Depremzedelere yardımcı olmak için çalışmalara katıldım. İlk günler televizyonda izliyorduk. Kendi açımdan en şanslı olduğum konu; en büyük acıyı, çaresizliği görmedim. 10’uncu gün gittim. Hemşire olduğum için daha önce ölüm ve acı gördüm. Bu yüzden profesyonel olacağımı düşünüyordum. Duygusal olan arkadaşlarımı da oraya gitmemeleri konusunda uyardım. Sonuçta 32 yıllık hemşireydim ve sendikal bir kimliğim vardı. Daha faydalı olacağımı, bu zorluğu göğüsleyeceğime inanıyordum.
Nitekim göğüsledim ama döndükten sonra günlerce uyuyamadım. Ben dâhil oradaki herkesin psikososyal destek alması gerekiyor. Vicdan azabı çekiyorum. Yemek yediğimde, yatağa yattığımda orada yaşananlar geliyor aklıma. Bu kadar rahat uyumamalıyız. Orada ateşin içerisinde olan insanlar sadece günlük olarak yemeği, ısınmayı, hayatta kalmayı düşünüyorlar. Ben de onlara bu noktada yardımcı olmaya çalıştım.
Deprem bölgesinde büyük bir çaresizlik yaşanıyor. Yaşamanın verdiği çaresizliği gördüm. Pazarcık’ta evladını kaybeden bir anneyi görmüştüm. Nasıl olduğunu sordum, ‘Uyuyabiliyor musunuz?’ dedim. ‘Gözlerimi kapatamıyorum, kapattığım anda iki kızımı görüyorum’ dedi. Hiç ağlamıyordu. Donmuş gibiydi. İnsanlar kendine geldiğinde o ertelenmiş acıları yaşayabilecekler. Şokun etkisiyle ertelenmiş bir yas var.
Dayanışma güzeldi. Dayanışma gerçekten çok büyüktü. Depremzedeler bu dayanışmanın farkında; sivil toplum örgütlerinin varlığı çok kıymetli. Sendikalar, partiler, kitle örgütleri vardı. Eğitim Sen’den öğretmenleri gördüm. Oradaki çocuklarla resim yapıyorlar, oyun oynuyorlardı. O dayanışmayı görmek çok güzeldi. Bir umut yaratıyorlar ve hayatın devam ettiğini gösteriyorlar. Köyleri gezdim. Günler sonra gidilmeyen yerler vardı.
12. günü ilk kez gidilen köyler vardı. Depremzedeler dayanışmanın gücünü hissediyorlardı, sarılıp sarmalanmaktan çok mutlulardı. Ama ayaklar çamurdan çıkmıyor. Öyle bir yere çadır kurmuşlar ki su yok, elektrik yok. Halk sağlığı için ciddi tehlikeler var. Uzak belediyelerden gelip yardım ettiler. İnsanlar bunun farkında. Çok acı bir şey de var; çok kozmopolit bir yer Maraş. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Suriyeli… Çok fazla insan var. Ama hâlâ keskin bir ayrım var. Yıkıntı, ölüm var. Bu kin, nefret, ırkçılık nedir? Yıllardır yaptıkları o ötekileştirme öyle bir işlemiş ki. Gördüklerim beni çok üzdü.
Resmi kurumlarda liyakatsizliğin koordinasyonsuzluğu beraberinde getirdiğine tanık olduk. Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve partilerin kurdukları merkezler ise tıkır tıkır işliyordu. Örgütlülüğün önemini derinden gördük.
Süreç boyunca umudunu yüksek tutmaya çalıştım. En yakın birbirimiz isek, birbirimizden nefret etmemden yaşamamız lazım diye düşündüm. Toplum olarak iyileşmemiz lazım. Yaraları sarmak kardeşliği büyütmek lazım.
Fotoğraf: DHA
İlgili haberler
Kız kardeşlerimizle dayanışmamıza engel olamazsını...
Ankara’da bile depremin etkilerini komşularımızla, iş arkadaşlarımızla kurduğumuz bu dayanışma ile a...
Acıyla yanan bu şehirde bizleri gülümseten gönüllü...
İskenderun’da depremzede olan hem de gönüllü olarak hem gönüllü olarak Tüm gönüllülerimiz... Acıyla...
Depremzede Mediha’nın 8 Mart talebi: Huzurla başım...
‘Bizi ihmal öldürdü. Hem önlemediler hem kurtarmadılar. Şimdi bir yılda evleri yapacağım diyorlar am...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.