Şiddet Araştırma Komisyonunda neler konuşuldu, neler tartışıldı? Diyanet İşleri Bakanlığından Aile Bakanlığına, TİHEK’ten milletvekillerinin sözlerine kadar komisyondaki tartışmaları derledik...
TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonunun dördüncü toplantısı Diyanet İşleri Başkanlığının, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun (TİHEK) katılımıyla 26 Mayıs Çarşamba günü gerçekleşti.
Komisyon toplantısından en çok öne çıkan; bu komisyonun kadına karşı şiddetle mücadelenin bir aracı olmanın ötesinde AKP’nin kadın politikalarının temellendirilmesinin aracı haline geldiğiydi. Komisyonun dördüncü toplantısında da “aile” kadından önce geldi, eşitsizliğe dayanan şiddetin temeli yine “vicdanlara, merhametlere” bırakıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Başkan Yardımcısı Huriye Martı’nın sunumunda Diyanet’in yaşamın her alanına sızma, kendini her alanında var edip dini referanslarla hayatın düzene sokulması için eğitimler verdiği ortaya çıktı. Diyanetin sunumunda şiddet merhametle ilişkilendirilirken TİHEK Başkanı Süleyman Arslan’ın sunumunda da şiddetin sebebinin mağdurun eylemlerinde de aranması gerektiği ortaya kondu. TİHEK Başkanının sunumunun kadınların haklarını gasp etmeye yönelik argümanlardan oluştuğu öne çıktı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ise İstanbul Sözleşmesinden çekilme biçimine ve kararına dair tartışmalı açıklamalarda bulundu: İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sebebini iki kutuplu çok tartışma olmasıyla gerekçelendirdi, barolar ve hukukçular sözleşmeden çekilme şeklinin hukuki olmadığını söylerken meclis kararıyla imzalanmış sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekilme kararının hukuki olduğunu iddia etti.
DİYANET İŞLERİNİN “BÜYÜK” İŞLERİ:
ŞİDDETLE MÜCADELEDE TÜM EĞİTİMLERİN MUHATABI DİYANET OLMUŞ!
Diyanet İşleri Başkanlığı Başkan Yardımcısı Huriye Martı’nın aktardığı veriler Diyanet İşlerinin gündelik hayata devasa olanaklarla nasıl müdahale ettiğinin adeta göstergesi oldu. Millî Savunma Bakanlığının, Adalet Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının kendi personellerine verilen aile içi şiddetle mücadele eğitimlerinin Diyanet eliyle verildiği ortaya konulurken Martı, “Bu konunun dinle doğru bağını kurabilmek adına eğitimleri önemsiyoruz” dedi. CHP Milletvekili Gamze Taşçıer, kolluk kuvvetlerinde yer alan personellere kadına şiddetle mücadelede dini referanslarla eğitim verilmesine “Asker, polis aile içi şiddetle mücadele ederken kanunlarla mı hareket edecek, dinî referanslarla mı hareket edecek?” diyerek eleştiri getirdi.
Martı, şiddetle mücadelede temel birimlerinin aile ve dini rehberlik büroları olduğunu aktardı; 81 ilde toplam 420 bürosu olduğunu söyledi. CHP Milletvekili Suzan Şahin ve HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu bu bürolardaki personelin şiddete uğrayan kadınları “Sabır gösterin, dua edin” gibi söylemlerde bulunduğu, şiddetle başa çıkmak için namaz kılmaya yönlendiren, “huzurun bozulmaması” için uzaklaştırma kararı aldırmaktan vazgeçirmeye çalışan örnekleri hatırlattı. Martı bir ilçe müftüsünün bu sebeple disiplin cezası aldığını söyledi ve bu tür örneklerin kurumun temel felsefesini ilgilendiren bir durum olmadığını iddia etti.
Diyanetin çalışmalarından bahsedilirken sürekli olarak “merhamet” kavramının dile getirilmesi de tartışılan bir konuydu. Muhalafet vekilleri eşitlik yerine sürekli olarak merhamet vurgusu yapıldığına dikkat çekilerek merhamet kavramının “acıma” duygusundan kaynaklandığını ve şiddetin bu kavramlarla önlenemeyeceğini söylediler. Ayrıca sürekli olarak yapılan “ailenin dini bilgilerle desteklenmesi ve korunması” vurgusuna da karşı çıkarak Diyanet’in bu anlayışla yaptığı çalışmaların şiddeti önlemekten çok kadınları şiddet gördükleri aile içinde kalmaya ikna etmek anlamına geldiği ifade edildi. CHP milletvekili Aysu Bankoğlu ise Diyanet’in Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Konusunda Görüş ve Yaklaşımlar Raporuna atıfta bulunarak “Raporda şiddete karşısınız ama kadına yönelik şiddeti bir türlü aile kapsamından çıkaramadığınızı gördüm. Yani, kadın bir türlü ayrı bir birey olarak, vatandaş olarak aile dışında şiddet görürse ne olur, bunu göremiyoruz. Diyanetin bu çalışmasında çoğunlukla aile içerisinde kadının rolünden bahsediliyor ve şiddet aile içinde kadınla birleştiriliyor. Hâlbuki biz biliyoruz ki şiddete maruz kalanlar sadece evli olan kadınlar değil; boşanan kadınlar, bekâr kadınlar, hatta buluğ çağında olsa bile çocuklar” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Başkan Yardımcısı Huriye Martı, erken yaşta ve zorla evlendirmelerin Diyanet İşleri Başkanlığı açısından kabul edilemez olduğunu, evlilik ehliyeti yaşının kanunda belirtildiği gibi olduğunu söylerken milletvekilleri Diyanet İşlerinin internet sitesinde “İslam hukukçularında buluğ çağının alt sınırı kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir” ifadesini, babasının öz kızına şehvet duyabileceğinin haram olmadığı gibi açıklamaları hatırlattılar.
DERYA YANIK İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLME KARARINA DAİR KONUŞTU
Araştırma komisyonunun üçüncü toplantısına da katılan Bakan Derya Yanık o toplantıda yanıtlayamadığı soruları yanıtlamak üzere dördüncü toplantıya da katıldı. Yanık, sığınma evlerinin, ŞÖNİM’lerin sayısına, İstanbul Sözleşmesinden çekilme şekli ve gerekçesine, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına dair konuştu. Yanık’ın konuşmasından notlar şöyle:
Yanık, 100 binin üzerinde nüfusu olan yerlerde belediyelerin sığınma evi açma mecburiyetine dair Bakanlığın bir yetkisi olmadığını söyledi: “Belediyelere kanununu hatırlatıp bu anlamdaki çalışmaları, yürütmeleri kadın konukevleri açmaları gerektiğini hatırlatıyor ve bunu resmi yazıyla da bildiriyoruz.” Bakan Yanık’ın verilerine göre 81 ilde, 112’si Bakanlığa bağlı olmak üzere, 3 bin 576 kapasiteli toplam 148 kadın konukevi var. Avrupa Konseyinin Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Destek Hizmetleri minimum standartlarına göre her 10 bin nüfus için 1 yatak kapasitesi öngörülürken, Türkiye’de 23 bin 382 kişiye 1 yatak düşüyor.
Pandemi döneminde sığınaklara olan talebin arttığını ancak kadınların taleplerinin kadınların can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde reddedildiğini, şiddete uğrayan kadınlardan kanıt talep edilmemesi gerekliliğine rağmen darp raporu istendiğini, devletin, kanun ve yönetmelikleri ihlal ettiğini dile getiren milletvekillerine Bakan Yanık, “Pandemi sürecinde de bütün kuruluşlarımızda 7/24 saat esasına göre, hiç aralıksız kabul işlemlerimize devam ettirdik” dedi.
KORUMA VE TEDBİR YÜKÜMLÜLÜKLERİ UYGULANMIYOR
Şiddet gören mülteci kadınların sığınma talebi “Şikayet yoksa sığınmaevi de yok” cevabıyla reddedildi. Uzaklaştırma isteyen bir kadının talebi ise “şiddet delili yok” gerekçesiyle kabul edilmedi.
PENDİK’TE SIĞINMA EVİ TALEP EDEN KADINA ‘ŞİDDETE KANIT LAZIM’ DEDİLER
Pendik’te kocasının şiddetinden kurtulmak için karakola sığınan ve sığınma evine gitmeyi talep eden kadına, polisler “Darp raporu ve tehdit edildiğine dair kanıt lazım” cevabı verdi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE DAİR BAKANIN İTİRAFI:
‘BİZE DE SAHADAN KORUMA YASASI KALKMIŞ GİBİ UYGULAMALAR OLDUĞU BİLGİSİ GELİYOR’
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin “İç hukukta, bir Ceza Kanunu’nda olduğu gibi ya da bir Medeni Kanun’un ilgili hükmü gibi amir hükümleri olan bir uygulama değildi zaten” diyen Yanık, 6284’ün İstanbul Sözleşmesi’ne atıfta bulunsa bile ondan bağımsız olduğunu söyledi. “Bunu da açık yüreklilikle paylaşmamız lazım ve bunun zaten çalışmalarına da önümüzdeki süreçte yoğunlaştırarak devam edeceğiz: Sahadan bize de sanki 6284 sayılı Kanun mülga hâle gelmiş gibi, tedbir kararlarıyla alakalı kafa karışıklıklarının olduğuna yönelik bilgiler geliyor. Bu tamamen uygulamayla alakalı bir problem; mevzuatın ilga olduğu, mevzuatla ilgili bir sorun ortaya çıktığı için değil” diye konuştu. 6284’ün İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyle birlikte birinci maddesinin değişebileceğini söyledi.
‘TARTIŞILDIĞI İÇİN ÇEKİLDİK’
İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesi kararını meşrulaştırmaya çalışan Bakan Yanık “İstanbul Sözleşmesi’yle alakalı, Avrupa Birliği ülkelerinde de cinsel yönelim, eşcinsellik, LGBT lobileri üzerinden yürüyen çok ciddi tartışmalar var, bu tartışmalar Türkiye’de de devam etti… Yani bir tarafta aileyi yıkıyor, öbür tarafta işte LGBT özgürlükleri vesaire üzerinden iki uç arasında yapılan tartışmalar kadın hakları mücadelesine zarar veriyor” diyerek LGBT’lerin insan haklarının “uç” bir tartışma konusu olduğunu söyledi. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı sonrası kadın haklarında ve kadına yönelik şiddetle mücadelede değişen hiçbir şey olmadığını belirtti. Sözleşmeden çekilme kararı alınmasının tartışmaya açılan her hakkı riske attığına işaret eden CHP’li Gamze Taşçıer, “O zaman Medeni Kanun’la da ilgili eleştirenler var, ondan da mı çıkacağız?” sorusunu gündeme getirdi. Komisyon Başkanı AKP milletvekili Öznur Çalık da kadın haklarının Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısı olduğunu söyledi: “Bakanımız, bu yirmi yılın sonunda kadın haklarının kazanılması konusunda bu mücadeleyi veren kişinin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu çok net söylüyor.”
ARABULUCULUK MESELESİ
Bakan Yanık, önce boşanmalarda arabuluculuk uygulamasına karşı olduğunu söylerken sonra “Boşanma, boşanma süreçlerindeki arabuluculuk… Bazen gerçekten, tarafların vazgeçmek ve bir şekilde ceza davası ya da soruşturma konusu olmuş konuyu çözmek istekleri de olabiliyor” diyerek “Arabuluculuğa zorlamak değil ama tarafların gerçekten özgür iradesiyle bir arabuluculuk bir ihtiyacı varsa da bunu da çok görmezden gelmemek gerektiği kanaatindeyim” dedi.
Fotoğraf: Orhan Kurul / Evrensel
İNSAN HAKLARI KURUMUNDAN YENİ İNSAN HAKKI İCADI: AİLENİN KORUNMASI İNSAN HAKKI
Komisyonun dördüncü toplantısına katılan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumundan Süleyman Arslan’ın sunumu ise insan haklarının korunması ve ayrımcılıkla mücadele etmesi amacı taşıması gerekirken, insan hakkı ihlallerine zemin hazırlayan söylemlerden oluştuğu için tepki topladı. Kadın haklarından değil aileyi bir insan hakkı olarak tanımlayıp kadını şiddet gördüğü aileye sıkışmaya mahkum eden, şiddet mağdurlarındaki hataların aranması gerektiğini söyleyen, yasalara değil muhafazakar değer yargıları üzerinden çalışmalarını kuran, kadını ailenin içine sıkıştıran, erken yaşta evlilikleri onaylayan söylemler Süleyman Arslan’ın sunumunda arka arkaya sıralandı. Muhalefet partilerden milletvekilleri kurum başkanını derhal istifaya çağırdı.
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU BAŞKANI: ‘MAĞDURLAR DA HİÇ HATASIZ DEĞİL’
Süleyman Arslan, ailenin temel bir insan hakkı konusu olduğunu ileri sürdü ve ihmal edildiğini gözlemlediklerini söyledi. Komisyon başkanı AKP Milletvekili Öznur Çalık da “güçlü kadın, güçlü aile ve güçlü toplum” vurgusunu bir toplantıda daha hatırlattıktan sonra ekonomik krizlerde Türkiye’yi ayakta tutanın aile kurumu olduğunu söyledi ve kadının konuşulması gereken toplantıda yeniden ailenin önemi vurgulandı.
CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu, sunumda Arslan’ın, “Kadına yönelik şiddet veya erkeğe yönelik şiddet tanımlamalarıyla kadın veya erkekler arasında düşmanlık oluşturulmamalı; ailelerin parçalanmasına yol açılmamalı, cinsiyet ayrımcılığı tırmandırılmamalıdır” ifadelerine yer vermesinin kadınların erkekler tarafından şiddet gördüğü gerçeğinin göz ardı edildiğini gösterdiğini söyledi.
Kadına şiddet konusunda ise “mağdurların da hep hatasız olmadığını” söyleyerek şiddeti meşrulaştırmaya çalıştı: “Emine Bulut cinayeti olduğu zaman çok etkilendim, hemen Kırıkkale’ye gittim, bizatihi şeyin annesiyle, babasıyla, kardeşleriyle, kızıyla, onlarla görüştüm yani oradan da bir şeyler çıkarmaya çalıştım. Ama bu yeterli değil. Mesela orada aslında failiyle anlamaya çalıştım yani onların söylediklerinden ama yeterli değil, bizatihi kendisiyle de görüşmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani bu sadece şöyle değerlendirilmemesi gerekiyor, failler hep hatalıdır mağdurlar da hiç hatasızdır değil. Yani failleri iyileştirelim, buna hiç itirazım yok; tedavi ise tedavi, eğitim ise eğitim, ne varsa bunları yapmış olmamız lazım. Ama sadece bir tarafı iyileştirmek değil, iki tarafı da şey yapalım. Yani o hatalar nasıl bir zincir seyrediyor, kim, nerede, ne hata yapıyor, hangi şeyin…”
Şiddete maruz kalan mağdurun da “hatasız olmadığını” söyledikten sonra Arslan, sadakatsizliği de bu “hatalardan” biri olarak ifade etti. “Sadakatsizlik bir hak değil, bir insan hakkı değil, çok yönlü bir insan hakkı ihlalidir” diyen Arslan, “şiddetin çok çok önemli bir nedenidir” diye şiddeti gerekçelendirdi, şiddetle mücadelede şiddeti değil “sadakatsizliği” önleyecek yasal değişiklikler yapılması gerektiğini öne sürdü. “Aldatan üçüncü kişiye muhakkak bir yaptırım uygulanması lazım, orada bir caydırıcılık getirilmesi gerekiyor” dedi.
MERCEK ALTINDA BOŞANMANIN NASIL ENGELLENECEĞİ VAR
TİHEK Başkanı, boşanmayı “terör” ile eşleştirdiği konuşması basına yansıyınca büyük tepki görmüştü, toplantıda bu söyleminde ısrar etti: “Bu terör gibi bir şey yani ülkeye vermiş olduğu yük açısından, topluma vermiş olduğu yük açısından.’ Ama ertesi sabah ‘Kurum Başkanı ‘Boşanma terördür’ dedi’ diye manşet oldu. Şimdi, elbette boşanmak gerektiği zaman boşanılır, burada bir şey yok ama yani biz toplumsal bir sorun olarak aile konusunu ele almamız gerekir, bunu sağlayamadığımız zaman biz insan haklarını koruyamayız diyorum” diyerek aile korunmadıkça insan haklarının korunamayacağını söyledi. Arslan, boşanmaların artmasının, ahlak düzeyinin düşüşünün işareti olduğunu söyledi.
Nikahsız birlikteliklerin de karşısında olduğunu söyleyen ve bunların sapkın birliktelikler olduğunu aktaran sunumunda “İnsan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer almaktadır” ifadelerine yer veren Arslan, “. Sağlıksız bir ailede kadının, çocuk ve yaşlıların şiddet görmesi riski yüksek olduğu gibi, evlilik dışı ilişkilerin yaşandığı hallerde kadın çok daha fazla riske açık hale gelmekte” olduğu iddiasında bulundu.
Arslan, “Bir kişinin görüşünü de önemseyebiliriz çünkü hukuk böyle bir şeydir. Eğer herkesin hakları korunuyor da bir kişinin hakkı korunmuyorsa onunla ilgilenmek zorundasınız, onu da oraya raporlamak zorundasınız” derken o “bir kişilerin” çocuk istismarcıları olduğu sunumundaki ifadelerden ortaya çıktı. Çocukların evlendirilmesinin suç olmasının insan haklarına aykırı olduğunu öne sürdü. Sunumunda şu cümlelere yer verdi: “Gençlerin cinsellik hakkı savunulurken dini hassasiyetleri olan gençler de gözetilmelidir. Akran cinselliği adı altında nikahsız birliktelikler teşvik edilirken ve 15 yaşında nikahsız cinsel ilişkiler yasal iken nikahlı birlikteliklerin suç olması insan hakları ve eşitlik ilkesine aykırıdır. İnanç ve medeni hal temelli ayrımcılıktır. Erken yaşta evlilik ile zorla evlilik birbirinden farklıdır. Zorla evlilik hangi yaşta olursa olsun suçtur. Erken yaşta evlilik ise, yaşa göre hukuki niteliğini değiştirir. Bu nedenle, erken yaşta evlilik tanımlanmalı ve hangi yaş aralığını kapsadığı belirtilmelidir.”
‘UZAKLAŞTIRMA KARARLARI ONURA AYKIRI MUAMELE’
Arslan, uzaklaştırma kararına da karşı olduğunu “6284 sayılı Kanun’la ilgili, evet, erkek barınma yerlerinden bahsettiler ama uygulamanın ben çok sorunlu olduğunu düşünüyorum, o konuya özellikle dikkat edilmesi lazım çünkü uzaklaştırma kararları yüz binlerce ve şiddet uygulayan kişi bile olsa ona bile uygulanacak tedbirleri n insan onuruna yaraşır şekilde olması lazım. Henüz suçu sabit olmamış kişiye sırf ‘önlem’ diyerek insan onuruna aykırı bir muamele yapılması son derece yanlıştır” sözleriyle ifade etti. Arslan’a karşı çıkan Aysu Bankoğlu, “Diyorsunuz ki ‘İftiraya uğrayan kişiler hakkında uzaklaştırma kararı verilirken yani kadına şiddet uygulayan erkek uzaklaştırıldığında uzaklaştırma yerine konuk etme tedbiri düzenlenmelidir.’ Yani ‘konuk etme’ deyince dövmeyecek mi bu erkek? Bizim şiddet gösteren kimseyi konuk etmeye niyetimiz yok Sayın Başkan, sizin de lütfen olmasın. ‘Uzlaşmacı mekanizmalar geliştirilmeli’ diyorsunuz, uzlaşmaya karşıyız, bunu kabul etmiyoruz, aile arabuluculuğu ailenin korunması değil, kadınların şiddete uğraması bir insan hakkı ihlalidir” dedi.
Fotoğraf: TBMM