‘Kimsenin kimseye hükmetmediği bir dünyada yaşadığımızı düşünün, kadınlarla erkeklerin birbirine benzemediği ve hatta daima eşit de olmadığı, ama ilişkilerimizi şekillendiren yaşam felsefesinin karşılıklılık esası üzerine inşa edildiği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Her birimizin kendimiz olabildiğimiz bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı hayal edin.’ (Bell Hooks)
Kulağa şahane ve imkansız geliyor değil mi? Kadın doğası gereği doğurganlığı ile, yapıcı, üretici, geliştirici ve devamlılığı sağlayıcı karşılıklılığı ile yeryüzünde var. Bu özellikleri doğasında barındıran kadın, tarih öncesi dönemden beri ataerki ile hükmedilen, sömürülen ve hatta ‘kıskanılan’ bir cinsiyet olarak, cinsiyetler arasında sınırsızca açılan makasın hep keskin tarafında kaldı. Bu toplum içinde yetişen kadın da aynı ataerkil düşünce ile toplumsallaştıkça hem kendi cinsinden hem de karşı cins tarafından tahakküm altına alındı.
70’li yılların başında topraklarımızdan çok uzaklarda başlayan kadın hareketleri bize de ulaştı. Kadının cinselliğinin tamamen kendisine ait olmasını, etkili doğum kontrol yöntemlerini ve üreme(me)ye dair hakları, tecavüz (kimden gelirse gelsin; eş ya da değil) ve cinsel tacizin son bulmasını talep eden bir dayanışma içine girdiler. Bugün halen bu başlıklar bizim ülkemiz için gündem başlıkları.
Doğurgan yaştaki her kadının bakabileceği kadar çocuk doğurma ya da bu haktan feragat etme hakkı vardır. Tam da bu sebeple devlet eliyle desteklenen doğum kontrol uygulamaları koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında kadınlara sunulmaktadır. Ancak karşılaştığımız tablo genelde doğum kontrolü uygulamalarının da erkek egemen bir bariyere takıldığı gerçeği.
Önerilen uygun yöntemlerden genellikle ‘eşim bunu istemiyor, bunu uygulamayalım kocam rahatsız oluyor’ gibi geri çevirmelerle karşılaşmaktayız. Kadın kendi bedeni üzerinde doğum kontrol yöntemini seçme hakkına dahi sahip değil. Ve biliyoruz ki doğum kontrol yöntemleri istenmeyen gebeliği önleyen mutlu bir cinsellik için altın anahtardır. Gelin biz bu sayıda bu hakkımıza sahip çıkalım ve kullanabileceğimiz doğum kontrol yöntemlerine ilişkin bilgilerimizi paylaşalım:
EVET, ÜCRETSİZ!
Total vazektomi ya da rahmin alınması ile sterilite sağlanmadıysa yüzde 100 koruyuculuğu olan bir yöntem henüz yok. Bariyer yöntemler ülkemizde kolayca ulaşılabilecek, aynı zamanda cinsel yolla bulaşan hastalıkları da önlemesi açısından önemli bir yöntem. Prezervatif, kondom koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz olarak veriliyor.Diğer bir yöntem yapısında belirli dozlarda hormon içeren tabletler. Kadınlar için adet düzensizliklerinde de tercih edilebilen ‘doğum kontrol hapları’ da yine doğum kontrolünde aylık ve 3 aylık korunmayı sağlayan iğneler de aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz olarak verilmektedir. Bir diğer metot olan ‘rahim içi araç’ uygulaması da yine ücretsiz karşılanan koruyucu sağlık hizmetleri kapsamındaki yöntemdir. Her yöntem her kadına özel seçilmeli, kadının genel ihtiyaçlarına uygun bir metot belirlenmelidir. Dışa boşalma, geri çekme bir doğum kontrol yöntemi değildir ve gebelikten koruyuculuğu yoktur. Ancak yine de ülkemizde en sık kullanılan geleneksel doğum kontrol yöntemidir.
ERTESİ GÜN HAPI: Sadece acil durumlar için!
Ertesi gün hapı, korunmasız ilişki sonrası gebelik önleyici durumda kullanılır. Yüksek doz hormon vererek döllenmenin engellenmesi prensibine dayanır. Acil durumlar dışında bir korunma yöntemi olarak kabul edilemez.BEDENİMİZ BİRİLERİNİN “KEYFİYETİNE” BIRAKILABİLİR Mİ?
Bütün bu korunma yöntemlerinin başarısız olduğu, istenmeyen bir ilişki sonrası gebe kalma durumlarında bir doğum kontrol yöntemi olmamakla birlikte ortaya çıkan diğer bir uygulama da kürtajdır. Uzun yıllardır tüm dünyada kürtaj hakkının tartışılmasının sebebi ise aslında kadının bedeni üzerinde tahakküm kurmak isteyen erkek egemen toplumun dayatmaları. Kürtaj hakkı ile ilgili söylenecek en temel şey şu: Kadını üremeye ilişkin karar hakkından mahrum bırakmak cinsiyetçi bir tutumdur. İstenmeyen gebeliğin ortadan kaldırılması, kadının bedenine ilişkin kararları almakla ilgili hakkıdır, özgürlüğüdür.Biliyoruz ki bu özgürlük yasalarla ve diretmelerle ekonomik olarak yoksul sınıfların elinden devlet aracılığı ile alınıyor, kadınların bedenlerine hayatlarına ilişkin kararları sınıfsal bir “keyfiyete” bırakılıyor. Yani aslında gördüğümüz şu; aynı toplum içinde kadınların sağlığa ulaşımı devlet eli ile ‘sınıflandırılıyor’, parası olanlar ve olmayanlar olarak hem de!
Bu tutumun ‘merdiven altı kürtaj’ın önünü açtığını ve kadınların canına mal olduğunu, kadınlarda ciddi sağlık sorunlarına neden olduğunu hepimiz biliyoruz. Tarih illegal kürtajlarla hayatı son bulmuş kadın örnekleri ile doludur.
Kadınlar kendi cinsel kimliğine sahip çıkabilen, erkek egemen toplumun –ki buna birçok kadın da dahil- cinsiyetçi baskısından uzak, istediği ve bakabileceği kadar çocuk sahibi olma, evde ve sokakta özgür, taciz ve tecavüz mağduru olmaksızın, üreme hakkına sahip bir şekilde toplumsal hayata katılmayı hak eder.
Hadi ilk cümleye tekrar dönelim; ‘Kimsenin kimseye hükmetmediği bir dünyada yaşadığımızı düşünün, kadınlarla erkeklerin birbirine benzemediği ve hatta daima eşit de olmadığı, ama ilişkilerimizi şekillendiren yaşam
felsefesinin karşılıklılık esası üzerine inşa edildiği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Her birimizin kendimiz olabildiğimiz bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı hayal edin.’ Ettiniz mi? Çok güzel değil mi?
Sağlıcakla kalın!
İlgili haberler
Bilgi, eşitlik ve AIDS
Eşitsizlik, yaşamımızın her alanında olduğu gibi evrensel bir sorun olan bir hastalığın bile cinsiye...
Doğum kontrolü hâlâ kadının görevi
Doğum kontrolü hâlâ kadının görevi olarak görülüyor. Kadınlar ilaçların yan etkilerini kadermişçesin...
Kadının baş belası; VAJİNİT
Vajina sağlığının bozulduğunu nasıl anlayabiliriz? Bu yazı rengine, kokusuna, akıntıya göre vajina s...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.