Duvara yazmak
İnsanlığın öfkesini, aşkını, müstehcenliğini ifade ettiği en eski yollardan biri duvar yazıları. Filiz Gür, duvar yazılarını, insanın öfkesini ve arzularını yazdı.

Kıymetli hazirun.

Birkaç yıl önce Antik kentlerdeki duvar yazılarının pek çoğunun müstehcen içerikli olduğunu öğrenmiştim.

Yok genelde tuvalet duvarlarına yazmamışlar. O çağda koku dayanılmazmış. Sifona benzer bir mekanizmayla suyla temizlenen ilk tuvalet Girit Adası’nda tespit edilmiş. Daha eskisi bulunana kadar en eskisi bu. Neyse nihayetinde örnek vermek gerekirse Pompei kentindeki duvar yazılarının iki düzinesinde “kaka” geçiyor. Evet bildiğimiz kaka. Latince “cacare”. İnanın etimolojisine bakarken içimden ben de kendime “Filiz, gittin yine boktan mevzularla uğraşıyorsun” dedim. Rahat olun. İçinizden olmak kaydıyla beni eleştirebilirsiniz. Yine sonraki dönemlerde “illegal iş ilanları” var. İlanı veren ablamızı şimdiki dönemde ünlü Instagram sayfalarındaki yorumlara cep telefonu yazan türün atası sayabiliriz. Politik doğruculukla “ama onu o yollara iten kader utansın” diye düşünen arkadaşlar, ben de aynını düşünüyorum ama konumuz bu değil.

PROTESTODAN KÜSKÜNLÜĞE

Duvar yazısı meselesi de bir derste konu oldu. Devletin, insanların merhamet ve şefkat duygularını kullanarak pek çok sosyal meseleyi vakıflar aracılığıyla çözmesinden bahsederken tarihimizdeki ilginç vakıflara baktık. Bunlardan biri de “Duvar Yazılarını Silme Vakfı”. Gerçi bunun mevkufu bizzat padişahın kendisi. 1470 yılında II. Mehmed, şehirdeki mimari yapıların duvarlarının karalanmasına canı sıkılınca böyle bir vakıf kurulmasını buyuruyor. Vakıf şartında önemli binalardaki yazıların silinmesi ifadesi geçtiği için muhalif bir ifadeden değil de estetik kaygılarla bu talimatın verildiği sonucunu çıkarabiliriz.

Duvara yazmak, protest bir eylem olduğu için antik çağdan itibaren bunları illa ki inceleyen, tez konusu yapan çıkmıştır diye düşündüm, yanılmamışım. Prof. Sarah Levin-Richardson kitabını yazmış: Antik Müstehcenlikler.

Fatih sildirdiği için olsa gerek, Osmanlı’dan kalan duvar yazıları iç mekanlarda ve kuytu köşelerde. Camilerdeki sütun bileziklerine çok yazılmış misal. Ama muhtemelen “çarpılma” korkusuyla bunlar genelde vak’a kaydı şeklinde.

Harem duvarlarına yazılan küskün ifadelerin halen duruyor olması da şaşırtıcı geldi. Kimse o taş duvarlardaki yazıları nasıl olup da sıvamamış? Eminim enteresan şeyler vardır ama çok ayrıntılı okumadım.

Ebru Gökteke’nin bir sunumunda İstanbul’da Vikingler’den kaldığı düşünülen bir yazı ilgimi çekmişti. Çünkü hakikaten resmi kayıtlardan ziyade kimselerin görmediği zamanlarda, kimselerin görmediği yerlere yazılan şeylerin insana dair çok şeyler söylediğini düşünüyorum. “Cacare” ile ilgili psikanalize girmeden buradan gidiyorum. Ölünce okusun birileri tekrar, Binnaz was here.

BASTIRILAN ÖFKE TOPLUMU HASTA EDİYOR

Gitmedim gitmedim korkmayın. Benim çocuklar küçükken kızdıklarında yüksek sesle söylesinler diye “çiş ve kaka” sözcüklerini serbest bırakmıştım. Evimizin içinde ben de ayıplı başka sözcük kullanmadığım için içlerinde biriken öfkeyi bu iki sözcüğe yükleyip bağırmanın onları rahatlattığını düşünüyorum. Bastırılan öfke, bastırılan ifade ihtiyacı topluluğu hasta ediyor. Şimdi düşünüyorum da toplumsallaşmak için arzularını, dürtülerini kontrol altına alması beklenen insanoğlunun bu arzu ve dürtülerinin hangilerinin gerçekten zararlı ve başkasının yanında sakınılması gereken, hangilerinin iktidarın ya da baskın dinin doğrusu olduğunu ayırt edemeden yaşadığı hastalıklı bir yalana yaşam demesi ne acıklı bir hal.

Bebekler ve küçük çocukların ağzına atmaması, eline almaması gereken her şeye “kaka” diyen büyüklerin büyüdüklerinde kendilerine layık bulmadıkları, ulaşamadıkları her şey de “kaka” oluveriyor.

Biricikliği budanmış, güdük kalmış insan eline aldığı tebeşirle dünyaya öfkesini duvara yazıyor. Budanmamış, teşvik edilmiş insan da ruhunun şiirini…

*[email protected]

Görsel: Carole Raddato / flickr (CC BY-SA 2.0 DEED)

İlgili haberler
Envanter kaydı

‘Kaç aşk, kaç savaş, … kaç hüsran, kaç umut? Envanter kaydı tutmuyorum… Ömrüm bir şiire teğelli. Onu...

Az kalsın mutluymuşsunuz gibi...

Yüzde 61 oranda mutluymuşuz kız kardeşlerim. Bu yazıda bahsi geçen yüzdeliğe dahil değil misiniz? Si...

Zifiri karanlık ormanlar

Bazı yavrular, masaldaki gibi bisküviden yapılmış bir evde semirtilmiyor da bir çalının dibinde cans...