Yoksul bir mahallede 8 Mart buluşmasının gösterdiği: Daha çok bir araya gelmeye ihtiyacımız var
İstanbul’un yoksul bir mahallesinde 8 Mart’ı vesile edip kadınlarla buluşan bir eğitim emekçisi bu buluşmadan edindiği izlenimleri Ekmek ve Gül’e yazdı.

8 Mart öncesi okuma yazma oranının ve sosyo-ekonomik düzeyin düşük olduğu bir mahalledeyiz. Ben de bu mahallede çalışan bir eğitim emekçisiyim. Büyük oranda göç almış, aralarında göçmen ve mültecilerin de olduğu, çoğunlukla mevcut iktidarın ‘tabanı’ olarak gördüğü dindar-muhafazakâr bir kesim. Genelinin ev kadını, bir kısmının da parça başı işlerde çalışanların oluşturduğu 60 civarı kadınla buluşuyoruz. Ev içi şiddeti, şiddet türlerini ve bunlara karşın haklarımızı konuşmak için toplandık.

“Biz pandemide hep çocukları konuştuk. Pandemi dönemi biz kadınlar için nasıl geçiyor?” diye soruyorum. Kafalarını sallıyorlar; gülerek, “fenaydı” der gibi. Salgından en çok etkilenenlerin biz kadınlar olduğunu konuşuyoruz. Hastalığın, ev içi bakım yükümüzü içinden çıkılmaz bir hâle getirdiğinden. İşten ilk atılanlar kadınlar oluyor. Gözden ilk çıkarılanlar, güvencesiz çalıştırılanlar… Zamların, ekonomik krizlerin biz kadınlara ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddet olarak geri döndüğünü görüyoruz konuşulanlardan. Uzayıp giden halk ekmeği kuyruğundan, markete, pazara gitme korkumuzdan bahsediyoruz. Bu koşullarda yeni ayakta kalma stratejileri geliştirmek zorunda kaldığımızdan. Tüm bunların üzerine bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından şiddetin arttığından bahsediyoruz. Bir de avukat konuğumuz var elbette, haklarımızdan bahsetmek için aramızda. Mart ayından, baharın gelişinden söz ediyor önce. Kısaca 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ortaya çıkmasının tarihsel dayanağı üzerine; kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları, insanca yaşama mücadelesinden bahsederek başlıyor konuşmaya. Ardından yaşadıklarımız ve yaşayabileceklerimizden yola çıkarak hak ve özgürlüklerimizden bahsediyor. İstanbul Sözleşmesi, Medeni Kanun, 6284 sayılı Kanun ve tabii ki bunları mümkün kılan şey, ille de mücadele… Tek tek açıklıyor. Markete gittiğinde kapalı/tesettürlü olduğu için “Bize hırsız muamelesi yapıyorlar, arkamızda sürekli bir görevli dolaşıyor, raflara uzaktan bakıyoruz.” diyor bir kadın. “İstediğimiz gibi giyinebiliriz” deyince avukatımız, bir diğerimiz açık olduğu için yaşadıklarından yakınıyor. Konu yaşadığımız şiddete geliyor, açık kapalı dinlemeden yaşadığımız şiddete.
Ekonomik şiddet, fiziksel şiddet, psikolojik şiddet… “Erkekler de şiddet görüyor” diyen bir kadına “Hiç kocasını öldüren kadın gördünüz mü?” diye karşılık veriyor birkaç kadın. “Evet, birkaç tane vardır, ama ölmemek için öldürmek zorunda kalıyor. Ekonomik, sosyal ve diğer yönlerden kadın toplumda güçsüz bırakıldığı için, daima asıl şiddet görenler kadınlar” diyoruz.

‘OKUMA YAZMASI OLMAYAN KADINLARA PANİK BUTONU TANITIMI YAPMAK!’
Aynı kadınlar için önceki gün İlçe Emniyet Müdürlüğü ve İlçe Rehberlik Araştırma Merkezinden (RAM) gelen bir heyet ile “Aile içi İletişim ve Aile İçi Şiddetin Çocuğa Etkisi” konulu bir seminere katılmış. Kadına yönelik şiddeti engellemek amacıyla hazırlanmış Kadına Şiddete Karşı Destek Hattı (KADES) uygulaması tanıtılmış. Emniyet görevlileri ve Rehberlik Araştırma Merkezinden 4 kişilik kadın erkek karışık bir heyet gelmiş. RAM’dan gelen psikoloğun “Aranızda şiddete uğramayan var mı?” sorusuna çok az kadın el kaldırmış. Zaten tek “katılım” da bu olmuş kadınlardan. Aralarında okuma yazması olmadığını bildiğimiz kadınlara KADES uygulaması anlatılmış. Kadına yönelik şiddete karşı uluslarası bağlayıcılığı olan İstanbul Sözleşmesi gibi yasal düzenlemeler keyfi bir şekilde askıya alınmışken, kadınları çaresizliğe iten yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik ortada iken “panik butonu” tanıtımına karşı kadınlar sessizce dinleyip gitmişler. Bizse bugün bir yandan yaşadığımız şiddeti tanımlamaya çalışırken “Psikolojik şiddet nasıl kanıtlanır?” diye sorarak bir yandan da yaşadığımız şiddeti görünür kılabilmenin yollarını arıyoruz. Şiddet gören bir kadının koruma kararı aldırmasına karşın şiddet failinin evin önüne gelip tehditler savurmasını, polislerin adamı aldıktan hemen sonra adamın tekrar defalarca o evin önüne gelmesini konuşuyoruz. Göstermelik yasaların fiili olarak nasıl koruyamadığını gözler önüne seren bir tabloyla daha karşı karşıya kalıyoruz böylece.

HAKLARIMIZI ALABİLMEMİZ İÇİN TEK ÇARE: KADIN DAYANIŞMASI
“Bu şiddet türlerine maruz kalıyoruz, nerelere başvurulur biliyoruz ama buna rağmen süreç böyle işlemiyor. Öldürülüyoruz?” diyen bir kadın aslında tüm bu yaşadıklarımızın sabrımızı zorlayan kısmına getiriyor bizi. Mevcut hükümetin kadına yönelik şiddete dair bugüne kadar hiçbir tepki vermediğini, üst düzey devlet yöneticileri ve din adamlarının sürekli kadınları aşağılayan sözler kullandıklarını, yasal önlemlerin hem artık ciddiyetle uygulanmadığını hem de cezasızlığın verdiği cesaretle, indirimlerle şiddet faillerin daha fütursuzca şiddete yöneldiklerini söylüyor avukatımız. Çözüm; hak ve özgürlüklerimizden bahsederken ilk söylediğimiz “yaşama hakkı” için, en temel insani hakkımız için bile, kadın dayanışması! Konuştukça görüyoruz ki daha çok bir araya gelme ihtiyacımız çok açık. Tek bir hakkımızdan bile vazgeçmediğimiz, birlikte mücadelenin yollarını aradığımız, en temel dertlerimizi konuştuğumuz, yaşadığımız şiddetle yoksulluğun, tüm yaşam alanlarımızdaki eşitsizlik ve adaletsizlikle bağını kurabildiğimiz daha nice buluşmalara ihtiyacımız var. Yine görüşmek için sözleşerek bitiriyoruz buluşmamızı…

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği: Sözü...

Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği: 'Savaşa, yoksulluğa, zamlara ve şiddete karşı sözümüzü...

Liseli kadınlar korkmadan yürüyebildikleri bir ülk...

Liseli genç kadınlar, kadın olmanın zorlaştırılmadığı bir ülkede, aynı zamanda sırf genç ve kadın ol...

Esenyalı’da 8 Mart şöleni: Eşit ve özgür bir yaşam...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlarla şölende b...