Biz, Temel Conta’da grev öncesinde uzun süre baskıya ve psikolojik şiddete maruz bırakılan kadın işçileriz. İşe 2014 yılında, yeni evliyken başladım. Üretim sorumlusu bana, “Yeni evlisin, altı ay olmuş. Seni işe alırım ama dört ay sonra ‘hamileyim’ deme” demişti.
Çok şaşırdım açıkçası. Bu soru beni utandırdı, korkuttu. “Hayır, şimdi çocuk düşünmüyoruz” dedim. O da “Şimdi değil, dört beş yıl bir çalış, görelim” dedi. “Olur” dedim çünkü yeni evlenmiştim, borcum vardı ve bu işe ihtiyacım vardı.
Verilmeyen izinler yüzünden gebeliğim riskli hale geldi
Beş yıl sonra hamile olduğumu öğrendim. Doktora gitmek için izin istedim. “İşlerimiz acil, haftaya git” dediler. Onların söylediği tarihte gittim. Giderken “Sakın rapor alma, işler acil bak. Zor günde izin veriyoruz” diyerek bir de minnet duymamı istediler.
Zorlu bir hamilelik geçirdim. Gidemediğim doktor randevuları, verilmeyen izinler yüzünden gebeliğim riskli hale geldi. Masa işine alındım ama bu durum bile bir baskı aracına dönüştü. Minnet duymamı bekleyip hep daha fazla iş beklediler. Hamile olmama rağmen aynı tempo, aynı üretim hedefi, aynı mesai… Tuvalete yalnızca mola saatlerinde gidebiliyordum. “Hasta değilsin, insanlar tarlada doğum yapıyor” diyorlardı.
Bebek kilo almadı. Doktorum, “Bebeğin kilo almıyor çünkü yeterince oksijen alamıyorsun, kimyasallara maruz kalıyorsun. Çalışmayı bırak” dedi. Doğum iznine ayrılmak isteyince beni oyaladılar. Sonunda gebelik zehirlenmesiyle erken doğum yaptım. Bugün kızım sağlıklı ama ikinci kez çocuk sahibi olmaktan çok korktum. İkinci defa aynı zorluklarla baş edemezdim.
Aynı işe daha düşük ücrete
Ağır sanayi iş kolunda, ciddi kas gücü gerektiren bir iş yapıyoruz. Başlarda makinalarda erkekler çalışıyordu. Sonra patronlar, aynı işi kadınların daha düşük ücretle yapabileceğini fark etti.
Kadın işçiler olarak çıraklıktan ustalığa giden o zorlu yolda ter döktük ama hiçbirimiz terfi edemedik.
Zamanla daha çok baskı başladı. Makinada bastığımız işlerin temizliğini de bize yaptırdılar. Ardından iki makinaya birden bakmaya zorlandık. Hem erkeklerden daha düşük ücret aldık hem de daha fazla çalıştırıldık. Biz “Aynı işi yapıyoruz, neden eşit ücret almıyoruz?” dediğimizde hakkımızı vermek yerine erkeklerin maaşlarını da düşürdüler. Bu da içeride çatışmalara yol açtı.
Birlikte yemek yediğimiz arkadaşlarımız bile bizimle aynı masaya oturmaz oldu. Müdürler bizi aşağılamaya devam ettiler. Tuvalet kapılarına asma kilit taktılar, beyaz yakalara “Sadece mola saatinde açılsın tuvaletler” diye emir verildi.
Patronların yasaları varsa bizim de mücadelemiz var
Biz sustukça baskı arttı. Sonra bir gün dedik ki alın terinin, emeğin kadını erkeği olmaz ve güçlerimizi işverene karşı birleştirdik. Sendikaya üye olduk. Yetki belgesi geldi ama patron bizden önce davrandı. Makina başında “Allah topunuzun belasını versin, işe yaramazsınız!” diye bağırdı. Bu söz sadece bize değil, alın teriyle yaşayan tüm işçilere edilmiş bir hakaretti. Kadınlara hakaretler etti, sadece sendikaya üye olduğumuz, sadece hakkımızı istediğimiz için. O an doğru yolda olduğumuzu, sendikanın onurumuz olduğunu anladık.
Yetki davası bitti, sendika kazandı ama patron masaya oturmadı. Biz de grev kararı aldık. O zaman tehditler yine başladı: “Sicilinize işler, bir daha iş bulamazsınız.”, “Kocalarınız bile iş bulamaz!” Ama biz ölmek var, dönmek yok dedik.
Fabrikada zehir soluyoruz; havalandırma yok, sıcak çorba yok, ısıtıcı yok. Sıcaktan sıçrayan çapaklar kollarımızı yakıyor, kalıpların arasında boyun fıtığıyla çalışıyoruz. İş güvenliği yok, insanca koşullar yok. Patronun “düzen” dediği şey, kölelik düzeni.
Bizse diyoruz ki bu düzen bozulacak. Kölelik bitecek. Kadınlar boyun eğmeyecek! Başımız dik, sesimiz gür, yüreğimiz bir. Mücadelemiz sendikasız, güvencesiz çalışma son bulsun; artık patronun iki dudağı arasından çıkan sözler hayatımızı belirlemesin diyedir.
Şu an patronlar yasaları zırh gibi kuşanmışlar. Yasalar, kanunlar... 320 günde gördük bizi koruyan bir şeyin olmadığını. Sadece ücret kavgası değil verdiğimiz; insanca çalışma koşulları, onurlu bir yaşam kavgası! Petrol-İş Genel Merkeziyle ve tüm şubeleriyle grevimize destek veriyor; sesimiz, gücümüz oluyor.
Sendika bizim en büyük gücümüz; hem patrona hem de gasp edilen anayasal haklarımıza karşı. Ama bütün sendikalar bu greve ve devam eden diğer grevlere destek vermeli. Kadın işçilerin iş yerlerinde yaşadığı şiddete karşı ortak bir mücadele yürütmeli. Gasp edilen haklarımıza karşı örgütlü mücadeleyi büyütmeli ve kazanımlarımızla tüm emekçi kardeşlerimize umut olmalıyız.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
‘Yeni sendikamızla kazanacağımıza eminiz’
‘Bunca zaman yaşadığımız şiddet ve mobbinge karşı hiçbir önlem almayan eski sendikamızın bir şey yapmayacağını anladım.’
Digel Tekstil işçisi kadınlardan tüm işçi kadınlara mektup: ‘Yalnız değilsiniz’
‘Bu, onurlu bir yaşam mücadelesi. İnsanca çalışmanın, insanca yaşamanın, kadın olarak saygı görmenin mücadelesi.’
BİRTEK-SEN raporunun gösterdikleri: Şiddet üretimin can simidi
BİRTEK-SEN’in, Güneydoğu Anadolu Tekstil Sektöründe Kadın Emeği ve Sendikal Algı Raporu, kadın işçilerin yaşadığı şiddet ve sömürü döngüsünü çarpıcı bir şekilde ortaya seriyor.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN

























