42 yaşında, biri engelli iki çocuk annesi bir kadın Demet. Yaşadığı tüm zorluk ve yoksulluğa rağmen yüzündeki o sıcak gülümsemeyi hiç kaybetmiyor. 15 yaşındayken ailesinin ekonomik sıkıntılarından dolayı yaşadıkları küçük kentten İstanbul’a göç etmek zorunda kalmışlar. Yalnızca ilkokul birinci sınıfı okuyabilmiş. Sonrası tekstil atölyelerinde çocuk işçilik… “Bugün gördüğünüz bu eşyaların birçoğunu o zaman çalışıp biriktirdiğim parayla aldım, hemen hemen hepsi benim emeğim” diyor evdeki eşyaları göstererek. “Tekstil ortamında çalışmak zor, ben 40-50 kişilik atölyelerde 10 yıl çalıştım, sorsan bir günlük bir sigortam yok. Arada sırada diğer işçi arkadaşlarla beraber ses çıkarıp sigortamızı yapmaları için baskı yapsak da ‘tamam’ deyip bizi geçiştiriyor ve hakkımız olanı bize vermiyorlardı” diye anlatıyor o günleri.
ŞİDDET, HAKARET, İŞKENCE…
Aynı atölyede çalıştığı bir arkadaşının düğününde, şu an boşanmaya çalıştığı kişiyle tanışmış. 25 yaşında evlendikten bir ay sonra hamile kalıp işi bırakmak zorunda kalmış. O sıralar motorlu kuryelik yapan eşini ağabeyi sırf kardeşine destek olmak ve eve biraz daha fazla gelir girsin diye çalıştığı tersanede işe aldırtmış. Evlendiği kişinin zulmü düğünden çok kısa bir süre sonra başlamış, ilk çocuğuna 3 aylık hamileyken bile şiddet görmüş Demet. “Gebeyken karnıma vuruyordu, bana her seferinde ‘Sen özürlüsün, engellisin’ diye hakaret ediyordu, bugün oğluma bakıyorum, belki de onun bu lafları yüzünden çocuğum böyle” diye bir ah çekiyor. “Ailemle görüşmeme izin vermiyor, kendi ailesi de zaten beni bir türlü kabul etmiyordu. Ara sıra geçmişinden bahsederdi, kendi ailesinden sevgi görmemiş, hatta annesine bile şiddet uyguluyormuş bekârken. Eskiden yaşadığı o sorunlardandır belki böyle olması diyordum kendi kendime” cümlesiyle yaşadığı şiddete bir “neden” bulmaya çalışıyor. Oğlu 4 yaşındayken ateşli havale geçirmiş, oğlunun hastalığı nedeniyle günlerce hastanede kalmış ama hep yalnızmış. Yanında kimse olmadığı için tuvalete bile gidememiş o günlerde. Yaşadığı sıkıntılardan ne ailesine ne de çevresine bahsetmiş, hep düzelir umudu varmış içinde. Ama düzelmek ne kelime… Bir yandan da oğlunun hastalığı bir yandan şiddet ve hakaret öte yandan yoksulluk yaşamını iyice zorlaştırmış. Üstüne bir hamilelik daha…
“Onun ağzının bozukluğu yüzünden kaç ev değiştirmek zorunda kaldım. Bir gün kiracısı olduğum kadın kapıma gelerek, ‘Seninle hiçbir problemimiz yok fakat eşinin ağzı çok bozuk, çocuklarımız sürekli bunları duyuyor, kendinize ev bulup evimizde çıkın’ dedi. Sonra tabii ev sahibi kapıya geldi diye ben dayak yedim” diye anlatıyor bitmeyen şiddeti.
UZAKLAŞTIRMA KARARI NE DEMEK BİLMİYORDUM
Tersane işçisi eşi çalıştığı halde kirayı ödemiyor, faturalar birikiyor ama yatırılmıyormuş. Çocuklarıyla açlığa mahkûm edildiklerini, engelli oğlu için devletten aldığı bakım ödeneğine bile eşinin el koyduğunu, tam da o dönemde aldatıldığını ve aşağılandığını anlatıyor cümleleri nefessiz kurarak. “Bir yıllık kira birikmişti, sağ olsun ev sahibim oğlum hasta diye, bize bir faydası olsun diye almadı bizden o parayı. Kız kardeşimin düğünü oldu, hediye takamadım. Beni ve çocukları beğenmiyor, bizi sürekli aşağılayıp bağırıyor, bana benim hiçbir şeyden anlamayan cahilin teki olduğumu, sırf evinde hizmet edeni olsun diye yanında tuttuğunu söyleyip, bazen evden kovup babamın evine gönderiyor, bazen oraya gidiyorum diye beni dövüyordu.”
İnsanın onurunu, gururunu kıran ne varsa uygulamış evli olduğu kişi Demet’in üzerinde… Anlattıkları, aslında sistematik bir işkence yaşadığını gösteriyor; ellerini çakmakla yakması, yediği yemeğin içine tükürmesi, sıcak çayla vücudunu yakması, boğazına yapışıp bıçakla üzerine yürümesi, çocuklara da şiddet uygulaması, kızını ve engelli oğlunu ses yapıyor diye dövmesi… Demet’e artık yeter dedirten ise yine çocukların şiddete uğradığı bir gün altlarına kaçırmaları olmuş. Ama ona gücü, eşinin kız kardeşi vermiş; “Bunları çekmek zorunda değilsin, eğer seni döverse polisi ara, dedi eşimin kız kardeşi. Polisi aradım. Karakolluk olduk. Ne yapacağımı bilmiyordum şikâyetçi oldum, yüzüm gözüm mor, darp raporu aldık, uzaklaştırma kararı çıkarıldığının farkında bile değildim.” Yeniden dayak yiyince, çocuklarıyla beraber babasının evine gitmek zorunda kalanın kendisi olduğunu çünkü uzaklaştırma kararının ne olduğunu bile bilmediğini, evden asıl şiddet uygulayan kişinin ayrılması gerektiğini polisin araması üzerine öğrendiğini anlatıyor. “Polisle beraber eve gittim, onu evden polis çıkardı. Evden ayrıldıktan hemen sonra elektrikler kesildi aniden. Meğer aboneliklerin hepsini kapattırmış. İki çocukla elektrik, su, doğal gaz olmadan ne yaparlar diye düşünmeden her şeyi iptal ettirmiş” diye anlatıyor yaşadıklarını.
DAYANIŞMA AYAKTA TUTTU
Tüm abonelikleri yeniden açtırana kadar, alt kat komşunun evinden pencereden uzatma kablosu çekerek idare etmişler bir süre. Musluktan damla damla akan suyu biriktirip, çamaşır yıkamış. Ekmekten çaya, çevrenin, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin desteği ve dayanışmasıyla sürdürmüş hayatını… “Bu dayanışma olmasa, bir tek oğlumun engelli maaşıyla ne yapabilirdim ki...” diyor. “Ben kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü güvenebildiğim, sırtımı rahatça dayayabildiğim, komşularım, Dayanışma Derneği var. Daha kararlı davranabilmemde bu dayanışmanın yeri büyük. Eğer bu dayanışmayla daha önce karşılaşsaydım belki de çok önceden kurtulmuştum bu şiddetten” diyor. Fotoğraf: Freepik
İlgili haberler
Dayanışma nedir bilen, dayanışmadan vazgeçmeyen Mi...
Yoksulluk dolu yaşamı mücadeleyle geçmiş bir kadın Mihri. Şimdi o mücadeleyi çalıştığı deri fabrikas...
Kötü çalışma koşullarına da şiddete de boyun eğmey...
Kötü çalışma koşulları altında tekstil işçiliği yapan Deniz, bu koşullara boyun eğmeme mücadelesi ve...
Ekmeğin zor girdiği evden devlet sabun parası isti...
İşsizlik, çocuk bakımı, yoksulluk içinde eğitimden yararlanma çabası… Adana’da Fatma ve Esra’nın yaş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.