Kapitalist sistem biz kadınları meta olarak sunarak “olmamız gereken kadın”ı dayatıyor. Güzel kadın, sıfır beden kadın, balık etli kadın...
Peki öyle mi olmak istiyoruz? Bu güzellik algısı bizi mutlu ediyor mu? Hayır, olması gereken kendi bedenimizde mutlu olabilmektir.
Güzelliğin piyasalaşmadığı, kilolu ya da zayıf; kendi isteklerimiz ve sağlığımız doğrultusunda hareket etmeliyiz.
Peki şimdi sizlere madalyonun bir başka yüzünü göstermek, bir kanalda yayımlanan “Ağır yaşamlar” programından bahsetmek istiyorum. Bu programda 300 kilo ve fazlası insanların ölümle burun buruna yaşarken neden ve nasıl bu hale geldikleri anlatılıyor. İzlerken özellikle kadınların hikayesi dikkatimi çekiyor.
Yemek bağımlısı, yataktan kalkamayan, kendi ihtiyaçlarını gideremeyen kadınları izlerken “İnsan nasıl böyle bir kötülük yapar kendine” diyorsunuz. Organ yetmezliği ve nefes darlığı gibi birçok sağlık sıkıntısı yaşayan, ölümle burun buruna olan insanların yaşamına tanık oluyorsunuz.
Program, başvuru yapan kadınların artık normal bir hayat sürmek isteyenlerin uzun ve meşakkatli sürecini anlatıyor.
Birçoğu doktorun verdiği talimatla, önce kendi iradesiyle ayda on kilo veriyor sonra mide küçültme ameliyatı...
Fakat kilo verdikçe psikolojisi bozulan kadınlar oluyor. İnanılmaz bir kaygı ve endişe içinde oluyorlar. Kilo verdikçe mutlu olmaları gerekirken daha da mutsuzlaşıyorlar. Durumun bilinçaltı sebeplerden kaynaklandığı ortaya çıkıyor.
İşte burada çok çarpıcı gerçeklerle karşılaşıyoruz. Psikiyatr görüşmelerinde kadınların çocuk ve ergenlik döneminde yaşadıkları taciz ve tecavüz sonrasında kendilerini yemek yemeye verdiklerini öğreniyoruz. Kilo aldıkça vücutlarını kendilerine siper etmişler, ‘Kimse beni beğenmesin ve dokunmasın’ algısı ile.
Yine bir bölümde küçük yaşta tacize uğrayan bir kadın aynı sebeplerle kendini yemek yemeye vermiş. Diğer kadınlardan farkı bu kadın kilolarıyla barışık hatta mankenlik yapmış ve kilolu mankenler derneği kurmuş. Mankenlik yaptığı zamanlar da kilolu kadınlardan hoşlanan bir adamla tanışıyor ve evleniyor. Zamanla kiloları onu yatağa mahkum hale getiriyor.
Artık yürüyemiyor, çocuğu ile ilgilenemiyor, günün yirmi dört saatini yatakta geçiriyor. Organ yetmezliği baş gösteriyor. Artık geleceği için “Ölmek istemiyorum” diyerek doktora gidiyor. Her şey güzel, ameliyat oluyor zamanla kiloda vermeye başlıyor. Ancak bu sırada kocası kadını terk ediyor. Sebebi ise onun kilolu halini sevmesi imiş... Yıllarca kendilerini hayattan ve her şeyden izole eden bu kadınlar psikolojik destekle bu durumu aşıyorlar.
İzlerken diyorsunuz içinizden “Keşke, keşke zamanında anlatabilseydin yaşadıklarını. Yardım alsaydın. Bu senin suçun değildi sonuçta.”
Bu yazımı da bir daha bu zulmü kimse kendisine yapmasın diye yazıyorum.
Ne ölümüne zayıf, ne de ölümüne kilolu olmaya karşı, olması gereken kadına da susturulmak istenen kadına da izin vermeyin.
Ağır olan yaşamlarımız değil yaşadıklarımız ve sustuklarımızdır.
İlgili haberler
Kim demiş kilolu kadınlar dans edemez diye!
Gayet de dans edebilir efendim. Bakınız ‘Büyük Beden Hareketi’ adlı kadın dans grubu bunu çok da güz...
İrem Derici, Rihanna ve ‘Body Pozitivity’
“Evet konumuz içimizi yiyip bitiren (onu da yiyen ) şişmanlık veya onun gibi şeyler.”
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.