Sendikaları erkek egemen anlayışa bırakamayız
800 kadını bir yerde toplamak gibi bir gücümüz var ama bir araya geldiğimizde kadın mücadelesinden bahseden sadece Fransız bir misafir oluyor, onu da biz tercümeden kaza bela anlamaya çalışıyoruz

Merhaba Ekmek ve Gül okurları...

Hepimizin bildiği gibi geçtiğimiz ay 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladık. Ülkenin dört bir yanında kadınlar eylemlerde, alanlardaydı. Ben de biraz 8 Mart’tan bahsetmek istiyorum. Türk Metal’in örgütlü olduğu bir fabrikada işçiyim. Her 8 Mart’ta sendika örgütlü olduğu tüm fabrikalardan belirli sayıda kadını Ankara’daki otelde misafir eder, orada çeşitli etkinlikler konferanslar düzenler, ödül töreni, kurultay yapılır. Sendika işyeri kutlamaları yapmak yerine genellikle bu yolu izlemeyi tercih ediyor. Bu sene benim de Ankara’daki etkinliklere katılma fırsatım oldu. Fabrikadan kalabalık bir grup ile yola çıktık.

İkinci gün sabahtan konferans ile etkinlikler başlamış oldu. İlk etkinlik bir kişisel gelişim uzmanı tarafından veriliyordu. Bize sürekli insanların dert anlattığı yerden kaçmamız gerektiğini, kimsenin derdini dinlemememiz, kimseyle konuşmamamız gerektiğini anlattı. Brokoli gibi sebzelerle beslenmemiz gerektiğini, et yemenin, siyah çay içmenin ve sıcak su ile yıkanmanın beynimize olan zararlarından bahsetti. Özellikle en çok sinir bozanı kadının kesinlikle zarif ve naif görünmesi gerektiğini söylediği kısımdı. Hepimizin aklına o anda fabrikadaki halimiz geldi. 8 Mart gibi bir gün için bir araya geldiğimiz yerde bile kalıplara sığdırılmaya çalışıldığımızı fark ettim. Fabrikada yağın kirin içinde çalışırken mi zarif olacağım ya da patron benden iş mi bekliyor zarafet mi, ben yeri gelince zarif de olurum, yağlı kirli de olurum, bu kimseyi ilgilendirmez. Bu şekilde bir bakış açısı kalıplaştırma orada beni de arkadaşlarımı da oldukça rahatsız etti. Üzerine 8 Mart ile alakası olmayan bu konuşmaları dinlemek yeterince sıkıcıydı.

ORTAK DERDİMİZİ KİMİNLE PAYLAŞACAĞIZ?

Yine diğer bir konu kimsenin derdini dinleme kaç gibi bir söylemi olması aslında bizi bireyselliğe itmeye çalışmaktı. Bu da bizi rahatsız eden diğer bir kısımdı çünkü en yakınımızdaki insanla paylaşmayacaksak kiminle paylaşacağız ortak dertlerimizi, ortak taleplerimizi? Hele de 8 Mart gibi bir günde haykırmayacaksak çözümü nasıl bulacağız? Aklıma sürekli bu sorular geldi. Böyle bir günde bu bakış açısında bir konuşma hepimizi rahatsız ederken, ondan sonra düzenlenen bir söyleşi oldu. Bir gazeteci yazarın kadın işçilerle yaptığı röportajlarının yer aldığı kitabın söyleşisi ve imza etkinliği oldu. Konuğun 8 Mart’ın tarihine dair özet bir konuşma yapması ve sadece yaptığı röportajlardan kesitler okumasına rağmen konuşması hepimizi etkiledi ve herkesin 8 Mart’a uygun bir içerik olarak karşıladığı görüldü.

Sonraki gün izlediğimiz tiyatro ise iyice ne diyeceğimizi bilemediğimiz bir noktaya getirdi bizi. Belki dışarıda başka bir günde komik olabilirdi ama 8 Mart’ta olamazdı. Çünkü kadın mücadelesini tartışmamız gereken günde kadınların aldattığı veya aldatıldığı veya tırnak içinde salak yerine konduğu şeyleri izlemeye hiç de ihtiyacımız yoktu.

8 MART’TA BAKAN’A ÖDÜL

Yine sonrasında Çalışma Bakanı ve bir yerlerde başkanlık yapan kişilerin saatlerce süren ve salondan çıkmamıza dahi izin verilmeyen konuşmalarını dinledik. Onlara ödüller takdim edilmesini seyrettik. Absürt bir durum daha vardı ki Bakan yabancı sermayenin öneminden dem vurup kadınlara bir şey söyleyemezken, Technomix’de örgütlenme sürecinde işten atılan kadınlara bir söz vermedi. Sendikamız da bu Bakan’a ödül verdi. Orada o kürsüde daha çok kadınlara daha çok kadın mücadelesine yer verilmeliydi. Bizim oraya gidiş amacımız yiyip içip dönmek olmamalı. Sendika da bunu böyle ele almamalı. 800 tane kadını bir yerde toplamak gibi bir gücümüz var ama bir araya geldiğimizde kadın mücadelesinden bahseden sadece Fransız bir misafir oluyor, onu da biz tercümeden kaza bela anlamaya çalışıyoruz.

Orada onca kadın birçok şeyi sendika üzerinden de birbiri üzerinden de öğrenebilirdi. Şayet kendi aramızda dertleşmemizden bile ben birçok şey öğrendim. İçeride tacize uğradığımda ne yapmam gerektiğini, mobbinge uğradığımda ne yapmam gerektiği öğrendim. Aslında küçük gibi görünen bu bilgiler bile birçok işçi kadın tarafından bilinmiyor, işçi kadınlara öğretilmiyor da. Türkiye’nin en çok üyeye sahip sendikası diye övündükleri sendikamızın ekonomik durumu sayemizde yeterince iyi. Madem öyle neden her fabrikada 8 Mart en iyi şekilde, bir araya gelerek kutlanmasın, kadın çalışanlar için işyeri bazında ücretli izin mücadelesi verilmesin?

BİRLEŞMELİYİZ
Son olarak Xiaomi işçileri daralma gerekçesi ile işten atılmış, sendika internetten görüldüğü kadarı ile ortada görünmüyor. Bunun sebebi bugün bu anlayış. Yarın aynısını yaşamayacağımızı kim bilebilir? Üyesi olan işçiler tarafından denetlenmeyen, sendika ağalarının keyfine bırakılmış sendikalar tabii ki böyle davranır. Sendikaları da kadın işçilerin mücadelesini de sendikal bürokrasiye ve erkek egemen anlayışa bırakamayız. Sendikalarımızı değiştirmek, taleplerimizi hayata geçirebilmek, emeğimize sahip çıkmak için önce kendi birliğimizi sağlayalım. Biz birleşirsek hem sendikayı hem fabrikayı hem bu düzeni hem de dünyayı değiştiririz. Dünya yerinden oynar, sendikal bürokrasi hiç olur kadın işçiler birlik olsa...

Kolaj: Türk Metal Sendikası Facebook sayfasından alınmıştır 

İlgili haberler
Pastayı sendikacılar yesin!

Çimse-İş Sendikası işçiye değer vermeyen, işçilerin kendilerini sorgulamasından rahatsız olan patron...

8 Mart hediye beğenme günü değil

Sendikalı fabrikalarda hediyeler dağıtarak yapılan kutlamalar kadınları beklentiye sokuyor. Kadınlar...

Ford işçisinden Xiaomi işçisine mektup: Sadece kağ...

Ford’da da, Xiaomi’de de kendi birliğimiz, birbirimize olan güvenimiz, kendi taleplerimiz ve görünür...