Hamile Filistinli kadınlar için kontrol noktaları hayat ile ölüm arasındaki fark anlamına geliyor
Hala H.’nin 10 Haziran’da +972 Magazine’e yazdığı bu mektup, Batı Şeria’daki kontrol noktalarının hamile Filistinli kadınlar için nasıl bir hayati tehdide dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Hala H.’nin 10 Haziran’da +972 Magazine’e yazdığı bu mektup, hamile Filistinli kadınların İsrail’in Batı Şeria’daki kontrol noktalarında yaşadığı ölümcül riskleri ve günlük yaşamın nasıl bir hayatta kalma mücadelesine dönüştüğünü anlatıyor. 

Son bir buçuk yıldır İsrail, Batı Şeria’nın tamamında giderek boğucu hale gelen bir kontrol noktası ve barikat sistemi uyguluyor. Bu yıl Gazze’deki ateşkes sırasında, köyüm Umm Al-Khair’in girişi barikatla kapatıldı; bu, tüm Batı Şeria şehirleri ve köylerinin girişleriyle birlikte, toplu cezalandırma amacıyla yapıldı. Yakınlarda market olmadığı için, Yatta’daki —bize en yakın şehir— bir kilo tuz almak gibi basit bir iş, 20 dakikalık bir işten iki saatlik bir eziyete dönüştü. Ana giriş bir süre sonra açılmış olsa da tekrar tekrar kapatmalar yaşandı.

Ancak bir kontrol noktası sadece bir rahatsızlık değil; hayat ve ölüm arasındaki fark olabilir. Eylül 2024’te altı aylık hamileydim. Yakınlarda hastane ya da klinik olmadığından, Hebron’daki UNRWA sağlık merkezine rutin kontrol için gitmem gerekiyordu. Bir komşumuz beni ve annemi şehrin girişine kadar arabayla götürdü ve neyse ki kontrol noktası açıktı. Oradan şehir merkezine bir taksiyle devam ettik. Saatlerce bekleyip muayenelerimi olduktan sonra, ayrıldık. Tıbbi personele uzak bir bölgeden geldiğimi, bu yüzden hemen dönmem gerektiğini hatırlattım — çünkü bir askeri kontrol noktasının ne zaman kurulacağını asla bilemezsiniz.

Ancak Hebron’dan çıkarken kontrol noktalarının araçlara kapatıldığını ve köyümüze geri dönecek bir yol olmadığını söylediler: tek seçenek bir kilometre yürümek, ardından taksiye binmekti. Başka çarem yoktu — eve gitmek istiyordum. Kontrol noktalarının tekrar ne zaman açılacağını bekleyemezdim. Bir saat sonra mı, aynı gün mü, yoksa ertesi gün mü? Bilemezsiniz.
Kontrol noktasında yürümeye başladık, ilk başta asker göremedim. Ama birdenbire bir yolcu aracı kontrol noktasına girip birkaç saniye içinde bizi geçti. Altı kadar askerin bağırarak üzerimize koştuğunu gördüm. Vücudumdaki kanın akmayı durdurduğunu hissettim. Yürümeye çalıştım ama korkudan felç olmuş gibiydim, hareket edemedim. Annem beni iterek, “Hadi, hareket et. Yoksa vurulacağız. Eşyalarımı ya da kendimi zor taşıyorum. Ben de senle aynı korku içindeyim” dedi.

Askerlerden biri kontrol noktasını geçen araca yetiştiğinde bağırmaya başladı ve silahıyla camlara vurarak defalarca geri dönmesini emretti. Annem, önümüzdeki korkunç sahneye rağmen yürümeye çalıştı ama ben bedenime hâkim olamıyordum. Olay yerinden uzaklaştık ve eşyalarımı yere bıraktım.

Sonra birden sesler duydum: “Hadi, gel. Yürü. Durma.” Bu seslerin nereden geldiğini bilmiyordum. Annem bana arkama bakmamamı ve adımlarımı hızlandırmamı söyledi. Sonunda Hebron girişinde bizi bekleyen taksiye ulaştık ve arabada annem bana bu seslerin üzerimizdeki askeri kuleden geldiğini söyledi. Eve döndüğümde dinlenmeye çalıştım ama olanlar hakkında kabuslar görmeye devam ettim. Kimsenin o an benim hissettiğimi hissetmesini istemedim.

‘KORKU VE BASKI İÇİMİ SARDI’

Kısa süre sonra yakın bir arkadaşım da yol kapatmaları ve kontrol noktaları yüzünden korkunç bir deneyim yaşadı. Yatta’daki en yakın sağlık merkezine doğum yapmak için giderken en kestirme yolun kapalı olduğunu öğrenince, kiralık araba için bile uygun olmayan bozuk bir toprak yoldan gitmek zorunda kaldılar.

Yolculuk sırasında, doğum sancısına daha fazla dayanamayan arkadaşım bebeğini yolun ortasında doğurdu. Bundan daha büyük bir acı olabilir mi? Bir kadının yaşayabileceği daha büyük bir korku var mı?

Ancak hastaneye ulaştıktan ve iki günden fazla kaldıktan sonra, bir doktor bebeğin sağlığıyla ilgili onu rahatlatabildi. Bu zorlu süreç boyunca yanında olup ona destek oldum. Bana daha sonra doğum sırasında hissettiği korku ve kaygının, doğumun kendisinden çok daha acı verici olduğunu söyledi. İlk çocuğunu doğurmanın kolay olacağını, doktorun bebeği kucağına vereceğini ve onu göğsüne bastıracağını düşünmüştü. “Hayalini kurduğum o anlarda korku ve baskı içimi sardı” dedi.

Soğuk bir Aralık gecesi, tam gece yarısında doğum sancılarım başladı. Uyandım ve banyoya gittim. Acı giderek dayanılmaz hale geldi. Çok iyi hatırlıyorum, eşimi uyandırıp uyandırmama konusunda tereddüt ettim.

“Kendisine söyleyemem, yapabileceği bir şey yok” diye düşündüm. “Beni Hebron’daki en yakın hastaneye götürmek isteyecek ama oraya giden yol korkunç — yerleşimcilerle ve askerlerin kontrol noktalarıyla dolu, özellikle gece vakti.” Acımı içime atıp sabahı beklemeye karar verdim.

Ama iki saat sonra acı o kadar şiddetlendi ki ayakta duramıyordum. Sabah olunca hemen eşimi uyandırdım ve hastaneye gitmem gerektiğini söyledim. Saat tam 08:00’de hastaneye ulaştık; hatırladığım son şey doktorların telaş içinde etrafımda koşuşturmasıydı.

Uyandığımda bebeğimin nefesini ya da sesini duymaya çalıştım. Vücudumu sağa sola çeviremiyordum. Defalarca bebeğimi sordum, sonunda hemşirelerin onu hazırladığını söylediler. Bir saat sonra doktor gelip, “Neden daha önce gelmediniz?” diye sordu. Yolculuğun çok zor olduğunu ve gece vakti orduyla ya da yerleşimcilerle karşılaşma korkusuyla beklemek zorunda kaldığımı anlattım.

Kolaj:Canva Pro

İlgili haberler
İsrail tarafından tutuklanan Filistinli hamile kad...

İsrail devleti tarafından "kışkırtma" suçlaması ile tutuklanan iki Filistinli hamile kadın ihtiyaç d...

Filmler ve belgesellerle Filistin

Filistin sineması İsrail tarafından işgal edilmiş toprakalarıda süren direnişe kapı açıyor...

Filistin, zeytin ağaçları, Hadde Ya Bahr Hadde

Filistinli müzisyen Salam Ebu Amneh’in yazıp seslendirdiği “Durul Deniz” olarak çevirebileceğim şark...