Sevgili Hazirun,
Anneannemin gaz lambasının ağır kokusu ve peçkanın kapağının ardında arada parlayıp sönen odun ateşinin çıtırtıları eşliğinde ağır yün yorganın altında yatarken dinlemekten bıkmadığımız bir masal vardı. Anneannem bize dua ezberletmediği gecelerde ona “Tın tın kabacığım masalını anlat anneanne” derdik, o da kendini hiç naza çekmez her tür vicdan sömürüsünden ve korkutmadan uzak durarak, tekrarlamaktan belli ki hoşlandığı “Tın tın kabacığım, beni dağlarda bırakan babacığım” kısmında sesine umutlu bir yalvarma tonu vererek anlatırdı. Öyle ki onun yumuşak tonlamasından çocuklarını ormanda bırakan babanın bir şekilde geri döneceğine inanırdık.
Geçenlerde kendine “Ben bu ülkede yerli yersizim” diyen bir masal anlatıcısının sohbetini dinlerken bu terk edilme temasıyla bağlantılı olarak Hansel ve Gretel masalından bahsedildi. Sonradan, derlenen bu masalın peşine düşünce insanların çocuk yediği yamyamlık hikâyelerine denk geldim. Bu masalın Avrupa’da 1315-1317 yıllarında yaşanan Büyük Kıtlık diye anılan dönemde ortaya çıktığı söyleniyor. Grimm Kardeşler 19. yüzyılda masalı büyükler için derlemiş ve kitaplaştırmışlar. Bu kıtlık döneminde aileler çocuklarını terk etmiş, pek çok tarihi kayda göre de çocuklar ve insan cesetleri yine insanlar tarafından yenmiş. Arama motoruna kıtlık yazınca listelenen onlarca kıtlık senesi var ve araştırmayı derinleştirince yakın tarihlere kadar bunların pek çoğunda yamyamlık yapıldığına dair kayıtlar da çıkıyor.
Osmanlı’da Celali İsyanları çalışırken 1601 yılında Peru’da patlayan bir yanardağın atmosferde uzun süre kalan dumanları yüzünden hem Anadolu’da hem de Rusya’da uzun süren bir kıtlık dönemine girildiğini, bu dönemde bizim topraklarımızda da yamyamlık yapıldığına dair hem Ermeni hem de Türk kayıtlar olduğunu öğrenmiştim. Şaşkınlık unuttuğum bir şey. Olabilir dediğimi hatırlıyorum. Şaşırma ve üzülme eşiğim çocukluğumdan beri -karşılaştığım demeyelim de maruz kaldığım diyelim- olaylar yüzünden öyle aşındı ki neredeyse kayıtsızlıkla bakıyorum gerçeklere. Yine de işte ismi konunca, Gretel olsun ya da Müslüme olsun, dünyaya gelmiş ve yaşayan henüz masumiyetinin halisünatif çeperi içinde ormana giden babalarının peşine oyunla katılan bu küçük insanların bıraktıkları ekmek kırıntılarının beni de zifiri karanlık bir ormana götürdüğünü söylemeliyim.
İnsanlaşamamış bu canavarlar, kendileri nefes almamalıyken yaptıkları ve yaşattıklarıyla insanlığımızı kapkaranlık bir ormanda sınıyor, yok ediyorlar. Bazı bilinçler yükselmiyor, bazı canavarlar insanlığa hiç temas etmiyorlar. Bazı yavrular, masaldaki gibi bisküviden yapılmış bir evde semirtilmiyor da bir çalının dibinde cansız bulunuyor. Sesleri ovada yankılanıp duruyor: Tın tın kabacığım, beni dağlarda bırakan babacığım…
Görsel: Dreamy Pngtree
İlgili haberler
Ben otomobil süremez miyim?: Yapabilirsin diye bağ...
Filiz Gür ‘Sen yapamazsın’ dayatmalarının ardından bir ışık huzmesi sunuyor: ‘Kırk iki yaşında, niha...
Niye Ceyda’nın Şeyma’nın, Hülya’nın hayatının peşi...
Çeşit çeşit diyet, değişik değişik instagram filtreleri, hepimizin üstünde bir “daha zayıf, daha güz...
Vergisini ödemediğimiz ne kaldı?
Tarih öğretmeni yazarımız Filiz Gür, bitmek bilmeyen, ardı arkası gelmeyen vergiler aleminde tarihi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.