Bu oyunun ‘kader’i bizim elimizde: ‘Bir Zamanlar Kadın’
İzlenmeye, görülmeye, yaratma sürecine dahil olmaya çok değer bir oyun...

Kurulduğu 2008 yılından bu yana yurt içinde ve yurt dışında çeşitli performans, atölye ve organizasyonlar gerçekleştiren İstanbulimpro; Uluslararası İstanbul Doğaçlama Tiyatro Festivali ve Uluslararası İstanbul Hikaye Anlatıcılığı Festivali'nin organizasyonunu yürütüyor. İstanbulimpro Kadıköy’de, bir kahvehanenin kolektif bir çabayla dönüştürülmesiyle oluşturulmuş bir atölye.

Seyircinin aktif katılımıyla yazılı bir metne dayanmadan doğaçlama oyun çalışmaları yapan İstanbulimpro’nun oyunlarında müzik, resim gibi farklı alanlarla disiplinler arası bir yaratma süreci var. “Bir Zamanlar Kadın” oyununda da resmetme ve piyano dinletisiyle harmanlanmış özel bir doğaçlamayla karşı karşıya kaldık.

Oyunda ressam, kadın karakterin portresini seyircinin yorumlarıyla şekillendiriyor ve oyunun seyrini seyirci belirliyor. Oyunun tüm oyuncuları ise kadın. Yaşamdan alınan kadın karakterlerle her bölümde bambaşka bir hikaye çıkıyor seyircinin karşısına. Her oturum, seyircilerin çizdiği oyuna bağlı olduğu için o seyirci ekibine münhasır oluyor. Bütünüyle canlı ve interaktif bir süreç. Bu, oyunun etkileyici yanlarından biri.

Karakterimiz kim? Kaç yaşında? Hayalleri ne? Hayallerinin önündeki engel ne? Yolunun kesiştiği başka bir kadın, onun hayatını nasıl değiştiriyor? Bu ve bunun gibi soruları seyircinin cevapladığı, doğaçlama müziğin eşlik ettiği Bir Zamanlar Kadın, sorunlarımızın ortaklığını da hatırlatıyor bize. Hepimiz hayatımızda yaşadıklarımızdan kesitleri paylaşıyoruz bir yanıyla bu oyunda.

‘MOR DENİZ OLUR MU?’

Biz de düşüncelerimizi harmanladık hep birlikte ve karakterimizi oluşturduk. Bizim karakterimizin ismi Kader. Kader dışarıda çalışmayan, kırklı yaşlarında bir “ev kadını”. Çok güzel ama bir o kadar da güzelliğinin farkında olmayan, özgüvensiz bir kadın. Çocukluğundan beri resim yapma hayali var fakat hiçbir zaman hayallerini gerçekleştirememiş.

“Hiç mor deniz olur mu?” deniyor hayallerine karşılık. Çocukluğundan beri yaratıcılığı bir kenara itilmiş. Ev işleri, dikiş nakış gibi el işleri yaparken tek istediği şey, kocasını mutlu etmek. Çocuğu yok ve çocuğunun olmamasına dair baskı görüyor çevresinden. Aslında birçoğumuzdan biri Kader. Ne yapmak istediği sorulmamış pek çok kadından biri. Oyun boyunca, aynı yaşamı paylaşan pek çok kadına bakıldığı gibi ona yöneltilen üstten bakışları da düşünceleri de çok iyi görüyoruz. Belki “hali vakti daha iyi” diyebileceğimiz birilerinin yargılamalarını…“Katlanmasaymış dayaklarına, çekip gitseymiş, kendi kafasına vurulmasına itiraz edemiyorsa onu kurtaramayız” diye süren onlarca yorum...

Seyirci karaktere, kocasından yediği dayaktan sonra evden ayrılmasıyla bir son çiziyor. Kendi yaptığı resimleri satarak kendine bir yol buluyor Kader. Aslında hayallerini gerçekleştirememesinin tek temel sebebinin özgüvensizliği olmadığını görüyoruz. Onun özgüveni ya da özgüvensizliği, yaşadığı koşullarla değişiyor. Kabuğunu kıran, hakları ve hayatları için mücadele eden kadınların Ekmek ve Gül'e yazdığı yazılara o kadar çok benziyor ki karşımıza çıkan hikaye. Oyunda çizilen resimler ise satışa çıkarılıp, geliri çocukların eğitimi için harcanıyor. İzlenmeye, görülmeye, yaratma sürecine dahil olmaya çok değer bir oyun…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Deli kadınların değil delirtilen kadınların hikaye...

Mine Söğüt’ün 21 kısa öyküden oluşan Deli Kadın Hikayeleri’nin ortak konusu kadınlar.

Yabancısı olmadığımız bir hikâye: Made in Banglade...

‘Shimu’nun ılık bir zamanda dalgalanan saçları uzanıp Urfa’nın yağmurunda ıslanan, çamuruna belenen...

‘Ben Ülker, diriyim şimdilik…’

‘Romanda koca ortaya çıkmıyor ama Ülker Abla için hep bir tehdit unsuru. Sürekli tetikte olma hali....