“Kamp komutanı, insan gücünün kullanımından sorumlu kişidir. Maksimum performans sağlanması için, bu iş kelimenin tam anlamıyla sömürmelidir. Çalışma saatlerinin sınırları yoktur. Zaman harcayan yürüyüşler ve yemek yemek amacıyla gün ortası molaları yasaktır.”
Talimat, SS Ekonomi ve Yönetim Merkez Büro Yöneticisi Oswald Pohl’dan. Tarih 30 Nisan 1942.
Ama, kovid 19 vakaları çıkan Dardanel fabrikasının, işçileri hasta-sağlıklı ayırmadan zorla çalıştırabilmesinin yolunu açan ‘kapalı çalışma sistemi’ne imza atanlar Naziler değil! Çanakkale Devlet Hastanesi Başhekimi, Merkez İlçe Sağlık Müdürü, İl Tarım ve Orman Müdürü, İl Milli Eğitim Müdürü, İl Sağlık Müdürü, Vali Yardımcısı, Çanakkale Belediye Başkanı gibi zevatların oluşturduğu Çanakkale İl Hıfzıssıhha Kurulu.
NAZİLERİN KAPİTALİZMİ YA DA KAPİTALİZMİN NAZİLERİ
Bugün alanında tekel olan Dardanel’in abileri Siemens, Bayer, Nestlé, Opel, Coca-Cola, Krupp gibi kapitalist tekeller, Nazileri yaratan ve faşizmin ekmeğini (ya da tutukluların emeklerini) çokça yiyenlerden. Sadece Yahudiler değil, Romanlar, komünistler ya da canlarını sıkan kim varsa kamplara dolduruyorlar; silah üretiminde, tünel yapımında, madenlerde öldüresiye çalıştırıyorlar; artık çalışamaz hale geldiklerinde ise katlediyorlardı. Nazilerin kapitalizmi ya da kapitalizmin Nazileri işte böyle “işlevsel”di.
1000 kadın işçi çalıştırmasıyla övünerek “kadın dostu” olduğunu savunan Dardanel’in önündeki örnek, belki de kadın istihdamına önem verdiğini iddia eden Siemens’ti. Gerçekten de kadın emeği, Siemens’in gözdesi olmuş her zaman! Naziler tarafından tutuklanan 550 Macar Yahudi kadının tutulduğu Nürnberg kampında görüyoruz bunu. 1944’te Auschwitz-Birkenau’dan getirilirken bir kısmı yolda ölen bu kadın tutuklular, “köle işçiler” olarak Nürnberg’te zorla Siemens-Schuckertwerke (SSW)’e çalıştırıldı. Katzwanger Straße’deki kapalı bir kışla binasında paslanan metalleri temizliyorlardı, bazıları da Siemens’in trafo ve sayaç fabrikasında çalıştırılıyordu.
Siemens’in Nazi kampı, etrafı tellerle çevrili, içinde silah üretimi yapılan barakalar ile kadınların kaldığı barakalardan oluşuyordu; tellerin dışında da gardiyanların kaldığı barakalar vardı. Kadınların bazıları da Siemens için bomba fitili üretiyordu. Ne SS’ler ne de Siemens yeterli besin sağlıyordu. İncecik paçavralarıyla kışı geçiriyorlardı, bazılarının ayakkabısı bile yoktu. Açlıktan zayıf da düşseler, kapalı kamptan, Nazilerden, zorla dayatılan işten kaçamıyorlar; ölene kadar çalışmak zorunda kalıyorlardı. Tanıklar, SS’ler kadar Siemens yetkililerinin de şiddet uyguladığını söylüyor. Bombalamalar da günlük yaşamın bir parçasıydı ve bombalar kampları darmadağın ettiğinde enkazı kaldırmak da canlarını ancak kurtarmış olan bu köle kadınlara düşüyordu.
‘YAŞADIĞIM SÜRECE UMUDUM VAR’
Nazilerle iş birliği yapan Siemens’e köle olarak çalıştırılan, Ágnes Rózsa’nın gizlice tuttuğu günlüğü, 1971 yılında ‘Jövőlesők’ (Gelecek) ismiyle Macarca, 2006’da ‘So lange ich lebe, hoffe ich’ (Yaşadığım Sürece Umudum Var) adıyla Almanca yayımlandı.
34 yaşındaki öğretmen Ágnes, Mayıs 1944’te Auschwitz-Birkenau’daki ölüm kamplarına götürüldü. Şanslıydı ki SS doktoru onu “çalışabilir” diye ayırdı! Ekim ayında köle olarak çalıştırılmak üzere Siemens’in Nürnberg havzasındaki Flossenbürg altkampına gönderildi. Ágnes, gizlice bir yerlerden bulduğu kağıt ve kalem sayesinde, farklı bir kamptaki kocasına mektup yazıyormuş gibi deneyimlerini, gözlemlerini ve hislerini aktardığı bir günlük tuttu. Gaz odaları, bombalamalar, SS gardiyanlarının sadistçe uygulamaları, kendisi gibi acı çeken diğer kadın tutuklular, tüm insanlık dışılığa karşı insan kalma çabası... Ve Siemens fabrikalarında zorla çalıştırılma...
“O kadar yorgundum ki, işe gidenlerin gürültüsü bile beni rahatsız etmiyordu. Dün felaket bir gündü...” diye başlıyor 1944 yılının 19 Aralık gününü anlatmaya. İşe gitmek için yola koyulduklarında sağır edici bombalama başlamıştı ve bittiğinde birçok bina zarar görmesine rağmen SS’ler yine de onları zorla çalıştırmıştı. İş bittiğinde, Ágnes’in vardiyası barakalara dönmüştü, ama bir sonraki vardiyadaki kadınlar bir türlü dönmüyordu...
Eğer bir gün Türkçe’ye de çevrilirse Ágnes’in günlüğü, Siemens’in Nazilerle yaptığı iş birliği çerçevesinde nasıl köle emeği kullandığını kişisel bir deneyim üzerinden okuyabiliriz.
13 Mayıs 2019’da Nürnberg Julius-Loßmann-Straße’ye Siemens şirketi tarafından toplama kampında zorla çalıştırılan Macar Yahudisi kadınlar anısına, Cristof Popp tarafından tasarlanan iki büyük billboard yerleştirildi.
ÇALIŞTIRARAK İMHA ETMEK
Elbette, Dardanel’in işçileri adeta kampa alıp hasta hasta çalıştırması, evlerine göndermeyip kapalı tutması akla Nazi Almanyası’nın çalışma kamplarını getiriyor. Henüz değil ama bir tık ötesinde öyle mi olacak Türkiye’de işçilik? Fabrikaların kapılarına “Çalışmak özgürleştirir” mi yazacaklar? Sağlıksız ortamlarda, düşük ücretlerle “çalıştırarak imha etmek” mi reva gördükleri Türkiye işçi sınıfına?
Dardanel şirketinin “kapalı çalışma sistemi” şunu gösteriyor: Koronavirüsle mücadelemiz, bizleri insan olarak değil, ne olursa olsun durmayacak bir makine parçası olarak gören kapitalizmle mücadelemizle iç içe geçmiş durumda. “Kapalı çalışma sistemi” kapitalizm virüsünün belirtilerinden sadece biri ve Dardanel’i de aşabilir. Karşısında güçlü bir strateji ile sendikal örgütlülük şart. Sonuçta, çalışma kamplarını ortadan kaldırmak için faşizmi ortadan kaldırmak üzere, stratejisiyle-taktiğiyle güçlü bir mücadele verildiğini unutmayalım.
İlgili haberler
Dardanel’in çalışma kampından İstanbul Sözleşmesi’...
Eşitlik, 8 Mart reklamlarında kadına değer verdiğini söyleyip, ilk fırsatta kadınları çalışma kampla...
Dardanel işçilerinin ton balığı kadar değeri yok m...
Kapalı devre çalışma sistemi adı altında zorla çalıştırılan Dardanel işçisi kadınlar: “15 yıldır çal...
Hayatımızdan da haklarımızdan da vazgeçmiyoruz!
Bu zamana kadar mücadeleyle kazandığımız tüm haklarımız saldırı altında. Bu saldırılar, hayatımızın...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.