‘Dar zamanlar’da modernleşme; Ölmeye Yatmak
A.Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak kitabındaki genç Cumhuriyetin modern kadını: ‘İffetli olmak’ sınırına mahkum edilen kadın için modernleşme, feodal ataerkiden Batılı ataerkiye geçişten başka bir şey değil.

Türkiye edebiyatının önemli yazarlarından Adalet Ağaoğlu deyince, birçoğumuz için ilk akla gelen kitapları Ölmeye Yatmak ile başlayan, Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları ile devam eden Dar Zamanlar üçlemesidir kuşkusuz. Yazarın ve serinin ilk romanı Ölmeye Yatmak, 1938-68 yıllarının genç Türkiye Cumhuriyeti’ni konu edinen bir dönem romanıdır aslında. Genç cumhuriyetin yeni kadınını temsil eden Aysel karakterinin 1968 yılında bir otel odasında ölmeye yattığı, intihara teşebbüs ettiği, yaklaşık bir buçuk saatlik zamandır kitabın nesnel zamanı. Hatırlamalar, çağrışımlar, bilinç sıçramalarıyla bazen mektuplar, günlüklerle anlatıcı da değiştirerek 30 yıllık bir süreci anlatır Aysel bize, o otel odasındaki yaklaşık bir buçuk saatinde.

1938 yılında ilkokuldan mezun olan Aysel ve arkadaşları Aydın, Ertürk, Sevil, Namık, Hasip, Semiha, Behire, Aysel’in ağabeyi İlhan, ilkokul öğretmenleri Dündar Öğretmen ve 1968 yılında Aysel’in birlikte olduğu öğrencisi Engin’in yaşamları ışığında toplumsal, politik, ekonomik dönemler, o dönemlerdeki koşulların değişimi romanın akışını oluşturuyor.

Yazar Adalet Ağaoğlu’nun da tıpkı romanın baş karakteri Aysel gibi bir esnaf kızı olması, yaşıt olmaları, yazarın da Ankara’ya yakın bir ilçede ilkokulu bitirdikten sonra Aysel gibi eğitimine Ankara’da devam etmesi vs. romanın aslında otobiyografik bir yanı da olduğu kanısı oluşturdu okurken bende. Dolayısıyla romanı biraz daha, erken cumhuriyet döneminde sırtına yüklenen modern ve “Ata’ya layık” kadın olma sorumluluğuyla yetişen bir kadının hikayesi olarak okudum ve bu inceleme de bu minvalde devam edecek.

MODERN CUMHURİYETİN ‘İFFETLİ KADINLARI’
İlkokul öğretmeni Dündar, Cumhuriyet devrimlerine tam bir imanla bağlı olan, Ulus gazetesi okuyan, “Atatürk’e layık” nesiller yetiştirmek için elinden geleni yapan, modernleşme ülküsüne adanmış bir öğretmendir. Dündar öğretmenin, mezuniyet töreni için hazırladığı piyes üzerinden cumhuriyet ile gelen modernleşmenin halk nezdindeki yansımaları ve ne kadar içselleştirildiği okunabiliyor. Genç cumhuriyetin modernleşme hareketinde artık kadın ve erkeğin kamusal alana birlikte girmesinin hedeflendiği, ancak toplumun bu, halk nezdinde hiçbir karşılığı olmayan, yukarıdan topluma dayatılan ‘ilericiliğe’ hiç de hazır olmadığı görülüyor. Piyeste erkek ve kız öğrencileri dans ettirerek cumhuriyet ülküsüne ve Atatürk’e layık olmayı yani modernleşmeyi dansa indirgeyen Dündar öğretmen, aileleri ikna etme konusunda zorluklar yaşıyor. Kızlarının namuslarının elden gittiğini düşünen ama modernleşme ‘buyrulduğu’ için itiraz da edemeyen bazı aileler piyesi izlemeye dahi gelmiyor.

Kız ve erkek öğrenciler ise aslında çekiniyor olsalar da hedeflenen modern toplumu oluşturma yolunda yapılmasını gerekli görüyorlar. Zaten onlar cumhuriyetin modernleşme ülküsü için karşı cinsleri ile ancak “kardeşçe” çalışacaklardır. Öyle ya cumhuriyetin yeni kadınları iffetlidir, yalnızca kardeşlik hukukuyla yaklaşırlar erkek arkadaşlarına. “İffetli olmak” sınırlarına mahkum edilen kadınlar için modernleşme ülküsü feodal ataerkiden daha batılı bir ataerkiye geçişten başka bir şey değildir. Kadının görünürlüğü üzerinden modern toplum projesiyle, batı kültüründe modern kadın yaratılmak istense de aslında doğu kültürüne sahip geleneksel kadınla uzlaştırılmak istendiği de görülmektedir. Cumhuriyet döneminin yeni kadını bu çatışmayı her zaman yaşamıştır. Örneğin gençlik yılları boyunca kendisine ilgisi olan Aydın’ı, ona kardeşlikten farklı bir gözle bakabildiği için eleştiren Aysel’in, 1968 yılında evliyken ve bir üniversitede doçentlik yaparken öğrencisi Engin’le beraber olmasını özgür bir Türk kadını olduğunu kanıtladığı üzerinden tariflemesi yaşadığı çatışmayı göstermektedir. Bu çatışma bir yanıyla kısa saçlı olmak, mini etek giymek gibi batılı kadınlara dair şeylerin modern kadın olmak için yeterli olduğu yanılsamasını da doğurmaktadır. Fiziksel olarak batılı görünümündeki kadından, içindeki geleneksel, fedakar, iffetli kadını da daima koruması beklenmektedir. Yani Genç Cumhuriyet’in yeni insanları olmak mekanizması da kadın ve erkek için farklı çalışmış, kadınlar ataerkinin farklı bir çeşidine mahkum edilmişlerdir.

BAŞLANGIÇ İÇİN DOĞRU KİTAP
Atatürk’ün öldüğü yıldan başlayarak genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarını, 2. Dünya Savaşı Dönemini, Milli Şef Dönemini, çok partili yaşama geçme aşamalarını kahramanlarındaki kimlik çatışmaları ve toplumsal arka planıyla veren ve burada ancak bir boyutuyla inceleyebildiğimiz Ölmeye Yatmak romanı, bir çok boyutuyla ele alınabilir ama okumaya değer olduğu tartışmasızdır.

Biçimsel olarak da Türkiye romanına her romanıyla bir yenilik getiren Adalet Ağaoğlu’nu okumanın keyfiyse cabası. Henüz Adalet Ağaoğlu okumayanlardansanız Dar Zamanlar üçlemesi başlamak için en doğru yer olmalı.

Künye
Yazar: Adalet Ağaoğlu
Yayınevi: Everest Yayınları
İlk Baskı Yılı : 2014
Sayfa Sayısı : 400

İlgili haberler
Bilimin ve şiirin peşinde bir kadın: Mihrî Hatun

Osmanlı döneminin bilinen ilk kadın divan şairidir Mihrî Hatun. Şiirdeki ustalığı, cesareti, içtenli...

‘Farklı bir çocukluk kültürü için çocuk kitaplarıy...

Çocuklar için harika kitap önerilerimiz var. Çocuklara rehberlik eden, onlara düş kurması için alan...

Suat Derviş’le İstanbul’da bir gece

Kan için 5 lira bulmak savaşı ile milyoner düğününde yaşanan şatafat; karşıtların çatışmalı bir sarm...