'Altı üstü bir kısır' deme
Hayatından bir anlığına bezmiş, hüzünlü değil ama yorgun kasiyerden bir paket de sigara isteyen Atifet ile marketten ayrıldık. 'Yapıp yiyeceğimiz altı üstü bir kısırdı. Bu fiyat ne!'

İçine konulan malzemesi ile yapımı yöreden yöreye farklılık gösteren, hemen herkesin sevdiği bir yemeğe dair yazacağım bugün. Bahse konu yemek; kısır. Temel malzemesi bulgur olan bir salata çeşidi aslında. Oldukça doyurucu olması sebebiyle tek başına bir öğün de olabiliyor. 

Pazartesi iş çıkışı telefonla konuştuğum Atifet, sıkça bir araya geldiğimiz dostlarımızı akşam evine davet ettiğini, bizlere kısır yapacağını söyledi. Birkaç işi hallederek, Atifet’in evine kadar yürüyorum, evin hemen altındaki markette buluşuyoruz. 

Memleketteki hayat pahalılığı birçok rafine zevkimizi alıp götürmüştü. Gerçi hiçbir dönem istediklerimizi yapmaya şartlar elvermemişti fakat işler bu kez kimse için yolunda değildi. 

Uzun süredir bir yolunu bulup derdimize derman olan sofralarda buluşuyorduk. Bol kahkahaların atıldığı o sofralarda kalkmaya yakın mutlak suretle ileriye dönük hayallerimizi konuşmayı es geçmiyorduk. Anlattıklarımızda da yan yanaydık. Biri “Keşke ah şöyle… olsa” diyor, devamında o hayali büyütüyorduk. Mesleklerimize hiç yer olmuyordu, o hayallerde. İşsizlik halen yakasını toplayamamış bir sorun olmaya devam ediyordu, biliyorduk. Yine böyle güzel sofraları kurduğumuz bir işletme sahibiydik örneğin; eli maharetli olanlar mutfağa, yüzü gülenler resepsiyona gidiyordu. Temizliğin ABC'sini bilenler de temizlikten sorumlu oluyordu. Görev almayanlarımız da oluyordu. Bazen de biz görev veriyorduk. Sen mutfağa, sen temizliğe… Göreve itiraz edenler oluyordu; “Aaa…siz beni hiç tanımamışsınız” edasında çekişmeler ile sürüyordu akşamlarımız.

BU FİYAT NE!

Sofralarımıza gelince... Sofralarımız hiçbir zaman zengin olmadı. Ama göze şenlik mideye yarar, iştah kabartan yemelerle donatabildik bugüne kadar. Şimdi ise sofralarımıza bakınca bir sorun yaşadığımız apaçık ortadaydı. Yoksulduk ve giderek yoksullaşıyorduk. Tadı fena olmayan tek tür yemekler sofralarımızda yer alıyordu. Süslemelerde kullanılan kuruyemişler artık tabaklara uğramaz olmuştu. Genelde dolapta ne varsa yoğurda katık ettiğimiz -bilirsiniz yoğurda girmeyen yoktur- mezelerimiz sofralarda yerini almaya başladı. Bazen ne olduğunu anlamadığımız oluyordu ve soruyorduk titrek titrek: “Bu ne?”

Tarifleri hazırlarken bazen mahcubiyet yaşıyor bazen de kendiliğinde ortaya çıkan mucizelere tanık oluyorduk. Çoğunu ilk kez yaptığımız ve muhtemelen bir daha da yapmayacağımız şeylerin listesi gün geçtikçe kabarıyordu. Büyük bir dirayetle dolaptakilerle en iyisini ortaya çıkarmaya dönük çabamız bakiydi. 

Ortaya mucizeler de çıkmıyor değildi. Tüm eksikliğine rağmen herkesten tam not alınan tarif de akılda bir yerde yerini alıyordu.

Ve elbette o tariflerin eşlikçisi, sonradan kimyager olan komşu ve arkadaşlardan gelen rakılar oluyordu. Rakı, masamıza en uzak yoldan gelen yolcuydu uzun süredir. Sıklıkla Adana’dan geliyordu rakılar.

İşte o pazartesi yine böyle bir sofra kurmaya niyetlendik. Manav reyonundan bir kısıra ne konuyorsa alarak market reyonuna vardık. “Tek başına kısır olmaz” diyen Atifet, makarna salatası da yapacağını söyledi. Birkaç malzemeyi de sepete ekleyerek kasiyerin önüne vardık. Hepi topu; birer bağ reyhan, nane, maydanoz, taze soğan, marul, dere otu, 2 adet limon, bir paket makarna, bir paket kısırlık bulgur, orta boy yoğurt, garnitür, 830 gram salça ve kuru kahveye 489 lira ödedik. Hayatından bir anlığına bezmiş, hüzünlü değil ama yorgun kasiyerden bir paket de sigara isteyen Atifet ile marketten ayrıldık. “Yapıp yiyeceğimiz altı üstü bir kısırdı. Bu fiyat ne! Haberini yapacağım, hesap fişini versene” dediğim Atifet, “Kızlar görürse ayıp olur, yapma ya” dedi. Gülüştük. 

Malzemelerle evin yolunu tuttuk. Bağ bağ yeşillik demetlerini temizleyen Atifet’e, sadece kornişonları doğrayarak yardım ettim. Doğradıklarımın bir kısmını kısıra bir kısmını da makarna salatasına ekleyen Atifet, biraz daha turşu doğramamı istedi. Tüm şişeyi doğradığımı söylediğimde, “Hadi ya bu kadarcık mıydı tüm şişe?” diye hayıflandı. Hatay usulü yaptığı kısır çok güzeldi. 

O akşam bir arkadaşımızın da doğum gününü kutlayarak ayrıldık. Akşam serin bir havada yürüdük. Biz hayatı ne kadar az kullanmıştık. Kesme tahtası, bıçak, el havlusu bile gün gün eskirken ardımızda az kullanılmış hayatlar bırakıyorduk. Bardacık’ın yolunu tutarken bir anda aklıma geniş borcamda yarısı duran makarna salatası geldi; “Umarım ziyan olmaz” diyerek iç geçirdim, zira bir sonraki buluşmada ona da veda edebilirdik.

Fotoğraf: Canva Pro Kolaj

İlgili haberler
Kısırın da tadı kaçtı!

Nerede o eski kısır günleri? Şimdi hadi toplaşalım bir kısır yapalım desek, yediğimiz lokma boğazımı...

Elde hesap makinesiyle market alışverişi

Asgari ücret ‘müjdeleneli’ aylar geçti, ama bir sorun kadınlar için nasıl geçti? ‘Şükredin’ diyenler...

‘Maaşım, çalıştığım marketten alışveriş yapmaya ye...

H.T. Ankara’nın zincir marketlerinden birinde çalışıyor. Pandemiyle birlikte çalışma koşulları ağırl...