İyi şiir yazmak da iyi şiiri okutabilmek de zor iş bana kalırsa. Üstelik şiir gibi daha çok erkek egemen edebiyat alanında şiirlerinle var olabilmek bir kadın için daha da zor. İşte bunu başarmış bir kadından bahsedeceğiz bugün. “Yaralarım gülsün diye şiir yazıyorum” diyen Özge Sönmez’den. Onu ve şiirlerini ilk defa 2018 yılında Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir Ödülü’nü kazanmış olması vesilesiyle tanıdım. Bu yazıda Manos Yayınlarından çıkan son iki şiir kitabından bahsetmeye çalışacağım.
“Güle Batır Öfkeni”, “Suya Bırak Sızını” başlıkları oldukça dikkat çekici öfke ve sızı gibi çok ‘insani’ iki duyguyu gül ve su aracılığıyla bastırmamızı söylüyor bize. Gül ve su şiirlerde sıklıkla kullanılan metaforlardan olsa da şair Özge Sönmez “Şiir sınırlı sayıda sözcükle sonsuz bağlar yaratma sanatıdır bana göre” diyerek önemli olanın dilin nasıl kullanıldığı olduğunu söylüyor.
“… sen yine/güle batır öfkeni/dişlerini yarınlara sık” diyerek öfkeyle yüzleşip, yıkıcı olan bu duyguyu kontrol edebilmeyi “büyük susuşların/büyük gidişlerin/büyük ölümlerin küçük kızı/suya bırak sızını” diyerek de acıyı sessizce boğmayı tembihliyor.
TAMAMLAYAN ANNE, EKSİK BIRAKAN BABA
Şiirlerinde sıklıkla iyiye dair bir annelikten bahseden Sönmez, bunun aksine babalığı da bir o kadar eksiklikle bağdaştırıyor bana kalırsa. Ayrı ayrı şiirlerden örneklerle açıklamak gerekirse “sarhoş bir kirpik mi anne/durmadan ömrünü doğrar mutfağında”, “çünkü hiçbir tanrı/çığlık çığlığa doğurmuş/ateşli bir rahim kadar/affedemez insanı”, “keşke dünya senden doğsaydı anne/mutlaka iki renkli menekşeler açtırırdın/mezar taşlarının yerine/reçeller kaynatırdın gece gündüz/acılar şekere karışırdı usulca” gibi pek çok dizeyle anneliğin emekçi, şefkatli niteliklerinin öne çıktığını görüyoruz. Babalığa gelince… “yasaktı 23 Nisan/sarhoş babaların kızlarına/oysa ben babamın kadehinde/akça buluttum”, “ilk sigaramı babam yaktı/sonra hayatın külünü suratıma savurup/arkasına bakmadan kaçtı/oysa kendisine birkaç sorum vardı/azraille konuştum, ölülere açık görüş yokmuş/ben de oturup babamı hıçkıra hıçkıra unuttum/bir babayı unutmak insandan bir ömür istiyormuş efendim” diyerek bize pek söz bırakmıyor.
GERÇEKLERDEN TAŞAN, ŞİİRE BULAŞAN YOKSULLUK
Sönmez şiirlerini toplumcu gerçekçi bir tarzda yazıyor ve bunu neredeyse her şiiriyle bize hatırlatıyor. Röportajlarının birinde de buna dair, “Sanatçı-özne; vicdan, sorumluluk ve duyarlılıktan oluşan bir kalptir bana göre. Ortaya koyduğu ürünün türü ne olursa olsun, hayata böyle bakan bir öznenin topluma sırt çevirmesi olanaksızdır” diyor. Şiirlerinde incelikle işliyor yoksulluğu da sınıf ayrımını da… “titriyor tencerede minicik sekiz kaşık/yalnız uyuyunca sofrada pirzola cacık/çöpleri kaliteli mahalleler biliyorum/çiçek kokmuyor yalanları/bir de kalitesiz kömür öksüren bebekler/onları öyle çok, öyle çok seviyorum”, “düşlerimi, akşam pazarında/çürük meyve arayan ablaya sattım” dizeleriyle ‘ceplerden taşan yoksulluğu’ anlatıyor.
Dinle, devletle, sistemle ve yaşanmış bitmiş diyemeyeceğimiz geçmişle de derdi var şairin, aşktan, dirençten, ölümden bahseden şiirleri de var… Hepsini ayrı ayrı incelemek tek bir yazıda mümkün değil tabii ki. Her iki kitapta bulunan şiirlerden dizeleri aldığım için meraklıların her iki kitabı da edinmesini tavsiye ederim. Özge Sönmez’in şiirlerinde hepimizin anlayabileceği bir kolaylık var, bu kolaylık sanılmasın ki şiirleri basitleştiriyor ve yazılabilir kılıyor. Aksine böylesine rahat anlaşılan ve insanın deneyimlerine dokunan şiirleri yazmak, işte bu kolay değil.
Kolaj görsel: Kitap kapağı
İlgili haberler
Emeğin ve direncin yürekli karıncası: Sennur Sezer
Sennur Sezer... Sesi, sözü, kalemi ve umutla sıkılı yumruğu ile hem meydanlarda, hem edebiyatta ter...
Baştan yaz bizi şiir!
Baharın ilk günü ve aynı zamanda gece ile gündüzün de eşit olduğu gün. Kısacası şiir için biçilmiş k...
‘Artık yaşamım yalnızca kendime ait’
Ben o gün yaşamın ne olduğunu anladım… Ama boyun eğmedim. Çevremdeki işçi kadınların, Esenyalı Kadın...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.