Kadınlar soruyor: Eğitim çıkmazında umut nerede?
Eğitimdeki dönüşümü velilerle konuştuğumuzda moraller bozuluyor, suratlar düşüyor. ‘Biz onca uğraşıyoruz okusunlar diye, boşuna mı acaba’ diyorlar. Ama değiştirebiliriz, hep birlikte, çoğalarak...

Aralık ayından itibaren Eskişehir’in Odunpazarı ve Tepebaşı Belediyelerinin mahallelerde kurduğu on yedi halk merkezi ve beldeevlerinde Eskişehir Eğitim Sen Şubesi olarak eğitimde dönüşümü konuştuğumuz, değişen eğitim sistemi üzerine bilgilendirme yaptığımız bir programda velilerle bir araya geldik. Katılımın özellikle gelir düzeyi düşük olan işçilerin çoğunluğu oluşturduğu mahallelerde fazla olduğunu gördük ve bazı mahallelerde tüm katılımcılar kadındı. Buradaki dağılım bunu gösterir mi bilemem ama kadınların çocukları üzerindeki sorumluluğu, toplumun “Çocuğun bakımı tüm yönleriyle kadına aittir” dayatması ve kadınların çocukları üzerindeki ‘üst düzey’ kaygıları da etkili diye düşünüyorum. Bu çıkarımda öğretmeni olduğum okulun çoğunluğunun kadın çalışanlardan oluşması da etkili sanırım. Çocuklarının sınav günlerinde kendileri sınava girercesine heyecanlı, onların sınavlarının nasıl geçtiği kaygısıyla günü tamamlayan çalışma arkadaşlarım bunu bana düşündürüyor olabilir.

Gelelim beldeevi ve halk merkezlerindeki bu buluşmalarda velilerle bulunduğumuz paylaşımlara. Cumhurbaşkanının bir TV programında “Ben TEOG olayını istemiyorum, TEOG’un kaldırılması gerek” sözlerinin ardından çok geçmedi ki liseye geçiş sınav sisteminin değiştiğinin haberini öğretmenler de veliler de öğrenciler de aynı şaşkınlıkla öğrenmiş olduk. Hiçbir bilimsel araştırma, ön çalışma yapılmadan, altyapı oluşturulmadan tepeden inme talimatla yapılan bu değişiklik başta öğrenci ve veliler olmak üzere toplumun büyük kısmında endişe yarattı. Milli Eğitim Bakanının yeni sistemi anlatırken ‘nitelikli okul’, ‘niteliksiz okul’ ayrımı yapması da büyük bir skandaldı. Bütün okulların niteliğinden sorumlu olduklarını unutturan bu açıklama kamuoyunda da tepkiyle karşılandı. Neticede Bakanın yaptığı açıklamalar doğrultusunda öğrenciler isterse 2 Haziran’da bir sınava girecekler ve yüzde 10’luk sisteme yani o ‘nitelikli’ okullara girmeye çalışacaklar. Türkiye genelinde sadece 600 tane bulunan bu okulların fen liseleri, sosyal bilgiler ve proje okulları olacağı belirtildi. Şunu da atlamayalım, proje okullarının çoğunluğunu imam hatip proje okulları oluşturuyor. Geriye kalan yüzde 90 ise ikamete dayalı mahallerinde Bakanlığın onlara sunduğu 9 okulun 5 tanesinden birine yerleşecek. Bu 9 okulun 3’ü anadolu lisesi, 3’ü meslek ve 3’ü de yine imam hatip lisesi.

SINAVI, GİDECEĞİ OKULU, PARASI, EĞİTİMİN YETERSİZLİĞİ...
Buradan sonra salonda uğultular başlıyor; “Benim mahallemde anadolu lisesi yok”, “Ben çocuğumu imam hatip lisesine niye göndereyim” diyen sesler yükseliyor. Bir veli söz alıyor ve “Ben imam hatip lisesinde okudum, şimdi ev hanımıyım. Kızımı asla göndermem. O öğretmen ya da avukat olmak istiyor” diyor. Başka bir veli de “Ben dinimi evde öğretirim çocuğuma; iyi bir okulda okusun, meslek sahibi olsun” diye ekliyor. Bu tartışmaların dışında Fevzi Çakmak Mahallesi’nde sunuma annesiyle gelen, başı kapalı 8. sınıf öğrencisi söz istiyor: “Öğretmenim bu ülkede farklı inançlardan çocuklar da var, neden imam hatip okullarına gitsin ki” diye soruyor. Aslında dilimizde dolaşan ama o mahallenin muhafazakarlığından endişe duyarak açıkça söyleyemediğimiz bir gerçekliği o direkt söylüyordu. Akademik başarısı oldukça yüksek fakat bu yüzde 10’luk sınavda bir sebeple başarılı olamamış öğrenci, evine yakın bir liseye ya da özel okula gitmek zorunda kalacak. Gelir düzeyi düşük asgari ücretli bir ailenin çocuğunu özel okullara göndermesi ne kadar mümkün! Üstelik devletin özel okullara yaptığı teşviklere rağmen. Veliler tepkili okullarda sıkça toplanan paralardan; “Kayıtta en azından iyi bir okula gitsin diye verdik, ama bununla kalmadı ki; ne fotokopisi bitiyor ne okulun başka ihtiyaçları” diyenler çoğunlukta.

“Biz onca uğraşıyoruz okusunlar diye de, boşuna mı acaba” diye giriyor bir veli de söze. “Bizim çocuklarımız iyi okullarda okumasın mı istiyor bunlar!”, “Oy verdim bir daha rüyalarında görürler” diyen veli gülümsetiyor salonu. Sonra moraller bozuluyor, suratlar eğiliyor tekrardan, çaresizlik ifadesiyle “Ne yapmalıyız”a geliyor konuşmaların sonu. “Değiştirebiliriz” diyoruz, “Fakat sizin adınıza değil, ancak sizinle birlikte değiştirebiliriz bu gidişatı. Herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanması en öncelikli taleplerimiz olmalı, eğitim bütün insanlar için cinsiyeti, etnik kimliği, dili, inancı ne olursa olsun temel bir insan hakkı olarak görülmeli, sınav merkezli olmayan, bireyciliğin ve rekabetin kışkırtılmadığı çocukların ilgi ve yeteneklerine göre eğitim alabildiği bir eğitim sistemi ancak bir araya gelirseniz mümkün olur” diyerek ayrıldık bu merkezlerden. Birçok veli numaralarımızı aldı, Öğrenci Veli Derneği ile nasıl iletişim kurabileceğini sordu. “Ben bir veli derneğinde çalışmak isterim yardımcı olursanız” diyen de oldu.
Neticede tüm bunlara rağmen bizim umudumuz hâlâ diri, ne kadar anlatırsak o kadar yol alacağımızın da farkındayız, hep birlikte, gittikçe çoğalarak...

İlgili haberler
Ölü insan zeytin ağacı dikemez!

Ama biz insan kalanlar, ölümü değil, hayatı o kadar severiz ki, şairin dediği gibi yetmiş yaşımızda...

GÜNÜN BELLEĞİ: Marksizmin izinden Eleanor Marx

Kapitalizm koşullarında kadınların durumunu ortaya koyan Eleanor, ustaları Marx ve Engels’den öğrend...

8 Mart’a giderken 10 sorun 10 talep

Çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya ge...