50'li yılların İstanbul’undan kadın hikayeleri...
Sarmaşık sokak'ın birbirine omuz veren kadınları: Gülsün, Agavni, Zilha, Gülizar, Eleni, Nurhayat, Fatma’nın dayanışma dolu hikayeleri…

Gülsün Agavni Zilha, Tomris Alpay’ın ilk baskısını 2018’de Ayizi Yayınevi’nden, Ayizi’nin kapanması üzerine ikinci baskısını 2019’da Aras Yayınları’ndan yapan, 2019’da Yunus Nadi Ödülü’nü alan öykü kitabı. Deneme ve öykü yazarı olan, 2008’den beri Notre Dame de Sion Lisesi Edebiyat Ödülü Jüri başkanlığını yürüten Tomris Alpay bize 1950’li yılların İstanbul’undan kadın hikâyeleri anlatıyor. Sarmaşık Sokak’ta yolları kesişen kadınların çocukluklarını, aşklarını, acılarını, göçlerini, sürgünlüklerini, özlemlerini, birbiri ile ilişkilerini, birbirine omuz vermelerini okuyoruz öyküler boyu. Sarmaşık Sokak dayanışmanın, komşuluğun, dostluğun bir simgesi olarak yerini alıyor belleklerimizde. Gülsün, Agavni, Zilha, Nurhayat, Eleni, Gülizar, Fatma… Elleri, gözleri, yürekleri birbirinde olan kadınlar, kız kardeşliğin biyolojik olmadığını dayanışmaları ile gösteren kadınlar. 

MIRNAV İLE SOKAK BOYU…

Kitabın ilk öyküsünde Sarmaşık Sokak’ın kedisi Mırnav’ı, Mırnav ile birlikte sokağı, orada oturanları görürüz, tanırız. Öykülerin geçtiği mekânlarda gezdirir bizi Mırnav, onunla panoramik bir sokak turu atarız. Bir ucu denize kadar uzanan Sarmaşık Sokak’ta yalnız yaşayan, sık sık arkadaşlarını çağırıp evinin bahçesinde neşesi ve paylaşımı bol sofralar kurup arkadaşlarını ağırlayan Rasim Bey’i, oğulları ve gelinleri ile birlikte geniş bir aile olarak yaşayan Mehmet Bey ve karısı Fatma, neredeyse girmediği ev kalmayan Doktor Zevan’ı tanırız ilk öyküde.

Ardından Agavni’nin öyküsü başlar. Sokağın falcısı Agavni, ayağı sürçen, canı yanan, karnı ağrıyan; çocukluğunun geçtiği Tenados’u özleyen Eleni’yi ada havası alsın diye Burgazada’ya götüren Agavni. Falda gördüklerinin yanı sıra insanların yaşamından gözlemlediklerinden hareket edip onlara olması gerekenleri, başına gelebilecekleri fincanın içinde görüyormuş gibi anlatan, sevdiklerini uyaran, erken haberci Agavni. Agavni ile bir dönemin kese kâğıtları, fileleri de girer öyküye. Bir ara okumayı bırakırız, o günlere dalar gözlerimiz.

Agavni, Eleni, Fatma, Gülsün, Gülizar ve Sarmaşık Sokak’taki diğer insanlar çok kültürlü yaşamın zenginliğinin göstergesidir bir anlamda. Aynı sokakta birlikte yaşayan Türk, Müslüman, Rum, Ermeni, Hıristiyan kimliği taşıyan insanlar adeta bir sarmaşık gibi dolanırlar birbirlerine, iyi günde kötü günde yan yana durup zorlukların üstesinden gelmeye çalışırlar. Agavni ve Eleni bu çok kültürlü, çok kimlikli sokağın iki ayrı rengi olarak yerini alır öykülerde.

6-7 EYLÜL OLAYLARINDA KOMŞUYA KOL KANAT GERMEK…

Akrebin Ölümü adlı öyküde on dört yaşında, annesine bile sorulmadan babasının kararı ile evlendirilen Gülizar’ı tanırız. Kiminle evleneceğine karar veremeyecekse evlilikte buldukları ile mutlu olmaya çalışan Gülizar. Agavni’nin komşusu ve dostu olan Gülizar. 6-7 Eylül olaylarında komşusunu kurtarmak için ona kol kanat geren Gülizar. Acısını içine gömüp kadın dayanışmasının en güzelini sergileyen Gülizar.

Eleni’nin Üzümleri’nde Tenados’a – Bozcaada’ya götürüyor bizi yazar Tomris Alpay. Adanın rüzgârını hissettiriyor bize, doğasının eşsiz güzelliğini yaşatır, meyveleri, hele de üzümlerini, tattırır. Eleni, Agavni ve Gülizar’ın öyküde sergilenen ilişkilileri birbirimize kimliklerimiz, inançlarımız üzerinden değil insan ilişkileri, paylaşımlarımız üzerinden yaklaşmanın önemini ortaya koyar. Eleni’nin Üzümleri, birbirine tutunan, güvenen, birbirini koruyan, kollayan, destekleyen kadınların hikayesi.

MADAM MARTHA İLE SİZ DE TANIŞIN

Sarmaşık Sokak çoğunlukla mutlu olmayı bilen, birbiri ile dayanışma içinde olan insanların yaşadığı bir yer olsa da orada da zengin olma, sınıf atlama hayalleri kuranlar vardır. Farnupia başlıklı öykünün Nurhayat’ı da bunlardan biri. “Kimi zaman bulduğumuzu düşündüğümüz kaybettiğimizdir aslında” dedirtecek türden iç acıtan bir öykü. Farnupia ne mi? Eleni’nin pişirip herkese dağıttığı, ayrı düşen sevgilileri birleştiren bir tatlı.

Kimi zaman doğduğumuz yerleri, oranın havasını, suyunu, rüzgârını özleriz. Anılarımız sık sık canlanmaya başlar belleğimizde, yatınca rüyamıza girer. Ne var ki oralara gitmek, havasını ciğerlerimize çekmek o an için mümkün olmayabilir. Eğer bizi yakından tanıyan, bilen, içimizde yaşattığımız özlemi görebilen dostlarımız varsa hemen elimizden tutarlar, alır götürürler bizi, özlemini çektiğimiz yere olmasa da, ona yakın bir yerlere. Onlarla yapacağımız bir gezi, o gezide paylaştıklarımız iyi gelir bize. Rahatlamış olarak döneriz evimize. Archipelago adlı öykü böyle bir konuyu işliyor. Agavni, Tenados’u özleyen Eleni’yi alıp Burgazada’ya götürüyor. Agavni’nin Eleni’ye anlattıklarından adanın tarihini dinliyor, cesur kadın Madam Martha ile tanışıyoruz. Ölümünden sonra adıyla anılan Martha Koyu’nda, yaz kış, denize çıplak girip yüzen sıra dışı Martha’yla. Siz de tanışın, size de iyi gelecek Eleni’den Madam Martha’nın öyküsünü dinlemek. Hatta onunla yetinmeyip gerçek mi diye araştıranlarınız bile çıkacak. Gerçekten yaşadığını öğrendiğinizde karantina günleri bitince bir ada gezisi planlarsınız belki. Belki beni de katarsınız gezinize.

HER ÖYKÜ BİR HAYAT

Sana Bir Yelek Diktim’de anneanne ve torunun börek yaparken birbirine anlattıklarının üzerinden, tarihsel süreçlere yol alıyor okur, Türkçe, Rumca, Ermenice şarkılar eşliğinde. Öyküyü okurken benim de penceremden içeri taştı ezgiler, kendimi zamanın çok ötesinde hissettim, yer yer üzülsem de.

Tahtaboş’ta rejide çalışan Çakır Feride ile tanıştırıyor yazar okurunu. Güzel ve alımlı bir kadın Feride. Babasız çocuklarını büyütür canla başla çalışarak. Kızı evlenir, oğlu Kore’ye gider, yaralanıp döner. Dönüşü büyük bir coşku ile karşılanır Sarmaşık Sokak’ta.

Müştemilat’ta Sarmaşık Sokak’ın en hali vakti yerinde ailesinin yaşamını okuruz. Mahmut Bey ve Fatma Hanım’ın oğulları ve gelinleri ile oluşturduğu geniş ailede Sarmaşık Sokak’ın ilkleri yaşanır. İlk otomobili onlar alır, İlk merdaneli çamaşır makinesi, ilk buzdolabı onların evine girer.

Gülsün’de evlere temizliğe giden “Ellerim benim ekmek param, onlar kuvvetli olmalı, çabuk yorulmamalı,” diyen Gülsün’ün çileli yaşamına konuk oluruz. Sokağa dışarıdan gelip giden tek öykü kahramanı odur. Kocası iş kazası geçirince durumları iyice zorlaşır. İlk gençlik dönemi hariç hiç gülmeyen Gülsün “Alın terim bu temizlik sularına karışmıştır,” diye tanımlar emeğini.

Sarmaşık Sokak’ın zenginlerinden olan Zilha Teyze asker kocası ölünce Çankırı’dan gelip yerleşmiştir buraya. Mahallenin sevilen kadınlarındandır. Kadınlar onun evindeki Amerikan malı Zenith marka radyodan, cephedeki askerler için çalınan Lili Marlen şarkısını dinlerler. Bir zaman sonra buradaki evini satıp Çankırı’ya gitse de gittiği yerde mutlu olamaz, geri döner ve Sarmaşık Sokak’ın kucağına bırakır kendini. Önerim öykü bitince siz de Lili Marlen’i dinleyin. Öyküyle de bütünleşince yeniden yeniden üretiliyor Lili Marlen.

Öykülerde sık sık “geçmiş” vurgusu yapılıyor. Özlenendir geçmiş, kopulan köktür. Hiç kimse Sarmaşık Sokak’ın yerlisi değildir. Herkes bir yerlerden kopup gelmiştir. Agavni Kırşehir’den, kocası Behruz Tahran’dan, Eleni Tenados’tan, Zilha Çankırı’dan… Kimi evlenip, kimi de mübadele ile köklerinden, çocukluğunu yaşadığı topraklardan kopup gelmiş, kimi de başka başka nedenlerle. Her gelene kucak açmış Sarmaşık Sokak, kendinden bilmiş, kendinden saymış. Burada birbirilerini kucaklayarak yaşasalar da alttan alta sürüyor geldikleri, çocukluklarını yaşadıkları, ilk adımlarını attıkları yerlere duydukları özlem. Köklerimden Doğrarım, Eleni’nin doğup büyüdüğü, hep özlediği Tenados’a gitmiş gibi mutlu olduğu bir yolculuğun, Taşoz Adası’na gidip dönüşün öyküsü. Agavni, Gülsün, Anayne, ve Gülizar, Eleni’nin bahçesine kurdukları sofrada ekmeğe katık ediyorlar Eleni’nin anlattıklarını. Mekân olarak Sarmaşık Sokak’ta olsalar da bahçede Taşoz Adası’nın rüzgârı esiyor.

KIPKIRMIZI 6-7 EYLÜL

Kitabın son öyküsü Kıpkırmızı aynı mahallelerde, sokaklarda huzur içinde yaşayanların huzurunu bozan, onları birbirlerine karşı düşmanlaştıran tarihsel bir olaya götürür okuru. 6-7 Eylül olayları. Farklılıklarını zenginlik olarak yaşayan Sarmaşık Sokak sakinleri kendi içlerinde kayıp vermeseler de yaşananların acısını hep içlerinde hissetmişlerdir o günden sonra.

Farklılıklarımızın zenginlik olduğunu gösteren, dostluğun, dayanışmanın, birbirine el vermenin, kız kardeşlik bağlarını güçlü tutmanın bizi güçlendireceğini usta bir dille anlatan Gülsün Agavni Zilha’yı okumanın tam da zamanıdır, komşuluk ilişkilerimizin zayıfladığı, birbirimizden uzaklaştığımız, bizden olmayanları ötekileştirildiğimiz, sonra da yalnızlaştığımız şu günler.

İyi okumalar.

İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ 6-7 Eylül: Bu ülkenin karanlık tarih...

İki gün boyunca devam eden olaylarda birçok gayrimüslim yaralandı, yaşamını yitirenler oldu. 200’ü a...

GÜNÜN TANIĞI: 6-7 Eylül’ün tanığı Sefarad anne anl...

Dükkanlar yağmalandı, evler basıldı, Beyoğlu’ndan başlayan hunharlık, Çengelköy’e Kuzguncuk’a Ortakö...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Basma donlu mavi fil

Kapıya dayanmış kamyon, bir yolcu eksik gitti gideceği yere. Basma donlu mavi fil evi terk etmedi...