Barış seyirle değil mücadeleyle kurulacak
Tek adam yönetimi her türlü saldırganlıkla emekçi kitlelerin etrafını kuşatmış durumda ama bir yandan da barışın müjdecisi (!)

Türkiye’de uzun zamandır inişli çıkışlı bir biçimde süren Kürt sorunu ve tartışmaları, 2024 yılının Ekim ayından itibaren farklı gelişmelerle devam etmekte. Süreç adına ortaya konan bu gelişmeler, başta bölgede olmak üzere işçi ve emekçiler içinde nasıl karşılık buluyor? Bölgedeki kadınlar açısından bu sürecin anlamı ne? Demokratik adımlar ve çözüm nasıl gerçekleşecek? Kitlelerin sürece katılımı nasıl olacak? Bu soruları cevaplamadan önce, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gündeminde yaşanan bazı gelişmelere ve bu gelişmelerin işçi ve emekçilere yansımasına bakmakta fayda var.

Bölgenin gündemi geçim derdi

Enflasyon çift hanelerde seyrederken, temel tüketim maddelerinin fiyatları, kira-faturalara dönük zamlar artarken işsizlik ve sefalet de yükseliyor. Ucuz emeği hizaya sokma hamleleri sadece Kürt illerini değil, bütün işçi sınıfını biçimlendiriyor ama bu illerdeki tarihsel eşitsizlik ve baskı, yükü daha da ağırlaştırıyor. İktidar sermayedarlar için bölgeye dönük teşvikler ve yatırımlar sunma konusunda istikrarını korurken bölgedeki yoksulluk ve güvencesizlik daha da katmerlenmiş durumda. Örneğin daha yılın başında ücretlere zam için iktidarın ve patronların her türlü zor aygıtıyla da mücadele eden ancak yılın ortasında aylardır maaşını alamadığı için mücadele etme noktasına gelen ve toplu işten çıkarmaların ardından daha yoğun çalıştırılan Antepli işçiler, zirai don sebebiyle (ve elbette yıllardır sürdürülen tarım politikaları) bu yıl tadımlık kayısı bile bulamayan Malatya’daki üretici köylüler, “Artık halk evine ekmek götürmek istiyor” diyen Diyarbakırlı yurttaş… Saray rejimi tarafından sürecin başından itibaren “terörden arındırılmış yatırım havzası” olarak sermayeye müjdelenen bölgede, yatırım ve teşviklerin istihdam artışına ne denli katkıda bulunacağını öngörmek şimdiden zor ama sermayeye ve iktidara bırakılırsa bölgeyi ucuz ve güvencesiz emeğin cenneti haline getirmek için gözlerinin şimdiden döndüğünü tahmin etmek zor değil.

Bir yandan kadınlara ve çocuklara dönük gerici politikalardan da nasibini alıyor bölge halkı. 2025 yılı aile yılı ilan edilirken Dersim’de mobbinge ve hakarete maruz kaldıkları için itiraz eden tekstil işçisi kadınlar, patron tarafından bir anda rahatlıkla kapı önüne konabiliyor. Cezasızlık politikaları failleri cesaretlendirdiği için Şırnak’ta çocuklara karşı rahatlıkla suç işlenebiliyor, bölgede kadınlar katledilebiliyor ve bunun üstü örtülebiliyor.

Süreç hangi koşullarda ilerliyor?

Aylardır CHP’nin seçildiği belediyeler ve kitlelerin iradesi operasyonlarla gasbediliyor, süper talan yasasıyla memleketin dört bir tarafı uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor, ormanlarda yangınlar çıkıyor... Yani tek adam yönetimi her türlü saldırganlıkla emekçi kitlelerin etrafını kuşatmış durumda ama bir yandan da barışın müjdecisi (!)

Çok açık ki başta bölgedeki Kürt halkı olmak üzere herkes barış istiyor. Özellikle Kürt işçi ve emekçi kadınlar, her defasında barışa bir su, bir nefes gibi muhtaç olduklarını dile getiriyorlar. Ama yukarıda bahsi geçen durumlar, Kürt sorununda hafızamızdaki saldırgan, baskıcı ve inkarcı pratiklerle birleştiğinde, herkes sürece temkinli yaklaşıyor. Baştaki gibi olmasa da iktidara ya da sürece duyulan güvensizlik ve endişeli bekleyişin sebebi tam olarak bu.

Kitleler olmadan barış nasıl gelecek?

Süreci “Terörsüz Türkiye” şeklinde adlandıran saray rejimi, türlü oyalama ve ötelemelerin ardından en sonunda “süreç” kapsamında kurulacak komisyonun oluşturulacağını duyurdu, komisyonun ne şekilde işleyeceği hatta ismi bile henüz tartışılıyor. Esas olan, sorunun asıl muhatabı olan Türk ve Kürt işçilerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin demokratik temelde bu sürece katılımlarının sağlanmasıdır. Eğer süreç ve bunun için oluşturulan komisyon, emekçi kitlelerin yaşadığı gerçekleri ve hafızasını göz ardı eden, yalnızca sınırlı bir temsilin katılımıyla ilerlerse kalıcı barış ve demokratikleşme konusunda adım atmak zorlaşacak, iktidar elindeki tüm olanaklarıyla manevralarını yapmaktan hiç de geri durmayacaktır. İşte bu yüzden en geniş toplumsal kesimlerin hem sürece hem komisyona doğrudan ve etkin bir biçimde katılması, halkla her şeyin paylaşılması, kitlelerin çok yönlü taleplerinin karşılanmasının en önemli garantörlerinden bir tanesidir.

Barışı aşağıdan örmek zorundayız

Daha önceki yazımda da bahsetmiştim: Kürt işçi ve emekçilerde her ne kadar anlaşılır bir bekleyiş ve beklenti hali olsa da sürecin aynı zamanda bir mücadele olduğunu biliyorlar. Bu yüzden sadece bir komisyonun kurulması ve sürecin sadece “yukarıdan” yürütülmekle sınırlı kalmaması gerekiyor. Gerçek barış, yalnızca çatışmasızlık hali değil, onurlu bir yaşam için eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin hayata geçirilmesidir. Bu nedenle, süreci izlemekle yetinmek değil, onu aşağıdan kurmak ve emekçi kitleler olarak sürece sözümüzü taşımak zorundayız.

Bugün iktidarın gündeminde olan “ülkeyi darbe anayasasından kurtaracak yeni bir anayasa” tartışması ve bunu tam da süreçle beraber yürütmeye çalışmasının arkasındaki nedenleri de görmemiz gerek. Barışın kalıcı hale getirilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması ve Kürt halkının eşit yurttaşlık talebinin hukuki zeminde de karşılık bulması elbette gerekiyor. Ancak özellikle bu süreçle birlikte iktidarın her defasında bu tartışmayı açmaktan geri kalmamasının nedeni Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunacak demokratik bir anayasa istemesinden değil; kendisine can suyu olacak, bekasını koruyacak ve fiili saldırgan politikalarını kurumsallaştıracak bir istemden ibarettir. Henüz bu tartışma, Kürt işçi emekçi kitlelerin gündeminde tam olarak yer bulmuş değil. Sokakta konuşulan hâlâ geçim derdi, işsizlik, fahiş kiralar ve borçlar. Ancak bu sessizlik, yaklaşan tehlikeyi görünmez kılmamalı. İşçi, emekçi kitlelerin var olan anayasal hakkını bile yok sayan pratikleriyle anayasayı tartıştıran tek adam yönetiminin derdi oldukça belli.

Yazının Kürtçesi için tıklayın.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Bir 'süreç' meselesi: Yeni bir yatırım havzası, uc...

‘Terörden arındırılmış yatırım bölgesi’ olarak sunulan süreç, iktidarın hem bölgedeki ekonomik kontr...

Aştıyê bı tekoşînê tê avakırın, ne bı çavdêrıyê

Ji ber vê yekê, avakirina komîsyonek û pêvajo divê bi tenê ji jor ve neyê sînordarkirin. Divê em aşt...

Diyarbakır’da kadınlar sürece nasıl bakıyor?

Kadınlar silahların susması, onurlu bir barışın tesisi savunusunu ısrarlı bir biçimde sürdürürken sü...