Savaş görüntülerinin bir dizi film gibi sunulduğu bu yeryüzünde, aynı ülkede, hatta aynı şehirde ve aynı sokaklardayız artık onlarla: Ukraynalılarla!
Neredeyse hiç aralıksız son 20 yıldır, kanla çizilmeye çalışılan bu yeryüzünün sınırlarında, tüm bildirgeler-sözleşmeler artık dipçiklerle değil, uzaktan kumandalı savaş mekanizmalarıyla çiğnenip durulmakta. Irkçılık tüm nüveleriyle birlikte, en derinlerde ve hâlâ büyük bir ihtimamla muhafaza edilmektedir.
ERKEKLERE ‘SEFERBERLİĞE UYMA’ ZORUNLULUĞU; KADIN VE ÇOCUKLARA ‘TURİST VİZESİ’!
“Suriyelileri ne yapacağız? Afganistanlıları ne yapacağız?” sorular zincirine artık Ukraynalılar da eklendi. Daha sayısız ülkenin de adı var bu listede. Ancak onlar, medyanın diline değmeyi dahi başaramayacak denli önemsiz!
Şubat ayının son günlerinde, Almanya’daki her eyaletin merkezi İltica Kamplarının bulunduğu şehirlere Ukraynalılar ayak basmaya başladı. Ana okullarında ve ilkokullarda Ukraynalı çocuklar için kıyafet, oyuncak, kırtasiye malzemeleri vb. ihtiyaç malzemeleri toparlandı. Okul çocuklarında savaş gerçekliğine karşı bir “empati” yaratılmaya çalışıldı.
Bu şehirlerdeki gönüllü çalışma grupları, dil eğitimi ve oyun grupları ana gündemli toplantılar yapmaya başladı. Ve Ukraynalı kadın ve çocukların bir an önce normal bir yaşama geçebilmelerinin mekanizmaları konuşuldu.
Böyle bir ülkede, yani kaçılan-göçülen her farklı ülkenin insanına farklı muameleler içeren İltica Yasaları’nın düzenlenmesinin gün geçtikçe mümkünatsız hale geldiği böyle bir ülkede, artık Ukraynalılar da vardı.
İltica Kamplarının kapasiteleri onları ağırlamakta yetersiz kaldı. PRO ASYL gibi, İltica Hakları ve Mülteci Sözleşmeleri merkezli hukuki konular ihtisas alanına giren kurumlar çığlık çığlığa seslerini duyurmayı denedi. Ve hâlâ denemekteler.
Bu kurumlar önce, “Silah yardımı yaparak savaşın boyutlanmasının aktörlüğünü yaptığınız ülkelerden kaçan insanlara kriter getiremezsiniz, hepsine kapılarınızı açmalısınız” genel çağrılarını yinelediler. Ve yine, yeniden “Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ne uyun. Sadece Ukraynalılar’a değil, tüm savaş mağdurlarına kapılarınızı açın” çağrısını haykırdılar.
Ardından, savaşın Putin-Zelensky ya da Rusya-Ukrayna’dan ibaret olmadığını belirttiler. “Savaşın arka cephesi” diyerek, savaşın cereyan ettiği ülkelerdeki erkeklerin, savaş seferberliği çağrılarına uyma zorunluluklarını yasal boyutlarıyla açımlayarak kamuoyuna sundular. Savaşta hayatını kaybeden binlerce erkeğin, bırakalım ülkeyi terk etmeyi ülkelerinde savaş dışında kalma-silah tutmama gibi bir alternatifleri dahi olmadığını belgelediler.
Bu gerçeklik içerisinde “savaş mağduru” olarak tanımlanan kesim de elbette eşleri, kardeşleri, çocukları ve babaları savaşmak zorunda olan binlerce kadın ve çocuktu.
Tüm bu tablonun parçaları birleştirilerek, insan hakları kurumları tarafından “Bu insanlara en az 3 yıllık bir oturum verilmeli” talebi haykırıldı. Ve sosyal-hukuki gerekçeleri kamuoyuna sunuldu.
Onları yine hiç kimse duymadı!
Gelen insanlara ilk etapta 3 aylık oturum verildi. Ve bu oturum “turist vizesi” kapsamındaki hukuki maddeyle gerekçelendirildi. Bu 3 ayın bitiminde, Ukrayna’daki duruma ve oradan gelenlerin “entegre” düzeyine bakılarak oturumları 1 yıla dek uzatılacak.
Bu 1 yılın bitiminde de Ukrayna’daki inşa süreci henüz nihayetlenmemişse, bu insanlara tekrar 1 yıllık oturum verilecek. Tüm bu süreç dahilindeki oturum statüleri “turist vizesi” maddesine uygun olarak değerlendirilecek.
SAVAŞLAR, ÇİĞNENEN SÖZLEŞMELER VE ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLER
Ukrayna işgali, “başladı-bitti” denilebilecek ve üzerine sünger çekilip unutturulabilecek bir savaş gerçekliği değil, olmayacak.
Yaşam standartları Türkiye gibi ülkelerle kıyaslanamayacak olmakla birlikte, Almanya’da da Rewe gibi büyük marketlerde dahi haftalardır ayçiçek yağı yok. Gıda maddelerine yapılan zamlar, bu zamların günübirlik ileri-geri alınması, bu diyarlarda hiç görülmemiş bir sahne. Ulaşım, barınma, eğitim ve sağlık gibi en temel insani yaşam zorunluluklarının tedarik edilmesi dahi halkı hayli zorlar vaziyette. Almanya’da da sağlık emekçileri aylardır periyodik olarak grevdeler. Yine eğitim emekçileri, özellikle anaokulu eğitmenleri aylardır periyodik olarak grevde. Hem geçinememenin hem de pandemi yönetimsizliğinin sancıları sürekli dile getirilip duruluyor. İklim aktivistleri “Kapitalizme karşı mücadele vermeksizin doğayı koruyabilmek mümkün değil” diyerek, neredeyse her gün çeşitli bölgelerde savaş karşıtı protestolar gerçekleştiriyor. Bununla da kalmayıp, Paris Anlaşması’na uyulmadığını teşhir eden çok sayıda suç duyurusunda bulunuyor ve hukuki cephede de aralıksız bir mücadele sürdürüyor.
Ek olarak, savaş teçhizatlarının üretimini-taşımasını yapan firmalarda dahi savaş protestolarına bağlı grevler başlamış vaziyette.
Mülteci Sözleşmeleri’nde ve İltica Hakları’nda yapılan her değişiklik ve kitaplara dahi sığamayacak kadar çoğalan bu yapboz yasalarıyla birlikte Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin ayaklar altına alınmasının dahi hükümsüz kılındığı bir zaman diliminde; uzaklarda gibi gördüğümüz-hissettiğimiz bu savaşlar, aslında hepimizin tam da yanı başında!
Tarumar edilen bu yeryüzünde daha hâlâ “3 ay mı 3 yıl mı?” tartışmasını yapan “demokrasi beşikleri”; yani mülteci-göçmen politikalarında saptığı yoldan asla ve asla geri dönmeyeceğinin altını çizen bu ülkeler, bize sürekli önümüzdeki zifiri karanlık günleri işaret etmekte!
Ancak nafile!
İşçisinden öğrencisine, eğitim emekçisinden sağlık emekçisine, akademisyeninden çiftçisine; “Bir mum yakmak dahi karanlığı aydınlatmaya kâfi. O mum da sönerse, elbet yine yenilerini yakanlar çıkacaktır” diyen onurlu insanların, bunların örgütlendiği kurumların sayısı hiç de az değil!
*Ganime Gülmez Hessen’deki İltica Merkezi Kampı yakınlarında yaşıyor.
Fotoğraf: Dea Korsan Deniz/Unsplash
İlgili haberler
Kuşadası Ukrayna Kültür Derneği Başkanı Suitlana P...
Kuşadası Ukrayna Kültür Derneği Başkanı Suitlana Patapenko Yıldırım anlatıyor: İnsanlar tıkış tıkış,...
Ukraynalı kadınların savaştan kaçarken karşılaştığ...
İnsan tacirleri Polonya'daki ve Ukrayna'ya komşu diğer ülkelerdeki durumdan yararlanmak için tetikte...
Savaşlarla sınırlarla ‘terbiye’ edilmeye çalışılan...
Devletler sınırlarını korumak için göçmenleri öldürmeyi göze alırken, hayatta kalmak için göç etmek...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.