Zuhal’in yönetmeni Nazlı Elif Durlu: Hem her yerdeyiz, hem hiçbir yerdeyiz
58. Antalya Altın Portakal Film Festivaline Zuhal filmiyle katılan tek kadın Yönetmen Nazlı Elif Durlu’yla: Dinlemek bence çok önemli. Peşin yargılarda bulunmamak, dinlemek ve anlatmak tabii ki…

Nazlı Elif Durlu, 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’ndaki tek kadın yönetmen… Durlu; orta sınıf kentli bir kadının hikayesine odaklandığı “Zuhal” filmiyle festivalde dikkatleri üzerine topladı. Zuhal’i canlandıran Nihal Yalçın’ın performansı beğeniyle karşılandı.

Nazlı Elif Durlu’yla ilk filmi Zuhal’i konuştuk. Kedi sesinden yola çıkarak, apartman hayatına, iletişimsizliğe, sanallaşan insan ilişkilerine dair sohbet ettik. Durlu, “Benim için film, dinlemek üzerine. ‘Biraz sessiz kalabilelim ki dinleyebilelim ve bir şey paylaşabilelim’ üzerine” diyor.

Film, orta sınıf kentli bir kadın hikayesine odaklanıyor. Böyle bir hikayeyi anlatma fikri nasıl oluştu?

Hikayenin çıkış noktası aslında benim gerçekten duyduğum bir hikayeden başladı. Bir arkadaş ortamında bir kadınla tanıştım. Ve bana bir kedi sesi duyduğunu, onun dışında kimsenin bu sesi duymadığını ve kedinin başına bir şey gelmesinden korktuğu için kediyi aradığını ve bulamadığını söyledi. Çevresindeki insanların yavaş yavaş onun akıl sağlığından şüphe etmeye başladığını anlattı. Dinlerken, kendimi bu hikayede nereye konumlandırmam gerektiği konusunda tam da emin olamadım. Ve o akşam -o kişiden izin de isteyerek- senaryo üzerinde çalışmaya başladım. Kafamdaki sorular şunlardı: Ben onun yerinde olsaydım acaba, kimsenin duymamasına rağmen bu kedinin peşinden gider miydim? Yoksa itibarımın zarar görmesinden korktuğum için boş vermeye mi çalışırdım? Senaryo gelişirken asıl hikayeden uzaklaştık. Çıkış noktası aynı kaldı ama karakter çok değişti. Karşılaştığı insanları da baştan yarattık.


Yönetmen Nazlı Elif Durlu| Fotoğraf: Muhsin Akgün

Bu hikayeyi dinlediğinizde sizi en çok etkileyen şey neydi?

‘Ben olsam ne yapardım’ sorusuydu. O sesi duysam, “Kimse duymasa da duyduğunuz sesin peşinden gitmek mi, etraftan gelecek tepkiden korktuğunuz için bunu yapmamayı seçmek mi?” sorusu…

Siz gitmeyi mi tercih ettiniz?

Karakterimiz gitmeyi tercih etti. Ben ne yapardım bilemiyorum.

Hikayeyi sinema diline dönüştürürken neler yaptınız?

Senaryo yazımı sırasında filmin tonunu da keşfetmeye çalıştık. Film aşamasında da bunu yaptık. Senaryo yazmayı da film yapmayı da bir çeşit keşif alanı olarak görüyorum. ‘Beni etkileyen bu hikayeyi anlatmanın en doğru dili nedir’ üzerine çok çalıştım doğrusu. Daha mizahi, bir kadının hayatına ve deneyimine yakın bir bakış olsun tercihlerine yöneldim.

Apartmanda bir ses var ve sadece Zuhal duyuyor. Sesin peşinden gidiyor ve apartman sakinleriyle tanışıyor. Aralarındaki temel sorun iletişimsizlik... Filmin alt metninde kent yaşantısına dair eleştiriler de vardı…

Benim için film, dinlemek üzerine. ‘Biraz sessiz kalabilelim ki dinleyebilelim ve bir şey paylaşabilelim’ üzerine. Büyük yargılar ya da eleştirilerde bulunmak için film yapmıyorum doğrusu. Daha çok, bir deneyimi anlatmaya çalıştım.

Örneğin apartmanda birçok insan yaşıyor ama birbirlerinden haberdar değiller. Kedi sesi üzerinden yan yana gelmeye başlıyorlar ve hikaye ortaklaşıyor…

Evet. Bu apartman hayatının bir gerçeği gibi geliyor bana. Bilmiyorum, izleyenler ya da siz nasıl yaşıyorsunuz. Ben bir apartman dairesinde yaşıyorum ve komşularımla pek bir ilişkim yok, o evlerin içerisinde ne olup bittiği konusunda bir fikrim yok. Bu bana ilginç geliyor. Bu kadar yan yana olup hiçbir şekilde birbirimizden haberdar olmuyor olmamız.

Bu iletişimsizliğinin temelinde ne yatıyor sizce?

Değer yargıları olabilir. ‘Hayatı değerli kılan şeyler nelerdir’ sorusu. Zuhal kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın, maddi olarak iyi bir durumda. Kağıt üzerinde sevgiye sahip ama bütün bunlar Zuhal’in tatmin olduğu bir hayat yaşaması için yeterli mi? Kurulan yakın ilişkiler bize tatmin veriyor gibi geliyor bana. Zuhal aslında filmin başında o ilişkilerden kaçan bir insan. Kendiyle de öyle bir ilişki kurmuyor aslında. Sevgilisi ya da komşularıyla da böyle bir ilişki kurmuyor. Ne annesiyle, ne çalışma arkadaşıyla kuruyor. Ve büyük bir ihtimalle bu düzenden dolayı kendiyle bu ilişkiyi kurmayı öğrenmemiş bir kadın. Yakınlık kurma ihtiyacını keşfediyor diyebilirim.

Gün geçtikçe sanallaşan bir yaşamımız var. Filmde buna dair vurgular dikkat çekiciydi. Mesela sanal sevişme sahnesi… Bu sanallık hali size ne hissettiriyor?

Hem her yerdeyiz, hem hiçbir yerdeyiz. Pandemi ile daha da arttı bu tabii. Zuhal’in de yakınlık kurma şekillerinden biriydi bu aslında. Veya kuramama da diyebiliriz. Kuruyormuş gibi gözüküp, kuramama.

Kedi sesi aslında bir yanıyla metafor. Kedi sesi sizin için ne anlam ifade ediyor?

Merak ediyorum, siz neyin metaforu olarak gördünüz?

Kedi sesi kent yaşamında insanın sıkışmışlığını hissettirdi. Betonların arasında, apartman içinde kayboluşunu…

Evet. Ve kendini duyurma çabası. Kendini duyurabilmek için dinleyen birilerinin olması gerekliliği. Biraz da herkesin bu kedi sesine kendi dertleri üzerinden yaklaşması ve değerlendirmesi aslında. Çünkü apartman yöneticisinin bu kediyi başka bir apartman sakinine karşı düşmanlığına bir bahane olarak kullanması. Ve sonuçta bu kedi sesinin Zuhal’in daha yakın ilişkiler kurmasını sağlaması. Kendiyle başka bir bağ kurmasını ve kendi gerçeğiyle yüzleşmesini sağlaması.

İletişimsizlik kentte yaşayanlar için yakıcı bir sorun. Bu iletişimsizliği ve sanallığı nasıl aşabiliriz?

Biraz daha fazla dinlemek bence çok önemli. ‘Bunu çözdüm yapabiliyorum’ iddiasında konuşamıyorum. Kendimi yakalıyorum dinlemezken. Peşin yargılarda bulunmamak, dinlemek ve anlatmak tabii ki.

‘KENDİMİ ZUHAL GİBİ HİSSETTİĞİM OLUYOR’
Festivaldeki seçkide yer alan tek kadın yönetmensiniz. Bir yönetmen olarak en çok zorlandığınız şey nedir?
Bence kendi kendimle bir mücadelem oluyor. Yapabileceğimin en iyisini yapmak için nasıl yapmalıyım, sonuçta yazmak böyle bir şey. Bir yandan da yazmak için sürekli kendinizi değerlendiriyorsunuz. O değerlendirmeler bazen yazmanıza da engel olabiliyor. Bunları aşmak…
Bir ‘kadın’ yönetmen olarak peki?
Kendimi Zuhal gibi hissettiğim oluyor. Bir şeye inanıyorum ve bunu anlatmak istiyorum. Kadın olduğunuzda biraz daha fazla yargıyla karşılaşabiliyorsunuz.
Nelerle karşılaştınız?
Herkesi ikna etmeniz gerekiyor. Bu bir mücadele. Son kısa filmimi 2013’te yaptım. Doğru yoldaşları bulmak çok önemli ve onları bulabildim. Zorluklar Türkiye gibi bir yerde film yapmak isteyen için aynı. Kadın erkek arasında fark ediyordur mutlaka ama herkes için zor. Biraz farklı bir şey yapmaya çalışmak da çok zor.
28. Adana Altın Koza Film Festivali’ndeki ulusal yarışmada bir kadın yönetmenin (Nisan Dağ) filmi vardı. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ise sadece siz varsınız. Önemli kadın yönetmenlerimiz var ama üretim anlamında bu durgunluğu nasıl açıklarsınız?
Zuhal de bunu anlatıyormuş gibi geliyor bana. Sesimizi duyurmak için bir sürü kapıyı çalıyoruz, o kapıların çoğu açılmıyor. Filmi yapabildim ben, bundan çok mutluyum. Umarım daha fazla kadın film yapabilir. Kendini ortaya koymak başlangıç için kadınlar açısından zor bir şey. Evde de, sokakta da, okulda da, iş yerinde de bir kadına bir erkeğe olduğundan farklı yaklaşılıyor. Bir erkek çok daha kolay bir şekilde kendini ortaya koyabiliyor. Kadınlar susturuluyor, görünmez olarak büyütülüyor. Görünmenin tehlikeli olduğunu hissediyoruz. Göründüğün anda cezayla karşılaşma ihtimalin var. Ve film yapmak da kendini ortaya koymak demek. Bunun cesaretlendirilmesi çok daha erken yaşta başlayan bir şey. Ve her alanda başlayan bir şey.

Fotoğraf: Filmden bir kare| Basın görseli

İlgili haberler
İşe Yarar Bir şey

Bir filmin sizi perdedeki anın içine çekmesi nasıldır bilir misiniz? O an karakterlerin yanında, o d...

Olmayan masalın kahramanları ‘Kız Kardeşler’

‘Gitmek’ kavramı üzerinden şekillenen bu ‘dönüş’ hikayesinin atmosferini ve duygusunu karakterler üz...

Cart: Gerçek bir direniş hikayesi…

Cart, fazla mesaiye zorlanan, hakları gasbedilen, patronun kârı için kapı önüne konan işçi kadınları...