Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Eski zamanların birinde küçücük şirin bir kasaba varmış. Bu küçücük kasabada çeşit çeşit insan yaşarmış. Ama yılların birinde kış öyle çetin, öyle soğuk ve öyle uzun geçmiş ki artık canlarına tak etmiş.
Momo, Mori ve Mimi kıştan, soğuktan erken kararan ve geç aydınlanan havadan iyice sıkılmışlar. Sonunda baharı aramaya karar vermişler. “Baharı bulup getirmeliyiz” demişler. Ama Momo, Mori ve Mimi aramaya nereden başlanır, bu bahar neye benzer kimle konuşmalı bilememişler. Mori bahar yeşildir, çiçeklidir, rengarenktir demiş; Mimi sıcaktır, hiç kışa benzemez demiş. Momo aklı karışıktır demiş, kah açar kah yağar… Ama ne olursa olsun nereden bulunur bilememişler. Mori demiş bir bilene soralım.
Mimi her soruya cevap verebilen öğretmenlerine sormuş. Öğretmen mevsimler demiş. Yazın güneşini, sonbaharda dökülen yaprakları, kışın uykuya çekilen, baharda uyanan doğayı anlatmış. Hepsi sıralıdır, baharı bekleyin, o alınıp getirilemez demiş. Devam etmiş uzun uzun mevsimlerden, her mevsimin güzelliğinden bahsetmeye. Ama çocukların beklemeye niyeti yokmuş. Devam etmişler aramaya.
Mori gidip annesine sormuş. Anne güneşten, günlerin uzamasından bahsetmiş. Günler kısayken kış olur, beklemelisin demiş. Mori cevabı hiç sevmemiş. Bu cevap baharı bulmasına yardım etmiyormuş.
Momo babasına gitmiş ve baharı nerede bulabileceklerini sormuş. Babası kışın aslında daha güzel olduğunu, yazın sıcağın çekilmez olduğunu söylemiş. Momo babasının söylediklerine şaşa kalmış.
Momo, Mori ve Mimi bir araya gelmişler aldıkları cevapları dökmüşler ortaya, başlamışlar tartışmaya. Mevsimler, güneş, zaman… Mevsimler, güneş, zaman… Cevapları alt alta üst üste koymuşlar onlara baharı getirecek bir başlangıç noktası bulamamışlar. Sonra Mori yaşlılar her şeyi bilir demiş.
Çocuklar koşa koşa kasabalarındaki en yaşlı kadınının kapısını çalmışlar. Kadın buyur etmiş çocukları. Dinlemiş, dinlemiş… kah gülmüş kah hak vermiş. Sonunda söze başlamış.
“Ah çocuklar çok haklısınız ama cemre havaya, suya, toprağa düşmeden bahar gelmez” demiş.
Çocuklar şaşkın, meraklı “Cemre mi?” diye sormuşlar.
“Evet” demiş yaşlı kadın. “Baharın gelmesi için Cemre’nin saklandığı yerden çıkması havaya, suya, toprağa baharı müjdelemesi gerekir. O olmadan ne hava, ne su, ne de toprak ısınmaz, onlar ısınmadan da bahar gelmez” demiş.
“Onu nereden bulabiliriz?” diye sormuş çocuklar.
“Cemre’nin, o küçük şirin ağaç cininin yuvasını badem ağacına yaptığı söylenir” demiş yaşlı kadın.” Ondandır ki ilk önce badem ağacı çiçeklenir, baharın haberini ilk o verir. Ama onu bulup ikna edebilir misiniz bilemem” demiş.
Momo, Mori, Mimi aldıkları cevaptan memnun koşa koşa tepedeki badem ağacının yanına Cemre ile konuşmaya gitmişler. Etrafında dolanmışlar, ses etmişler, ağacı dürtmüşler, ne ağaçtan ne Cemre’den ses yok!
Ertesi gün tekrar gitmişler, şarkılar söylemişler, türküler söylemişler cemreyi çağırmışlar. Cemre’den ses yok.
3. gün yine gitmişler ellerinden geleni yapmışlar, Cemre’yi göremeseler de dertlerini badem ağacına anlatmışlar. Ama yine elleri boş kalmış. Bu böyle tam yedi gün devam etmiş. 7. gün ise hiç beklemedikleri bir şey olmuş. Cemre; küçük ağaç cini, çocukların çağrısına dayanamayıp çıkmış oturmuş ağacın dalına biraz mahmur, biraz uyandırıldığına kızgın az da huysuz… Bazıları uykuları bölündüğünde öyle olur!
“Siz misiniz günlerdir beni ve ağacımı rahatsız edenler bakayım?” diye sormuş. Çocuklar mahcupça: “Rahatsız etmek değil de sizden yardım isteyecektik biz.”demişler.
Ondan yardım istenmesinin verdiği mağrurlukla yumuşamış minik ağaç cini. “Nedir benden isteğiniz” demiş. Çocuklar başlamışlar heyecanla anlatmaya, kışın zorluklarından baharı bulmaya kararlılıklarından bahsetmişler. Onu getirmek için ne kadar uğraştıklarını anlatmışlar.
Çocuklar öyle içten öyle içten dertlenmişler, öyle içten istemişler ki ikna etmişler güzel ağaç cinini. Cemre o yıl erken çıkmış badem ağacından, henüz her yerde kar varmış ve hava buz gibiymiş. Tam 20 Şubatmış o gün. Önce havaya yükselmiş, kuşlarla uçup, onlarla dans etmiş, baharı fısıldamış kulaklarına. Bir bulutla uzun uzun muhabbetinin sonunda yağmur olup denizlere dökülmüşler birlikte.
Denizlerde tam yedi gün balıklarla yüzmüş, onlarla denizler aşmış, balıklara baharın gelişini müjdelemiş. Yedi günün sonunda dalgalarla bir kıyıya vurmuş. Bir sekmiş iki sekmiş sonra toprağın derinliklerine dalmış. Tam yedi gün boyunca toprağın altında bekleyen tohumları cesaretlendirmiş, köklere cansuyu vermiş.
O günlerde badem ağacının çiçeklendiğini görenler bu kadar erken çiçeklenmesine pek şaşırmış. Badem ağacının çiçekleri heveslendirmiş diğer ağaçları da. Onu zerdali ağacının toz pembe çiçekleri, okul bahçesindeki leylaklar, bahçenin kenarındaki hanımeli, arka bahçedeki erik ağacı ve kiraz ağacının şarabi çiçekleri takip etmiş. Çiçeklerin kokusu sardıkça sokakları güneş de daha çok ısıtır olmuş insanların yorgun omuzlarını. Cemre sadece havaya, suya, toprağa düşmemiş insanların yüreklerine de düşmüş.
Sonra gökten dört elma düşmüş, biri Momo’nun başına, biri Mori’nin başına, diğeri de Mimi’nin başına. Ne de olsa bahar onların sayesinde daha erken gelir olmuş. Aa elbette sonuncu da bu masalı okuyanın başına:)
Yazan: Hatice Kapusuz
Seslendiren: Şule Seda Ay
İlgili haberler
GÜNÜN MASALI: Sardunyanın Şarkısı
Sardunyalar kadınlara şarkılar söyleyip onlara içlerindeki gücü hatırlatmaya devam ediyor. İçinizdek...
GÜNÜN MASALI: Emi’nin Gözetleme Kulesi
Şu büyükler gerçekten çok tuhaf oluyordu. 10 yaşındaki bir çocuğun yıldızları, gezegenleri özellikle...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.