Bir kadın hem kendini hem ‘bizi’ değiştirebilir!
Daha önce Ekmek ve Gül’den tanıdığınız Demirci Gülcan’ın yaşamı artık bir belgesel film. Kendisiyle özdeşleştirdiği Gülcan’ın yaşamını beyazperdeye taşıyan Aliye Ceylan ‘Bu daha fragman’ diyor.

Ekmek ve Gül’ün 2017 Temmuz sayısında yer alan Sibel Çınar imzalı “Demirci Gülcan’ın önyargılara karşı direnişi” başlıklı haber, Ege Üniversitesi Radyo Sinema Bölümü son sınıf öğrencisi Aliye Ceylan tarafından belgeselleştirildi.

Aliye, Ekmek ve Gül’de yer alan haberi okuduğunda Gülcan’ın yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarının benzerliğini görerek, Gülcan’ın mücadelesini görünür kılmak, bireysel bir mücadele olmaktan çıkarıp toplumsallaştırmak istiyor. Sonunda da Demir Leydi ortaya çıkıyor ama buradaki demir hani o kadını aşağılamanın bir ifadesi olan “erkek gibi kadın” manasına gelmiyor, Demirci Kawa’dan aldığı güçle demir gibi sert bir metali işleyerek yıkılması zor denilen tüm toplumsal önyargıları yıkmak için gösterdiği direngen duruşu, yani kadının gücünü ifade ediyor. Kendisiyle özdeşleştirdiği Gülcan’ın demircilikte var olma mücadelesi, Aliye’nin de sinema sektöründe var olma mücadelesini anlatıyor: “Benim için bu daha fragman, asıl film okuldan mezun olduktan sonra başlayacak biliyorum…. Gülcan abla bana güç oldu ve umarım ben de başka kadınlara güç olabilirim, hangi meslek grubunda olursa olsun…” Aliye’den dinleyelim;

Hikayenin kahramanı Demirci Gülcan, dergimizde yer alan bir portreydi…
DEMİRCİ GÜLCAN’IN ÖNYARGILARA KARŞI DİRENİŞİ

Evet Ekmek ve Gül’de yayınlanan röportajda gördüm ben de. Kendi mahallemde olduğunu fark ettim dükkanının. Aslında senelerdir, önünden geçip gittiğim bir yer, çocukluğumdan beri o mahalledeyim çünkü. Ama öyle bir kadın hikayesinin demirci dükkanında olacağını tahmin etmiyordum… Röportajı okudum ve çok etkilendim, kendimle özdeşleştirdim, yaşadıklarımızda benzerlikler buldum. Birkaç ay sonra görüşmeye gittim, çok pozitif biri çıktı. Konuştuk sonra senaryoyu yazmaya, hikayeyi oluşturmaya başladım. Bir iki hafta içinde de çekimler başladı.

Seni etkileyen şey neydi? Neden böyle bir konu seçtin?
Hem onun sesini duyurmak istedim, hem ben de cinsiyetimden dolayı kendi meslek dalımda benzer sıkıntılar yaşıyorum, biraz da kendimle özdeşleştirdim. Cinsiyet eşitliği üzerine çalışıyorum. İlerlemek istediğim konu da bu zaten. Gülcan ablaya da söyledim, “Bak ben de kendi sektörümde çok ağır şeyler yaşadım cinsiyetimden dolayı, senin öykünle benim öyküm kesişiyor” diye. Bir film yapıp bir festivale katılmaktan ziyade ürettiğim şeyin içeriği benim için önemliydi, onun sesiyle birlikte kendi sesimi de duyuruyorum. Kadın yapamaz, beceremez, dayanamaz, üretemez, çalışamaz, ağır gelir denilen her mesleği kadının da yapabileceğini göstermek istedim. Bunun üzerinden kendim de aynı şekilde “Bunu yapabilirim”i ispatlamaya çalıştım.


BİR KIVILCIMI DAĞITIP ONU ATEŞE ÇEVİRMEK İSTEDİM
Filmde öne çıkardığın şey demirci olmasından ziyade, kadın olarak karşılaştığı zorluklar…
Evet, ben sadece onun mesleği üzerinden gitmek istemedim. Bunun dışına çıkarmak istedim, biraz Gülcan ablayı da zorladım. Bütün kadınlara örnek olsun istedim, “Bak bir kadın tüm itiraz ve önyargılara rağmen bunu yapabiliyor, üstelik en kırsal bölgede yapabiliyor, tamam evet bu işten dolayı sürgün yemiş, göç etmek zorunda kalmış ama yılmamış, kendini var edebilmiş” demek istedim. Bana da örnek olsun başkasına da örnek olsun. Evlere sinmeyelim, herkes kendi meslek grubunda bütün zorluklara rağmen kendisini temsil edebilsin. Bir sesi, bir kıvılcımı dağıtıp onu ateşe çevirmekti amacım. Gülcan ablanın da istediği buydu.

'YETENEKLİ' DİYE DEĞİL, 'UZUN BOYLU, KALIPLIDIR' DİYE VERİLEN KAMERA!
“1.5 senedir reklam sektöründe çalışıyorum. Onun öncesinde OHAL nedeniyle kapatılan Hayat Televizyonu’nda 3 yıl çalıştım, Özer Akdemir ile birlikte Çepeçevre Yaşam programını çektik. Televizyonun kapanmasından sonra bir belgeselci yönetmenin yanında çalıştım ve daha sonra da reklam sektöründe bir prodüksiyon şirketinde asistanlık, kameramanlık, ne iş varsa yapıyordum... Sektör öyle çünkü… İlk defa bir kadın asistanla çalıştılar, “Aliye uzun boyludur, kalıplıdır, güçlüdür” diye tavsiye edildim. Hani “Çok güzel kamera kullanır, beceriklidir, yaratıcıdır” diye değil. Birkaç ay sonra işverenlerimden biri bir konser çekiminde jimmy jip (sinema sektöründe kullanılan bir tür vinç) kullanıyordu, ne cesaret bilmiyorum, kullanmak istedim. Çok ağır bir cihaz, 20 metre uzunluğunda… Verdi ve gitti, ilk o gün kullandım. Rejiden ses geliyordu “Helal kız sana” diye, şanslıyım, yönetmen de kadındı. Öyle başladım. İşverenlerimden biri desteklerken, diğeri açık açık “Sen biraz daha narin işlere mi yönelsen” dedi bana… Bizim sektörde narin iş; ya senaryo grubunda olursun ya sanat grubunda. Türkiye’de kadın ışık şefi, görüntü yönetmeni, kadın jimmy operatörü çok çok az. Sen yapamazsın diyerek kadınlar engelleniyor, sen yapamazsın diyerek kenara itiliyor. Çok fazla cinsiyet ayrımcılığı var.
Erkeklerle bir arada çalışıyorsun ve bütün tehlikelere açıksın. 1.5 sene içerisinde birçok şey yaşadım; sözlü tacize de uğradım, fiziksel tacize de uğradım. Gittiğimiz yerler hep eril ortamlardı, kendi çalışma alanım da öyleydi. Hiç kadın set elemanımız olmadı, bir tek ben vardım. Geçen yaz dolma noktasına geldim, psikolojik olarak tükendim. Ha gayret ha gayret bırakamam deyip tekrardan başladım. Mesleğini seviyorsan bırakmıyorsun ve bununla mücadele etmeye başlıyorsun. Asıl mücadelem sanırım mezun olduktan sonra başlayacak yani bundan iki ay sonra… Bu daha yaşayacaklarımın fragmanı gibi bir şey diye düşünüyorum. Asıl film mezun olduktan sonra başlayacak benim için.
Gülcan ablayla tanıştıktan sonra vizyonum gerçekten değişti. Yaptığı meslekle değil, hayata bakış açısıyla bana örnek oldu. Ondan sonra daha da sarıldım, o gün işyerinde gördüğüm herhangi bir cinsiyetçi muamele beni sıkıntıya sokmuşsa hemen Gülcan ablayı düşünmeye başladım… Bana güç oldu ve umarım ben de başka kadınlara güç olabilirim, özellikle benim sektörümde var olmak isteyen kadınlara...

SEN HATA YAPARSAN OJEN, ERKEK YAPARSA SADECE HATA KONUŞULUR
Sektörde çalışma koşulları nasıl? Özellikle kadınlar açısından yaşanan zorluklar neler?
İlk uzun çalışma sürem aralıksız 27 saatti. Bizim sektörün en bilindik kısmı bu zaten, kötü çalışma koşulları ve uzun çalışma saatleri… İstediğin kadar ücret al karşılamıyor verdiğin emeği, tükettiğin sağlığını. Okulda da “Dayanacaksınız, koşullar bu şekilde” kafasıyla yaklaşıyorlar. 

Bizim sendikamız var Sinema TV Sendikası, kimse oraya yönlendirmiyor. Fakültemiz o sendikayla birlikte çalışmalar yapabilir. Ama böyle bir şey asla yok. Sadece bizi sektöre ve koşullara hazırlıyorlar. Bu sanki normal bir şeymiş gibi bize öğretiyorlar. Ve bunlara karşı çıktığın zaman “Çabuk pes etti” ya da “çok nazlı” oluyorsun. Hele de kadınsan... “Kadın olduğun için kaldıramadın” diye bir yaklaşım var. Bu nedenle de az sayıdaki kadınlar da tavır olarak erilleşiyor.

Bir kadın görüntü yönetmeni şöyle söylemişti, “Sen hata yaparsan tırnaklarındaki ojeden boynundaki kolyeye tartışma konusu olur, erkek görüntü yönetmeni yaparsa sadece hata konuşulur.”
Bende tıpkı Gülcan abla gibi normal hayatımda olmadığım kadar şıkır şıkır gidiyorum sete… Ojemle, takılarımla… Sektörde var olan az sayıdaki kadının da hem görsel hem de psikolojik olarak erilleşmesine karşı bir duruş benimkisi…

Filmin Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilecek… Daha önce böyle bir çalışman oldu mu? Neler hissediyorsun?
Belgeselin öncesinde kadın erkek cinsiyet eşitliği üzerine bir kısa film çekmiştim. Ardından da ilk defa belgesel film olan Demir Leydi’yi çektim. Yolladığım ilk festival de Uçan Süpürgeydi… Kazanmasını çok istiyordum, ait olduğu yerde kadın filmleri festivalinde, temsil etmesini çok istiyordum. İlk değerlendirmeden geçti. Festival boyunca gösterilecek, 10-17 Mayıs arası … Kadın yönetmenlerle atölye çalışması yapılacak oraya da davet edildim. Çok güzel bir etkinlik hazırlamışlar. Böyle güzel bir festivalde filmimle yer almaktan dolayı mutluyum.


İlgili haberler
Ekmek ve Gül Pilavcısı... İşte bu yüzden varız!

“Ben Hayat TV’de Ekmek ve Gül programını izliyordum. Ekmek ve Gül dergisini de takip ediyorum. Orada...

Demirci Gülcan’ın önyargılara karşı direnişi

“Çeliğin mazisi hoşuma gidiyor. O sert görünümlü, soğuk madde, ateşle buluştuğunda yumuşayıp şekil a...

Kim beni ayağa kaldırabilir?

Babası istemediği için okuyayamış, kocası istemediği için çalışamamış. Kendi deyimiyle çocukları bir...