“Dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla AKP ve MHP tarafından hazırlanan, basın ve ifade özgürlüğü, haber alma hakkının yanında en çok da kadınların hayatını etkileyecek Sansür Yasası geçtiğimiz ay Meclisten geçti. Bu yasayla gazetecilerin yargılanması daha kolaylaştırılırken, “yanıltıcı bilgi” olduğu öne sürülen haber veya sosyal medya paylaşımlarını beğenen kişiler dahi “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” cezasından hapisle cezalandırılabilecek. Tabii bu bilginin yanıltıcı bilgi olup olmadığına, haberi yazanın, paylaşanın akıbetine de iktidar sahipleri karar verecek.
Sadece gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını değil; bir şekilde canına tak etmiş ve sonunda avazı çıktığı kadar bağıran ya da canını kurtarmaya çalışan kadınların da adalet beklentisi yanıltıcı bilgi kategorisinden dezenformasyona takılacak. Bu kadar emin konuşabilmemizin tek sebebi, kadınların yaşadıkları. Daha küçükken susmanın öğretildiği, itaat etmenin güzellemesinin yapıldığı, sevgilinin hep anlayış beklediği ama hiç anlamaya çalışmadığı, “sevgi” bahanesiyle öldürülen kadınların hikayeleri… En yakınlarındaki erkekler tarafından şiddete uğrayan ya da öldürülen kadınların hikayeleri… Oyun alanlarımızdan, okul sıralarımızdan, adliye salonlarından, iş hayatından döşenen bu taşlar, hep ayağımıza takılıyor.
Ailenin baskısı, yargının erilliği ve sosyal devletin güvensizleştirdiği koşullarda kendine yol bulmaya çalışan kadınlar, son yıllarda sosyal medyadan seslerini duyurup büyük bir kamuoyu oluşturarak haklarını arıyor. Birçoğu böyle hayatta kalmayı başarıyor. Artık bahane edecek bir şeyi kalmayan kurumlar, harekete geçmek zorunda kalıyor.
Öte yandan koruma kararları olduğu halde öldürülen onlarca kadına şahit oluyoruz. Çoğunluğu karakollardan, savcılıklardan eli boş dönmüş olanlar. Şule Çet, cinayetinin üstü kapatılıyordu ki sosyal medyada oluşturulan kamuoyu ile yargının sorumlu davranması sağlandı. “İntihar” eden Şule Çet, baktık ki katledilmiş! Gelelim İpek Er’e, uzman çavuş Musa Orhan’ın cinsel saldırısına uğramış intihara sürüklenmiş ve 18 yaşında ölmek “kaderi” olmuştu. Orhan’a ne kadar sahip çıkılmaya çalışılsa da kadınların sesi o kirli ağı yırttı. Ümitcan Uygun, annesi dahil kaç kadının ölümünden sorumlu tutuluyor. İddialar araştırılıyor mu? Araştırılsaydı muhakkak sadece uyuşturucu kullanmaktan ve özendirmekten tutuklanmazdı. Şimdi bunların “yanıltıcı bilgi” olup olmadığına kim karar verecek; kadınları korumayan devlet mi? Onca tepkiye, onca itiraza ve dahi Anayasa’ya aykırılığına rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasında bir beis görmeyen yüksek ve “bağımsız” yargı mı?
Tepeden tırnağa dezenformasyonların bin bir türünü deneyimleyen kadınlar, yanılmayacak kadar güçlü ve haklılar. Kadınlar kendi geleceklerini hiçbir zaman başkalarının eline bırakmadı. Geçmişte olduğu gibi şimdi de biriken öfke, yükselen bilinç, adliye kapılarında neredeyse nöbet tutarak ezber edilen hukuk kuralları, adalet arayan kadınların rehberi olacak. Hayatta kalmayı çoğu kez dayanışmayla başaran kadınlar nasıl OHAL koşullarında Meclisin kapısına dayanma cesaretini gösterdiyse, kendi iktidarlarını kurtarma peşinde olanlara da seslerini teslim etmeyecektir.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Ne Var Ne Yok 20 Ekim | Antidepresan artışı, Diyan...
Ne Var Ne Yok Sevda Karaca'nın sunumuyla ekranda!
Kadın gazeteci ve yazarlar: Sansür yasası bizi sus...
Gazeteciler Evrim Kepenek ve Nişmiye Güler ile yazar Süreyya Köle ‘Sansür yasası’nı Ekmek ve Gül’e d...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.