Badem unundan ekmek yapın diyen saraylılar sussun
Yaşlı annesiyle bir başlarına geçinemiyorlar. Sözün ucundan tutan AKP’li eniştesi de veryansın ediyor geçim derdine. Hepsinin dilinde ‘böyle gitmez’ sözü, asıl soru hala duruyor, peki ne yapacağız?

Pudra renkli yer yer küf olmuş demir kapıyı çalıyorum. Elinde süpürgesi ile karşılıyor Sultan beni. Rüzgarın etkisi ile sağa sola dağılmış asma ve limon ağacı yapraklarını temizlemeye çalışıyor küçük şirin bahçesinde. “Buyur, hoş gelmişsin” diye karşılıyor. Kasım ayında olmamıza rağmen mis gibi ılık bir hava var. Selamlaşma faslı bittikten sonra “Oda mı bahçe mi?” derken oturuveriyoruz küçük masanın etrafındaki sandalyelere.

Havadan sudan konuşurken konu ekmek zamlarına geliyor: “Bak, ben anneme bakıyorum. Annem hastalanmadan önce bir yurdun mutfağında çalışıyordum. Aldığım ücret ile karnımı doyuruyor, üç beş kuruş da kenara atıyordum. Tabi bundan beş yıl önceden bahsediyorum. Annem hastalandıktan sonra ona bakmak için çalışmayı bıraktım. Anamın bir emekli maaşı var, oturduğumuz ev de kendimizin. Kendi halimizde geçinip gidiyorduk, şimdi öyle mi? Televizyonu açmaya korkuyorum, acaba bugün neye zam geldi diye. Bu yaşa geldim böyle sıkıntılı bir dönem hatırlamıyorum. Katığımıza kadar zam yaptılar. Anamın maaşı belli. Elektrik, su ve telefon faturası ödedin mi bitti. Bunun pazarı var, marketi var, kış geldi kömürü var odunu var. Çoluğu çocuğu olan, evi kira olan, asgari ücret alan ne yapıyor ne yapacak? Açtır, açıktadır herhalde. Bir de görüyorum televizyonda, Erdoğan’a karşı laf diyen hoop içeriye atılıyor. Nasıl bir yol yöntem bulacağız? Geleceğimizi nasıl kurtaracağız? Bilemiyorum.”

‘YILLARCA OY VERDİK BÖYLE YAPSINLAR DİYE Mİ?’

Biz konuşmaya devam ederken Sultan’ın ablası ve eniştesi kapıdan içeri giriyor. Hemen konuya dahil oluyorlar. Bu konuyu konuşmayı beklercesine sözü alıyor Sultan’ın ablası Ayşe: “Kardeşim ekmeğimi kendim yapıyorum, ona rağmen yetişmiyor. Unu çuvalı ile alıyorum. Dün çuvalı 200 liraya olan un 1 hafta içinde 150 lira zam yedi.” Ayşe’nin eşi Ahmet sabırsızca söze girmek istiyor. Onu daha önceki sohbetlerimizden tanıyorum. Bugüne kadar Erdoğan’a AKP’ye toz kondurmazdı. Söze başlarken bir savunma yapmasını bekliyor insan haliyle. Şaşırtıcı bir biçimde söze giriyor Ahmet: “Nasıl geçinecek insanlar, yazık ya! Yıllarca oy verdik böyle yapsınlar diye mi? Zam zam zam başka bildikleri yok bunların. Oğlum bir metal fabrikasında çalışıyordu, bu hastalıktan (Kovid-19’u kastediyor) dolayı çıkardılar. Şimdi markette çalışıyor, bir yandan da ona destek oluyoruz. Kim gelirse gelsin ama Erdoğan gitsin.”

‘EMİNE ERDOĞAN’IN HABERİ VAR MI BADEMİN KİLOSU KAÇA?’

O sözünü bitirir bitirmez Ayşe kaldığı yerden devam ediyor: “Tabi saraylarda yaşıyorlar, Emine Erdoğan badem unundan ekmek yapın diyor. Haberi var mı bademin kilosu kaça? Söylemesi kolay kendi mi çalışıyor? Ekip biçmeyi mi biliyor? Öyle saraylarda yaşamaya benzemiyor hayat. Alnımızın teri ile kazanıyoruz. Kazandığımız da zamlarla eriyor. Köydekilerin bile cep telefonu var diyorlar, biz insan değil miyiz? Ne zorluklarla aldığımızı bilmiyorlar.”

‘HERKES KÖTÜ, BİR SEN Mİ İYİSİN?’

Sorunları üst üste sıralamaya devam ediyorlar. Nasıl çözüleceğine gelince kafalarının karışık olduğunu hemen anlıyorsunuz. Sultan, “Korkuyoruz kızım, herkes korkuyor. Tepki gösterene ceza veriyor, hapse atıyor. Onu at, bunu at, herkes kötü, bir sen mi iyisin? Bir sen bir ben ile olmaz kardeşim. Herkes çıkacak sokağa. Nasıl olur ben bilemem. Bunları bize anlatacak birileri olmalı, yol yöntem gösterecek. Belki o zaman bir şeyler değişir. Benim bildiğim tek şey Erdoğan gitmedikçe ne zamdan kurtuluruz ne zulümden” diye konuşuyor.

Hızını almadan devam ediyor Sultan: “Bir sürü üniversite okuyan genç var, hangisi iş bulabiliyor? Vallahi çocukların psikolojileri bozuluyor. Yabancı ülkelere gitmek istiyorlar. Bak her tarafımız Suriyeli doldu. Şimdi Afganlar da gelecek bizi sürüp çıkaracaklar.” Göçmenlerin savaş sonucu Türkiye’de olduğunu ve bunların savaş politikaları sonucu olduğunu hatırlatınca daha yumuşak bir şekilde ifade ediyor: “Tamam onlar da savaştan kaçıp gelmişler ama önce sen kendi vatandaşlarının karnını doyurmalısın.”

Bu konuda anlaşamıyoruz Sultan ile o aldırış etmeden hızla devam ediyor: “Vatandaş ekmek kuyruğuna girmiş onlar tabağınızı küçültün, kalın giyinin diyor. Tabi kendi sarayda karnı tok arkası pek. Böyle devam ederse çok sürmez, giderler. Nasıl geldilerse öyle de giderler.”

Tartışmalar böyle sürüyor gidiyor. Bu sohbet herhangi bir emekçi evinde zamlara yönelik tepkinin bir kopyasını dergimizde paylaşma imkânı sunuyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kemik için birbirini yiyenlerden mi olacağız?

‘Yağım mağım hiçbir şeyim yok. Kemik için birçok yeri dolaştık, iki tane alabildik. Evde herkes birb...

İlknur’un ardından…

5 Kasım günü işten eve dönerken Selçuk G. tarafından katledilen Lüleburgaz Belediyesi çalışanı İlknu...

Bugün değişerek eve gidiyorum

Kemalpaşa Belediyesinde kısa bir süre önce örgütlenen Genel İş İzmir 7 Nolu Şube, 25 Kasım vesilesiy...