Feride Eralp: ‘Diyanet’in büyüyen etkisi eşitsizlik temelli politikaları normlaştırıyor’
Dosyamızın kadın hareketinin Diyanet'in dönüşümünü nasıl değerlendirdiğini ele aldığımız bölümümüzde bugün, feminist Feride Eralp’le Diyanet İşleri Başkanlığı'nın artan rolünün yansımalarını konuştuk.

DOSYA 3. gün

AKP iktidarının özellikle 2010 sonrası döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı'na toplumsal ve siyasal hayatın her alanında etkin bir rol verilmesinin kadınlar açısından yarattığı sonuçları değerlendirdiğimiz dosyamızda bugün itibariyle kadın hareketinin bu süreci nasıl değerlendirdiği ve bir mücadele gündemi olarak nasıl ele aldığına eğileceğiz.

Daha önce 21. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı için hazırladığı sunumla, aile-temelli politikaları ve bunların Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilişkili vakıf-dernekler ile imzalanan protokollerle nasıl şekillendiğini, sosyal alanı da nasıl şekillendirdiğini anlatan feminist Feride Eralp’le Diyanet İşleri Başkanlığının artan rolünün yansımalarını konuştuk.

DİYANET, SOSYAL HİZMETE ERİŞİM İÇİN KADINLARIN MECBUR EDİLDİĞİ BİR KURUM

Diyanet, gittikçe devletin her kademesinde söz sahibi olan ve yaşamın her alanına müdahale etme yetkisi ve bütçesine sahip bir kurum haline her geçen gün getiriliyor. Diyanetin dünden bugüne politikada başrol haline geldiği süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

2000’lerin başından bu yana Diyanet’in bütçesinin 10 kattan fazla artırıldığı bir süreç yaşadık. Özellikle Görev ve Çalışma Yönergesi’nin değiştirildiği 2010’dan itibaren Diyanet’in kapsamı ve işlevi dini alanı düzenlemekten toplumsal alanı bir bütün olarak düzenlemeye doğru genişledi. Sosyal politikanın da giderek yalnızca geçici yardım odaklı bir çerçeveye oturtulması ve ailenin her açıdan merkeze alınmasıyla eş zamanlı olarak rolü büyüyen Diyanet, sosyal hizmete erişim için insanların (özellikle kadınların ve çocukların) mecbur edildiği bir kurum haline de geldi. AKP politikalarının temeli olan, kadınların ikincil, LGBTİ+ların yok sayıldığı “aile yapısı” ve “değerlerini” muhafaza etme sorumluluğu yüklendi. Bugün öğrencilerin barınamadığı koşulda ülkenin her yanına yurt açmayı gündemine alanın Kredi ve Yurtlar Kurumu değil, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı olması tesadüf değil. Yeterli sayıda kreşin asla olmadığı, olanların da kapatıldığı koşulda kreş açmak yerine her yerde 4-6 yaş Kuran kurslarının açılıp bunların Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokoller sonucu örgün eğitime dahil edilmiş olması, bu konuda yapılan açıklamalar da tesadüf değil. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nden kat be kat fazla sayıda aile ve dini rehberlik bürosu olması da tesadüf değil. Şiddete uğradığınızda, çocuğunuzu okul öncesinde bırakacak yere ihtiyaç duyduğunuzda, barınacak yere ihtiyaç duyduğunuzda önce ve neredeyse sadece Diyanet ve çevresindeki vakıflara -yani toplumsal cinsiyet eşitsizliğini fıtrat sayan, boşanmayı ise engellenmesi gereken bir sorun olarak gören bir kuruma- erişebildiğiniz bir koşul yaratıldı. Özellikle 2010 sonrasında, 2011 ve 2012 yıllarından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’yla yaptığı sayısız protokolle Diyanet ve çevresindeki vakıflar, sosyal hizmet ve eğitim alanının temel aktörü oldular. Bu bir yandan 2011’de bakanlığın adından bile “kadın”ın çıkarıldığı ve patriyarkal aile yapısını korumanın politikanın merkezine oturtulduğu süreçle birlikte düşünmek zorundayız.

EŞİTSİZLİĞİN MUTLAKLAŞTIRILMASI, AİLEDEN ÇIKIŞSIZLIĞIN DERİNLEŞMESİ

Diyanet’in sınırlarının her geçen gün daha da genişlemesinin kadınlar ve kız çocuklarının yaşamlarına etkileri neler oluyor?

Kadınlar ve kız çocukları Diyanet’e ve Diyanet’in dünya görüşüne mecbur ediliyor. Yani kadınlara şiddete uğradıklarında çay ikram edip gülümseme tavsiyesi veren bir kurumun, her il ve ilçede bulunduğu için şiddete uğrayan kadınların sığınaklardan, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nden önce erişebildiği yer olması büyük bir sorun. Yetiştirme yurtlarının yerine geçen çocuk evlerinde ve sevgi evlerinde, sığınaklarda imamların (Diyanet’in bütçesi fazla olup daha çok personel istihdam edebildiğinden) sosyal çalışmacı ve psikologların adeta yerine geçiyor olması bir sorun. Toplumsal cinsiyet eşitliğini temel almayan bir kurumun kadınlar ve kız çocuklarının eğitimden sosyal hizmete, şiddet başvurusundan kreş ihtiyacına her türlü gereksinimi için temel aktör haline gelmesi eşitsizliği mutlaklaştırıyor, aileden çıkışsızlığı da derinleştiriyor.

KARŞI ÇIKIŞ DA GÜÇLENİYOR

Diyanet’in mevcut pozisyonunun gelecekte kadınlar ve kız çocukları için sonuçları sizce neler olabilir?

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin resmi belgelerden çıkarıldığı, erişilmek istenen bir hedef olmaktan çıkarıldığı, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına gerekçe haline getirildiği bir koşulda Diyanet’in etki alanının da büyümesi eşitsizlik temelli politikaları norm haline getiriyor. İçinde şiddet, sömürü, eşitsizlik, yok sayılma olan ailelerden uzaklaşılmasının, başka türlü hayatlar kurulmasının önünde engel oluyor. Bu kadınlar ve kız çocuklarının daha eşitsiz olduğu, bizi baskılayan ve kısıtlayan toplumsal cinsiyet rollerine daha çok sıkıştırıldığı, itaate zorlandığı, ailenin kadınların ücretsiz ve görünmeyen ev içi emeği-bakım emeğini ve bedenini sömürerek güçlendiği, çocuk yaşta evliliklerin meşrulaştırıldığı, LGBTİ+ olmanın nefretle karşılandığı bir koşulun bugünümüz ve geleceğimiz olması demek. Ama elbette buna karşı çıkış da güçleniyor.

Kadın hareketi açısından bu konu sizce bir mücadele gündemi olarak nasıl ele alınmalı? Nasıl bir mücadele yolu izlenmeli?

Kadın hareketi uzunca bir süredir bunu bir mücadele gündemi olarak ele alıyor zaten. Ele alırken de konuya epey bütünlüklü ve karşılaştırmalı bakıyor. Yani bu konudaki sözünü basit anlamda Diyanet’le sınırlı tutmak ve din konusundaki ayrımlara odaklanmak yerine, aile politikalarıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kurumsal düzeyde aşındırılmasıyla, kadına yönelik şiddete karşı politika yapılmamasıyla, her açıdan sosyal politika yoksunluğuyla, homofobi ve transfobinin devlet söylemi haline gelmesiyle iç içe ve örneğin kadınları güçlendirme odaklı kurumların bütçeleriyle karşılaştırarak değerlendiriyor. Mücadele hattını bunun üzerine kuruyor. Bunu örneğin müftülere nikah yetkisi veren Müftülük yasası geçirilirken de Diyanet’in yaptığı kimi açıklamalara tepki örgütlenirken de gördük. Bunun dini inancından bağımsız tüm kadınların ortak sorunu olduğunu görünür kılan ve birlikte mücadeleyi esas alan bir hat izlenmesi, patriyarkayı hedef almak açısından önemli. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hedef olmaktan çıkarılması bağlamında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin etkilerini de yaşadığımız bu süreçte bu mücadeleyi daha çok büyütmek için, bizi özgürleştiren bir sosyal politikayı mümkün kılmak için hepimize çok iş düşüyor.

Dosyadaki tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Kamusal alanın eli güçlü tasarımcısı: Diyanet

Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde...

1924’ten günümüze bütçesi, mevzuatı, kurumları, pe...

Dünden bugüne Diyanet İşleri Başkanlığı'nın nasıl değişimlere uğradığına, yetkilerinin nasıl değişti...

Kadına şiddeti önleme mi, aileye kadını mahkûm etm...

Şiddet Araştırma Komisyonunda neler konuşuldu, neler tartışıldı? Diyanet İşleri Bakanlığından Aile B...