına. “Bu işçilerin sana neler yaptığını unuttun herhalde. Bunlar için değmez, bu işçiler yarın Kürt olduğun için seni bir kaşık suda boğar” demişti üretim müdürü. Aynı şekilde diğer işçilere de benim peşimden gitmemeleri gerektiğini söylemiş. Ama maymun gözünü açmıştı. Birliğimize zarar verecek en ufak bölünmeye yer yoktu. Bu deneyimin, fabrikada bu sürece katılan tüm işçilere çok önemli kazanımları oldu.
Bugüne gelecek olursak elbette birbirinden çok farklı iki dönem. Fakat sürecin etkisi işçiler arasında yine bölünmeye varan tartışmalara neden oluyor. Ağırlıklı olarak kadın işçilerin çalıştığı büyük bir metal fabrikasında sürecin nasıl tartışıldığını kısaca aktarmak istiyorum.
Silah bırakma töreninin hemen ardından AKP’li işçilerin az bir kısmı “Barış önemli, bunu sessizlikle izlemeliyiz” derken, farklı muhalif kesimler ise hakarete varan sözler sarf ederek bunun adının barış olmadığı ancak Öcalan’ın serbest kalması için yapıldığını savunuyor. Bunun da yeniden AKP’ye oy olarak döneceğini çokça vurguluyor. Bu tartışmalara dair Kürt işçiler ise süreci bir yanıyla olumlu bulduklarını, ancak AKP’ye güvenmediklerini, yine bir oyun döneceğini söylüyor.
“Bir zamanlar terörist dedikleriyle şimdi kol kola geziyorlar, nasıl güvenelim?” diyor bir kadın işçi. Bir başka işçi ise yanındaki Kürt işçiyi kastederek “Sen şimdi bizi bu sefalete mahkum eden AKP’ye koşa koşa oy verirsin” diyor. Birbirlerine gizli gizli düşmanlaşıyorlar. Aslında bu tartışmalar işçiler arasında yer yer kavgaya dönüşse de tek ortak gerçek ise; AKP başta olmak üzere siyasete olan güvensizlikleri.
Görsel: Canva DreamLab
İlgili haberler
Bir 'süreç' meselesi: Yeni bir yatırım havzası, uc...
‘Terörden arındırılmış yatırım bölgesi’ olarak sunulan süreç, iktidarın hem bölgedeki ekonomik kontr...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.