DERGİMİZDEN
Ankara’dan Filiz ve Serpil, Adana’dan Şenay, Aydan ve Ayşe’nin anlattıkları, kadınlar için emeklilik hakkının nasıl ‘hayal’ haline getirildiğinin somut örnekleri…
15 yıldır ev işçiliği yapan Elif, kendi gibi yüzlerce kadın tanımış, sadece bir ev işçisi biliyor emekli olabilen. Emeklilik hakkını gasbedecek istihdam paketine tepkisi büyük, bir de çağrısı var.
Biz, ‘İş mi çocuk mu’ ikileminden kurtulup işe gitmek, çocuklarımızı da ücretsiz, nitelikli, güvenli kreşlere göndermek istiyoruz. Tüm kadınlarla kreş talebimizi yükseltelim.
İstanbul’da Zafer Mahallesi’nin arka sokakları bina altlarına sıralanmış atölyelerle, bu atölyeler de parça başına çalışan mahalleli kadınlarla dolu. Atölye önleri de çocuklarla…
İşsizlik, çocuk bakımı, yoksulluk içinde eğitimden yararlanma çabası… Adana’da Fatma ve Esra’nın yaşamı memleket tablosu gibi…
Seher, iki çocuğuna tek başına bakmaya çalışan bir işçi. Sözde geçirildiği kadroyla ücreti zaten her gün erirken, şimdi de kısa çalışma ödeneğinden dertli.
İnsanlık çocuk planlamasına ne zaman geçmiş, artan çocuk nüfusuna karşı ne zaman ‘Dur’ demişti? ‘Her sevişmeden de meyve almayalım’ dedikleri o dönem ne zaman gelmişti? İşte cevabı...
Özel bir okulda öğretmenlik yapan Mine, patronları kollayan sözleşmelerden, pandemide ağırlaşan koşullardan bahsederken çok değerli bir deneyim de paylaşıyor.
Ödevi için bir kişinin günlük besin kaydını tutması gereken üniversite öğrencisinin aldığı yanıtlar, memleketin halini ortaya seriyor…
El Emeği pazarında ürünler satan kadınlar pandemi gerekçesiyle uzak bir yere sürülmüş; sadece bir gün satış yapabilecekleri söylenmiş. Kadınlar dertli; ama sadece ekmek parası yüzünden değil!
Hayatın hiçbir noktasında kurtarılmayı bekleyen kadınlar olmamalıyız. Güçlü olmak zorundayız… Sistemin yarattığı kadınlara dönüşmek zorunda değiliz.
'Üzerimizdeki yükün altında zaten eziliyoruz yıllardır, bu kadar sorunun içinde çocuklarımızın eğitimi de bize devredilmiş durumda.'
Yıllar içerisinde özgüvenimi kaybettim. Bir şeylere adım atmaya çalışırken hep çekindim, ‘Yapamam’ dedim. Neden yapamayayım? Bunlar hep içinde bulunduğumuz baskıların, zorbalıkların yansıması.
Kadınlar Ormanı Melisa Kesmez’in çevirisiyle yayımlanmış bir Jennifer Clement yapıtı. Sonsuz bir yoksulluk ve çaresizlik ortamında böylesi bir yaşama umut olmaya çalışan anne ve kızlarının romanı.
Ekim sayımızda, tarikat ve cemaat eliyle hayatları karartılan çocukları, pandemi ile birlikte derinleşen yoksulluğu, uzaktan eğitimi, yurtlarda büyüyen çocukların şimdisini tartışıyoruz...
Bir domino taşı tarihten beri gelen, sıra sıra birbirini yıkan, yoksulluğu nesilden nesile taşıyan o taşların önüne ayağımızı koymadan, o yıkılan taşların yolu değişmeyecek. Değiştirelim o yolları...
Çocuklarla evlenmenin meşrulaştırılması, taciz ve tecavüzün suç listesinden çıkarılması, kadınların açık pazarlarda meta olarak satıldığı karanlık bir çağ, bu yapılarca el oğuşturarak beklenmektedir.
Esenyalı’dan iki kız çocuğunun yaşadığı örnek tarikat eliyle çocukların hayatlarının nasıl da karartıldığını ortaya koyuyor. Şeyh, çocuğu istismara uğrayan babaya istismarcıyı affetmesini söylüyor.
Bakıma muhtaç çocukların devlet korumasında olduğu yurtlar ve kurumlar yeniden gündemde. Bu kurumlar nasıl kurumlar, sorunları neler, son yıllarda nasıl bir dönüşüm yaşadı?
Yurtta yetişen, devlete emanet edilen çocukların kaderi hep mi aynı olur? Lale de Aleyna da ölmeyebilirdi. Yanı başımızdaki Lale’nin hikayesinden biliyoruz; kurumların da bu cinayetler de payı var.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.