İnsan her zaman daha iyi bir yaşamın özlemini duyar. Ancak yaşamı baskıyla ya da yok saymayla kötüleştikçe kendine bir çıkış yolu arar. Çıkış yolları tükenirse de kötü koşulları ardında bırakarak kaçmayı dener. Kaçarken ardında yalnızca kötü koşulları bırakmaz. Bazen evini ve eşyasını, bazen de eşini ve çocuklarını bırakır.
Günlerdir neyi ardında bıraktığını bilmeden Taliban’ın zulmünden kaçan Afganların görüntülerini izliyoruz. Ezilen bebeklerden tutun da tutunmaya çalıştığı uçağın havalanmasıyla beraber yere çakılanlara kadar yürek parçalayıcı görüntülere tanık oluyoruz. Afganların bu göçü Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesiyle yoğunlaşan ancak yeni başlamayan bir göç. Yıllardır Afganlar Afganistan’daki kötü yaşam koşullarından kurtulmak için uzun yolculuklara çıkıyorlar. Bu yolcukların en önemli geçiş noktalarından biri ise Van.
Van kent merkezinde gezerken ya da Van güzergahında şehirlerarası yolculuk yaptığınız esnada, Afgan mültecileri sıklıkla görebilirsiniz. Ayrıca son zamanlarda göçün yoğunlaşmasıyla beraber ortaya çıkan manipülatif haberler ve mülteci karşıtı söylemler sonucu, Van’da mültecilere yönelik sınır dışı etme uygulamaları da artmış durumda.
GÖÇ YOLUNDA ÇEKİLEN ZORLUK
Van’da mülteci Afganlar sıklıkla parklarda karşımıza çıkıyor. Ancak onları günün her saati bu parklarda bulma şansımız yok, özellikle akşam saatlerinde kalabalıklaşmaya başlıyorlar. Şehir merkezindeki parkların birinin köşesinde Afgan bir grupla karşılaşıyoruz. İçlerinde sadece bir kadının olduğu gruba “Türkçe biliyor musunuz?” diye sorduğumuzda olumsuz cevap alıyoruz. Fakat ağızlarından Türkçe, Kürtçe ve Farsçayla karışık kelimeler duyunca ısrarcı oluyoruz. Israrlarımız sonucunda içlerinden birisi tercüman çağırabileceğini anlatmaya çalışıyor ve ortadan kayboluyor. Saniyeler sonra da üç çocukla beraber yeniden beliriyor. Çocuklardan en büyüğü esmer yüzlü, küçük burunlu ve uzun saçlı olan 7 yaşındaki Tanya. Kalabalığın ortasında hiç yabancılık çekmeden söylenenleri çevirmeye başlıyor.
Tanya ailesiyle beraber Afganistan’dan iki yıl önce bütün eşyalarını satarak geldiklerini söylüyor. Babası Nasir Afganistan’dayken polis memuruymuş ancak Van’da bir lokantada çalışıyor. Annesi Nefise’ye çalışıp çalışmadığını sorduğumuzda “Üç tane çocuk” diyerek sorumuzu cevaplıyor. İki yıl önce Afganistan’dan başlayan yolculuklarını bir ayda tamamlıyorlar. İki yıldır Van’da yaşasalar da Van, onların varmak istedikleri son yer değil. Ertesi sabah akrabalarının bulunduğu Kayseri’ye gitmeyi planlıyorlar. Nasıl gideceklerine net cevaplar vermezken Van’a kadar süren zorlu yolculuklarını net şekilde anlatabiliyorlar. Nefise, bir ay süren yolculukta çok yorulduklarını ve beslenme konusunda sıkıntı yaşadıklarını söylüyor. Tanya 5, kardeşi Milena 1 yaşındayken çıktıkları yolculuğa en küçük çocuk Osman o zaman dahil değil. Sarışın ve tombul bir çocuk olan Osman’ı Nefise Türkiye’de dünyaya getiriyor. Nefise yolculukları sırasında çocuklardan dolayı zorlandıklarını “Yürürken Milena kucağımdaydı ve ikimiz beraber düştük” diyerek anlatıyor ve ellerinin yaralandığını işaretlerle anlatmaya çalışıyor.
‘AFGANİSTAN’DA YAŞAYABİLSEYDİK GELMEZDİK’
Afgan grup Türkiye’de olmaktan şikayetçi olmadıklarını söylüyor çünkü ülkelerinde durumun düzeleceğine dair inançları yok. Nefise Farsça bir şeyler söyleyip elini boğazına götürüyor ve kesme işareti yapıyor. Tanya’dan annesinin söylediklerini çevirmesini istediğimizde “Hanımları ve küçük çocukları öldürüyorlar. Teröristler kız çocuklarının okula gitmesine izin vermiyor” diyor. Afganistan’da yaşayan akrabalarının durumunu sorduğumuzda ise en son bir ay önce haber aldıklarını söylüyorlar.
Tanya ve ailesi oturum izni aldıkları için Tanya okula gidebiliyor. Okulda bazı çocukların onunla oyun oynadıklarını dile getirirken bazılarının oynamak istemediğini anlatıyor. Van’da insanların onlara nasıl davrandıklarını sorduğumuzda Nasir kollarındaki yaraları göstererek kimliği yanında olmadığı için onları polisin yaptığını söylüyor. “Sınırdan geçerken bize yardımcı olmuşlardı ama beni bu hale de onlar getirdi” diye ekliyor.
Tanya çevirisine devam ederken bir kadın ve erkek daha yanımıza geliyor. Morsem ve eşi Muşteba iki aydır Van’da olduklarını, Afganistan’dan Van’a 40 günde geldiklerini, özellikle İran ve Türkiye sınırında çok beklediklerini ve yolculuklarının zor geçtiğini söylüyor. Türkiye’de bulunmaktan memnunlar ama kimlikleri ve çalışabilecekleri bir işleri olmadığı için ekonomik olarak zorlandıklarını söylüyorlar.
Bizim soracaklarımız bitince bu defa onlar bize Tanya aracılığıyla “Bizim size anlattıklarımız yüzünden başımıza bir şey gelir mi?” diye soruyorlar. Biz de bir sorun yaşamayacaklarını aksine sesleri duyuldukça destek de bulabileceklerini anlatıyoruz. Son olarak ne söylemek istediklerini sorduğumuzda ise Nefise “Afganistan’da yaşayabilseydik gelmezdik. Daha iyi şekilde yaşamak istiyoruz.” diyor.
Fotoğraf: Hayrettin Alan
İlgili haberler
Bir haykırışı dokumak…
Ekmek ve Gül’ün eylül sayısı, kendileri adına konuşan egemenlere karşı kadınları n megafonu alarak s...
Afganistan’ın gör dediği
Gerçek özgürlük ve nihai kurtuluş yerli ve göçmen kadınların antiemperyalist mücadelede onları ezenl...
Göçmen meselesi bizim meselemiz, çünkü…
Tek adam hükümeti Taliban’la, ‘Bizim Taliban’ın inancıyla ters bir yanımız yok’ diyerek iş tutuyor....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.