Metal iş kolu sanayinin sürükleyicisi. Ağırlıkla erkeklerin çalıştığı bu işkolunda, son dönemde özellikle montaj, aksam üretimi ile artan yan sanayi ve yenilenen teknoloji nedeniyle daha fazla kadın işçinin de istihdam edilmeye başladığını görüyoruz. Her ne kadar patronlar kadın işçi sayısının artışını “Kadın istihdamını destekliyoruz”, “Fırsat eşitliği en önemli misyonumuzdur” gibi süslü laflarla açıklasalar da kadın işçilerin daha ucuza çalıştırılması, esnek çalışmanın yerleşmesinin ve vahşileşmesinin teminatı haline getirilmesi, verilen devlet teşvikleri ile sermayenin hiçbir yük üstlenmeden kadın işçi çalıştırabilmeleri bunun önemli nedenleri. Kadın işçiler üzerinden belirlenen düşük ücret, sektörün toplamında iş gücü değerini düşürme politikasının da önemli bir halkası.
MESS’in 3 yıllık sözleşme ve yüzde 3.2 zam dayatmalarına karşı metal işçilerinin eylemleri sürüyor. Arabulucu devrede, grev bekleniyor.
Metal işçisi kadınların sözleşme sürecindeki ruh halleri ise oldukça çarpıcı; bu dönem yapılan eylemlere ve tartışmalara kadın işçilerin katılımının ve etkisinin, metal fırtına dönemine göre çok geride olduğu gözlemleniyor. Metal fırtınadan sonra işyerlerine yönelen Türk Metal’in kadın işçilere yönelik özel etkinlikleri, kurulan kadın kolları bile kadın işçilerin sendikalarına yönelik güvensizliklerini kırmış değil. Bunda metal işçilerinin toplamda sendikalarına güvensizlik yaşamalarına neden olan faktörlerin yanı sıra, kadın işçilerin sözleşme döneminde tek bir özgün talebinin bile gündem edilmemesi oldukça etkili. Ne kadınların iş güvencesi talebi, ne ağır iş koşulları nedeniyle yaşadıkları özel sorunlar, ne en önemli dertlerden olan bakım ücreti, kreş, süt, doğum ve regl izinleri, ne de işyerinde kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddet gibi sorunların bir tekinin bile lafının edilmediği bir süreç bu.
Kadınların işyerlerinde bazen incelikli olarak, çoğunlukla ağır biçimde yaşadığı taciz, hakaret, mobbing, yıldırma gibi şiddet biçimleri ise kimi zaman bizzat sendikalar eliyle kadınları “ehlileştirmek” için kullanılan yöntemler haline gelmiş durumda.
Bir itiraz yükseltecek olsalar ilk başta sendika temsilcilerinin “Yardımlar var, hamileyken hafif işlerde çalışıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz” cümlesini bulan kadın işçiler, bu hakların sözleşmeyle garanti altına alınmış haklar olmadığını, patronun “iyi niyet göstergesi” olarak sendikacılara söz verdiğini, ilk fırsatta da bu haklardan kesinti yapıldığını ifade ettiklerinde ise karşılarında patrona söz söyleme gereği duyurmayacak bir patron edası buluyorlar.
Sendikal bürokrasinin göstermelik “kadın işçi kurultaylarının”, kadın işçilerin özgün taleplerini ve bunların elde edilmesi için yürütülecek mücadeleyi içermediğini, adeta bir görev savma işlevi taşıdığını biliyoruz.
Performansa dayalı üretim teknikleri, vardiyalı çalışma, sürekli hızlanan bantlar kadınların bedenini de daha fazla tahrip ediyor. Erkek işçilerin fiziksel özelliklerine göre ayarlanmış tezgâhlar ve makinelerle; hiyerarşik olarak erkeklerin altında, sosyal statü olarak düşük ve daha kötü terfi imkanları ile, bu nedenle de daha az ücretle, iş güvencesi olmadan, baskı, taciz ve yıldırmanın tahribatıyla, üstüne bir de ev ve aile yükünü daha çok omuzlayarak çalışmak...
Bu tablo, taş olsa çatlayacak kadın işçilerin belini bükerken, acil ve hayati konularda tek bir laf edilmemesi nedeniyle de moralsiz ve cesaretsizler.
Kadın işçiler sözleşme dönemine erkek işçiler kadar müdahil değil. Çoğunlukla tartışmaya katılma olanakları gözetilmiyor zaten.
Sendikal bürokrasiye karşı işçilerin öz örgütlülüğü tartışılırken kadın işçilerin sürece dahil olabilmesi için daha özel bir çabaya ihtiyaç olduğu bir gerçek. Toplusözleşme taslaklarında kadın işçilerin kadın olmaktan kaynaklı taleplerinin yer bulması, kadın işçilerin talepleriyle birlikte bu mücadelenin bir parçası olmasının önemli bir ayağı.
Kadın emeğinin bu denli değersizleştirilmesi, esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine hapsedilmesi, bedeninin denetlenmesi yalnızca kadınların değil erkeklerin de derdi olmak zorunda. Çünkü en kötü, en sağlıksız işleri, en düşük ücretli, en vasıfsız işleri, en uzun çalışma süreleriyle kadınlar yapıyor. İnsana yakışır iş koşullarında çalışmak, güvenli sosyal güvenceli çalışma ve bütünlüklü kazanımların sağlanması, ancak kadınların bu mücadelenin ana parçalarından biri haline gelmesiyle mümkün.
İlgili haberler
Kreş hakkı ve Anayasa değişikliği
Patronların kreş açma zorunluluğu kağıt üstünde. Gözümüzün arkada kalmayacağı kreşler ateş pahası.
Bir metal işçisi kadının elleri
Bir metal işçisi kadının kendi kaleminden işçiliğini, yaptığı üretime yabancılığını, ellerini, beden...
GÜNÜN KADINI: Eşitlik ve adalet peşinde bir kadın...
‘Adalet ve Eşitlik’ talebi yıllardır kadınların talebi olmaktan çıkmadı. Binlerce kadın tarih boyunc...
Nerede ücretsiz, nitelikli kamu kreşleri?
Aslında kreş bir haktır. Devlet açmalıdır, denetlemelidir, niteliğini artırmalıdır. Hem bunu yapmıyo...
GÜNÜN RAKAMI: Kazancımızın yüzde 37.1’i kreşe gidi...
Özel kreş ve anaokulu ücretleri can yakıyor. Kadınların kazançlarının büyük kısmı kreşe gidiyor. Kad...
İşçi kadının fendi
Aslında o da istiyormuş hakkını aramayı, fakat beni kıskanıyormuş. Ben ona göre girişken olduğum içi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.