Bugün, asgari yaşam koşullarının dahi kalmadığı, açlıkla savaş verip yoksulluğa hapsedildiğimiz, bir bir haklarımızın tırpanlandığı, yalanın bini havada uçuşurken sesimizin kısıldığı, ağzını açanın, gerçekleri yazanın hapse atıldığı, adımızın sadece “kutsal aile” içinde tanımlandığı, işçi cinayetlerinin “kader”, “fıtrat” sayıldığı günler geçiriyoruz. Ev içinde, işyerlerinde yaşadığımız sorunlar, şiddet, taciz, içine itildiğimiz açmaz ise cabası. Yaşamlarımız bizzat devlet eliyle şekillendirilmeye çalışılırken bu karanlığı aydınlatan bir kapı aralanıyor yine bu günlerde. Yaşadıklarımızın kaderimiz olmadığını, kaderimizi belirleyecek olanın örgütlülük ve mücadele olduğunu fısıldıyor yeniden Mirabal kardeşler.
Faşist diktatörlüğe karşı özgürlüğün, direnişin, dayanışmanın sembolü olan Minerva, Maria-Teresa, Patria Mirabal yani namıdiğer Kelebeklerden güç alıyoruz bugün yine yeniden.
İsmi tarih sayfalarına diktatör olarak geçen Rafael Trujillo tarafından yönetilen Dominik’ten aydınlatıyor mücadelemizi Miraballar. Diktatör Trujillo’nun 31 yıl yönettiği ülkede sadece baskı ve zulüm hüküm sürmedi, diktatörlüğe karşı direniş ve mücadele de örgütlendi. Zulme baş eğmeyen Mirabal Kardeşler de bu düzeni değiştirmek için büyük baskılarla rağmen mücadeleden asla vazgeçmedi.
25 Kasım 1960’ta cezaevindeki eşlerini ziyaretten dönerken diktatörün askerleri tarafından yolları kesilen üç kız kardeş tecavüze uğrayıp vahşice katledildikten sonra bir uçurumdan atıldı. Mirabal Kardeşlerin ölümüne trafik kazası süsü verilmişti. Mirabalların ölümü ülkede diktatörlüğe karşı bir isyanın fitili de ateşledi.
Tam bir yıl sonra, 1961 yılında yükselen halk hareketi ile Trujillo diktatörlüğü yıkıldı. 1981 yılında ise Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayında 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edildi. İşte bugün Mirabal kardeşlerin tarihi, bu tarihin taşıdığı anlam dünyanın her yerinde kadınları harekete geçirmeye devam ediyor. 61 yıl önce Mirabal kardeşler kadınların mücadelesinin şifresiyken bu mücadele bugün İran’da ve dünyanın her yerinde Mahsa’nın saçlarına dönüşüyor. Maden ocaklarında evlatları, eşleri katledilen kadınların sesine ulaşıyor, çocuğunun boğazından bir lokma geçsin diye okula su şişesiyle çorba taşıyan annenin öfkesine karışıyor…
Bu ay dergi sayfalarımız faşist iktidarların haklarımızı gasbetmesine karşı kadınların özgürlükleri için sokağa çıktığı, vazgeçmediği, örgütlediği ve örgütlendiği örneklerle dolu yine. “Yaşamak istiyoruz” sözünü dünyanın dört bir yanında yükselten, Türkiye’de ve dünyada ayağa kalkan kadınların mücadele şifrelerini anlatıyoruz.
Başörtüsü tartışmalarından sansür yasasına, LGBTİ’lerin hedef gösterilmesinden kadınların yaşamları ve hakları pahasına “aile müessesesi”nin korunmasına, işyerlerinde, sokaklarda, üniversite kampüslerinde yaşanan şiddetten maden facialarında en yakınlarını kaybetmiş kadınların sessiz çığlıklarına pek çok şey var. Barınma, beslenme sorunu karşısında kadınların kendine ve birbirine çözüm oluşları, umut taşımaları da var elbette
Artık bekleyecek bir günümüz bile yok, verilen vaatlere karnımız tok. Hayatımızı gasbedenlere karşı harekete geçme zamanı. Bu 25 Kasım’da da Ekmek ve Gül olarak eşitsizliği, yoksulluğu, şiddeti değil, refahı, özgürlüğü, eşit bir yaşamı hak eden kadınların, LGBTİ’lerin sesi olacak, mücadeleyi birlikte sırtlayacağız.
Resim: Berivan Doğan
İlgili haberler
Gericileşen, saldırganlaşan dünyada 25 Kasım’da öz...
Büyük bir baskı rejimi kurarak, ses çıkaranı sansür yasasıyla susturarak, tüm örgütlenme, ifade etme...
LGBTİ’lere dönük saldırıların arka planı: Mevzu he...
Toplumsal kazanımları, örgütlülüğü, değişim, özgürlük talebini bozguna uğratmaya çalışırken, bir yan...
Sansür yasası kadınlara ne diyor?
Tepeden tırnağa dezenformasyonların bin bir türünü deneyimleyen kadınlar, yanılmayacak kadar güçlü v...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.