‘Kuş Uçuşu’ bakarak gerçeği görmek mümkün mü?
Dizinin yayına girdiği bu dönemde basın özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik uygulamaların artmaya başlaması kamuoyunda oldukça tartışılıyorken, bakalım ekrana yansıması nasıl olmuş?

Netflix’te yayınlanan ‘Kuş Uçuşu’ dizisi haziran ayının en çok izlenilen yapımlarından oldu. Dizinin yayına girdiği bu dönemde basın özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik uygulamaların artmaya başlaması kamuoyunda oldukça tartışılıyor. Bizim dünyamızda durum kabaca bu haldeyken bakalım ekrana yansıması nasıl olmuş?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki dizinin temsil ettiği taraf patronlu, büyük ana akım medya şirketleri. Yani muhalif medyanın herhangi bir temsiliyeti söz konusu değil ve ona yöneltilmiş bir söz de yok. Ancak tabii ki dizinin temeline oturttuğu ‘gerçek habercilik’ tanımlamalarına karşılık, en doğru ve gerçekçi tanımlamayı yapacak olan da yine bu ülkenin muhalif medyası. Çünkü dizinin çatışması tam da burada başlıyor. Kısacık bir uyarı da geçeyim; ‘gerçek’ kelimesi çokça kez karşınıza çıkacak bu yazıda. Çünkü dizi tam da buraya vurgu yaparak başlıyor: “Gerçek görünendir .” Ünlü sunucu Lale Kıran’ın yıllardır dostluk ilişkisini yürüttüğü arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı bir program, “Öteki Taraf”. Dizinin geçtiği evrenin Türkiye’sinde reyting kaygısı gütmeden gerçek habercilik yaptığı iddiasını taşıyan ve adaletli olmayı kendine görev edinmiş bir sunucu ve ekibi var karşımızda. Bir diğer tarafta da onların arasına girmeye, onlar gibi olmaya özenen ve bunun için her yolu deneyen yeni mezun genç bir kadın. Bu genç kadının serüvenine birazdan değineceğim.

GERÇEK HABERCİLİK DEĞİL REYTİNG MALZEMESİ

Programın yapımcısı, editörü ve sunucusuna baktığımız anda ultra lüks korunaklı yaşamları göze çarpıyor. Aynı zamanda “gerçek habercilik” yaptıklarına dair iddiaları da var. Bu da akla şu soruyu getiriyor; Yaşadığımız coğrafyada “doğru ve gerçek habercilik” yapan basın çalışanları bu şekilde mi yaşıyor? Son derece konforlu ve en önemlisi de güvende. Bu korunaklı durum, muhalefeti en fazla burjuva demokrasisi üzerinden yapabilen medyaya özgü olsa gerek. Kaldı ki eğer bir program yapımcısı, popüler bir sunucu, burjuvazi için tam bir kalemşor değilseniz, bu göserilen koşullara uzaksınız demektir.

Gelelim dizideki ilk haber gündemine. 28 yıldır boru fabrikasında çalışan 3 çocuk sahibi bir işçi, mal çaldığı suçlamasıyla emekliliğine yalnızca 1 yıl kala işten atılıyor. Özellikle pandemi sonrası Türkiye’sinde bu hikâyede de olduğu gibi işçiyi tazminatsız işten atmak için Kod 29, Kod 46, Kod 49 gibi sürekli değişen dayanaklar oluşturuldu. Dizide işlenen ilk haberde de bunun olması tesadüf olmasa gerek. Bakalım ana akım medya bu gerçekliğe nasıl yaklaşıyor?

Öteki Taraf programına konuk olan bu işçiden hikayesini anlatmasını isteyen Lale Kıran, işçi konuşurken araya girerek kendini açıklamasına fırsat vermeden, ona soru sormadan “Siz de o malları sattınız” gibi bir ithamda bulunuyor.

Bunun üzerine öfkelenen işçi kendisine suçlama yönelttiklerini söyleyerek silahını çıkarıyor ve sonrasında güvenliğin müdahale ettiği olaylar gelişiyor. Tabii başından sonuna kadar yayını kesmeden devam eden Lale Kıran’ın ne denli iyi bir sunucu olduğu ve her durumu idare edebildiği “şovuyla” vurgulanmaya çalışılıyor. Bu sırada Kıran’ın eşi, çocuklarını etkilenmemeleri için televizyonun başından uzaklaştırıyor ancak milyonlarca vatandaş, çoluk çocuk (hatta belki de işçinin çocukları) bu olaya şahit oluyor.

Sonra işçiyi konuşmaya ikna ediyor Kıran, işçi çocukluğunda başlayan ve kendi çocuklarıyla devam eden nesiller boyu yoksulluk sarmalından ve çaresizlik hissinden bahsederken güvenlik müdahalesiyle şov bitiyor. Gündüz kuşağı programları gibi insanların acıyarak bir reyting malzemesine dönüştürüldüğüne şahit oluyoruz böylelikle… Habercilik adına tek bir gerçek soru sorulmadan, işçinin hayatına, çalışma koşullarına, aldığı ücrete, içinde bulunduğu psikolojik duruma, yaşadıklarına yol açan nedenlere dair hiçbir bilgi edinemeden zaten istenen sonucun alındığı bir program da böylelikle son buluyor. Habercinin (sunucu) ne kadar iyi ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya yarayan bir araçsallaştırmaya kurban edilmiş zavallı adama dönüşüyor konuk. Ve aslında gösterilenin kimin gerçeği olduğu sorusu havada uçuşuyor.

BİTMEYEN ‘Z KUŞAĞI’ MUHABBETLERİ…

Çalışma arkadaşlarına karşı son derece nazik ve eşitlikçi davranan Lale Kıran, yapımcının hatasını bir diğer iş arkadaşının üzerine atmasına göz yumup kanaldan kovulmasına asla ses çıkarmıyor. İlerleyen günlerde ise kendi ekibindeki arkadaşlarının işten ayrılması ve kendi işini sekteye uğratması ihtimaline yönelik korumacı davranarak onlardan vazgeçmeyeceğini ifade ediyor. Tam da temsil ettiği medyanın taraflı ve çıkarcı yönüne yakışır bir şekilde.

Zaten orada başlayan stajyerlere de çalışanların dolaylı olarak öğütlediği şey kurnaz ve iş birlikçi olmaları. Kanalın sunucusunu aslan, stajyeri ise yırtıcı kuş olarak tanımlayan anlatıcı bakış açısı, medya dünyasını adeta plazaların içindeki güç savaşı alanı olarak betimlemiş. Bu savaş alanı içerisinde ise ne etiğin ne ilkelerin ne de insan yaşamının bir önemi yok. Yeni gelenlerde bu şekilde kıvam alıyor burada. Tıpkı genç bir stajyer olan Aslı gibi. Sinema ve dizilerde iş dünyasındaki kadın karakterlerin temsiliyetleri burada da genellikle ‘çakal, ahlaksız’ olarak kurgulanıyor. Aslan olabilmek için her yolu deneyen ve bir sürü hiyerarşik yapıyı aşıp başaran (birçok mantık hatasına rağmen) Aslı, sonunda o dünyaya giriyor. Artık bir değeri var! Burada Aslı üzerinden anlatılan şey ise son zamanlarda yine medyada dönen Z Kuşağı muhabbetleri… Dizide de bu kuşağın tanımlaması “emek vermeden yükselmek isteyen, boş işler peşinde” olarak veriliyor. Zaten içinde bulunulan ortamın herkesi buna ittiğini bir kenara bıraksak bile yöneltilmeyen itham bırakılmayan bu neslin, hangi döneme denk geldiğini, ne denli yokluklarla ve bunun getirdiği karamsarlıklarla mücadele ettiğini hesap etmiyor. Gerçekliğin bir andan ibaret olmadığı ve diyalektik bir süreç içinde oluştuğunu es geçip toplam bir sonuca varıyor kestirmeden.

Uzun lafın kısası bahsi geçen konuların hiçbirini derinleştirip net bir tavır ortaya koymayan, her olayı ve karakteri yüzeysel işleyen bir dizi Kuş Uçuşu, tıpkı gösterilen habercilik anlayışı gibi reytinglere oynuyor.

Görsel: Fragmandan ekran görüntüsü alınmıştır

İlgili haberler
‘Öldüm ama iyiyim’*

Leda’nın hayatıyla ilgili karar alabilmesi, ebeveynliğini tartışmaya açarken filmdeki çocuklarını an...

Kaethe Kollwitz yolumuza ışık tutmaya devam ediyor

Kaethe Kollwitz tarafsız bir ressam değil daima kadınların, ezilenlerin ve işçi sınıfının yanında ye...

İnsani Şeyler: Evet, her şey sınıfsal!

Filmin başarısı sınıfsal tepkileri çok iyi vermesinde ve aslında yaşananların hiçbirinin toplumsal k...