DERGİMİZDEN
Bir kuaförde karşılaşıyoruz onunla. Oldukça genç bir kadın ve hamile. Epey memnuniyetsizdi, yüzü hiç gülmüyordu. Kadınların sohbet etmeden duramadığı yerde onda hiç ses yok.
Bilim kadınlarının yaptıkları çalışmalara verilmesi gerekenden daha az kredi verildiğini tanımlamak için kullanılıyor ‘Matilda etkisi. Peki kim bu Matilda?
Asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi şudur: Kıştan sonra, her zaman ilkbahar gelir.
Tuzla Deri Sanayideki bir fabrikada çalışan tek kadın, kendisiyle beraber çalıştığı fabrikadaki değişimi anlatıyor.
Merve geçen ay dergimize mektup göndermiş, yaşadığı şiddeti anlatmıştı. Bu ayki mektubunda diyor ki "Dergide okuduğum yazılar güç veriyor. Dertlerimiz çok, ama çözümsüz değil." İyi ki varsın Merve!
Kıdem tazminatını alan ve alamayan iki kadından notlar: Bu hakkın önemini herkese hatırlatmak gerek.
Boya kokusu tinerle karışmış, koku bütün fabrikaya yayılmış. En uç köşede hamile bir kadın çalışıyor doğumuna iki ay kalmış. “Güvencem olsun” diye çalışmak zorunda. Peki ne kadar sağlıklı bir güvence?
İşten atılma korkusu bizi birbirimize düşürüyor, bu da patronun işine yarıyor. Hatta kadınlar çoğunlukla birbirini şikayet ediyor...
Valizlerini, çocuklarını topladığı gibi çıkar yola. Biri karnında ikisi yanında kızları ve artık cesaret yüklü yüreği vardır. O yürekle nereye giderse gitsin, evi de vardır, umut dolu geleceği de...
Medya, spor, sağlık... Üçü de cinsiyetçiliğin neredeyse “kural” olduğu alanlar. Ama istenirse kurallar tersine dönebilir!
Birkaç gün önce Suriyelilere yönelik ırkçı söylemlere katılanlar duydukları öfkeden pişman olmuşlar mıydı? Belki... Kesin olan ise üzülseler de hâlâ zihinlerinde onları kemiren “ama”larının bitmediği.
Azerbaycan’dan gelen Nurgül, henüz 15 yaşındayken evlenmiş, 17 yaşında doğum yapmış... Yaşı tutmadığı için resmi nikahı yok. Bu yüzden hep kayıt dışı çalışmak zorunda...
Emani’ye olanlar beni tetikledi. Irkçılıkla mücadele etmem gerektiğinin, kadın hakları ve çocuk hakları ile ilgili daha çok çaba sarf edip farkındalık yaratmamız gerektiğinin farkına vardım...
Biz o savaşı 4 yıl önce yaşadık, bitirdik. Şimdi Türkiye’de yeni yaşam savaşları veriyoruz’ diyen mülteci kadınların en büyük mutsuzlukları okul çağındaki çocuklarının çalışmak zorunda olması.
14 yaşındaki mülteci bir çocuk işçi Afef yemek molalarında Türkiyeli işçilerle ayrı ayrı yemek yediklerini, iş arkadaşlarıyla karşılaştıklarında kendileriyle konuşmadığını söylüyor...
Emani’nin adını duymaları bile yetti dövünerek, ellerini sinelerine vurarak konuşmalarına... “Adaletsizlik.” En çok dile gelen kelime bu.
“Küllerimden doğdum” diyor Ayfer, “Eski fotoğraflarıma bak, gözlerimde hep bir hüzün var. Şimdi evet yüküm çok ağır ama her sabah kalktığımda ‘sen çok şey başardın’ diyorum kendime...
Travma yaşayan çocuk rehber öğretmeninin ders ya da nöbet listesine göre mi duygu durumunu şekillendirecek? Ya da öğrenci öğretmene ihtiyaç duyduğunda 30 çocuğun bulunduğu sınıfın kapısını mı çalacak?
Sunucu; küçük kız çocuğunu soruya hazırlamak için soruyor: “Sence develer pantolon giyer mi?” diye. Çocuk da “Hayır develer pantolon giymez ama sadece erkekler giyer” diye cevap veriyor.
Artık Cibali Sigara Fabrikası olmayan bu yabancı binadan kulaklarımda makinaların seslerine karışmış işçilerin sesleri, yüreğime oturmuş bir isyan duygusuyla ayrıldım.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.