Çalışabilmemizin önündeki en büyük engellerden biri, çocuklarımızı emanet edebilecek yerlerin olmaması. Olsa bile gönderebilecek paramızın olmaması. Hâlihazırda çalışıyor olanlarımız da çocuğu olduğunda ya işi bırakmak ya da kazandığını bakıcıya, yuvaya vermek zorunda kalıyor. O da olmazsa annemize, akrabamıza, komşumuza, büyük kardeşine emanet ediyoruz. Hatta çocuklarının üzerine kapıyı kilitleyip işe gitmek zorunda kalanlarımız var…
Çalışamamak ayrı bir esaret, çocuklarımızı içimize sinmeyen koşullara teslim etmek ayrı bir vicdan yükü...
Peki ya koşulları belirleme özgürlüğü tamamen bizim elimizde olsaydı? Hayal bu ya, mesela, lambadan bir cin çıksa, bizi sınırlamasa sadece üç dilek diye... Bu konuyla ilgili isteklerimiz neler olurdu?
Şöyle desek mesela: Ey cin! Elinden geldiğince her yere kreşler, yuvalar açsan! Mahallelere, iş yerlerine, köylere... Bunlar, her yerin kendi özelliğine göre açık tutulsa! Çocuklarımıza bakacak personel yetişmiş uzman olsa! Bilgili, cana yakın, güvenilir... Çocuklarımız bir arada olmanın güzelliğini yeniden keşfetse. İşe gönül rahatlığıyla gidebilsek, çocuklarımız bize en yakın yerde olsa. Hem üretebilsek doya doya, hem sosyal ilişkilerimiz, sorumluluklarımız gelişse.
Kreşlerin, yuvaların, okul sonrası çeşitli merkezlerin açık olduğu saatler, mesai saatlerimize uygun olsa… Yalnızca bu da değil! Tiyatroya, sinemaya ya da başka bir faaliyete gitmek istediğimizde veya kendimizi geliştirmek istediğimizde, eğitimimizde, mesleğimizde ilerlemek için bir kursa, bir okula devam etmek istediğimizde “çocukları ne yapacağım” endişesiyle bu planlarımızı ertelemek zorunda kalmasak…
Çocuklarımızın okul sonrasında evlere tıkılmak, dışarıda, sokaklarda başıboş vakit geçirmek zorunda kalmayacakları, severek, isteyerek gidebilecekleri kulüpler, merkezler olsa… Tatillerde bizimle veya biz olmadan da doğayla iç içe sporla, kültürle haşır neşir olabilecekleri merkezler, kamplar kurulsa… Hem bizler hem onlar için gerçek anlamda bir dinlenme, yenilenme, güç ve enerji toplama anlamına gelse tatiller…
Cinimize şuraya buraya kültür merkezleri, spor tesisleri, kulüpler kondurtsak veya bu işe uygun bazı hâlihazırdaki mekânları bunlara dönüştürüverse…
Çocuğumuzun gelişiminden doğru ve güvenilir bir biçimde haberdar olsak. Daha üç dört yaşındayken mesela, özel bir yeteneğini yalnızca biz değil, onları emanet ettiğimiz kurumlar da fark etse... Sanata, spora ya da bambaşka bir alanda yeteneği keşfedildiğinde bin bir türlü endişe ve imkânsızlıkla boğuşmak yerine; bu yönlerini geliştirebileceği kurumlar kolayca ulaşılabilir olsa… Yeteneğini sere serpe geliştirebilse. Bedeninin ve ruhunun gelişimi için çeşit çeşit kapılar açılsa önünde. Bu kapılar sadece bazılarının değil herkesin önünde açık olsa.
Ve tüm bunlar cebimizdeki, bankamızdaki, maaş bordrolarımızdaki çok sıfırlı rakamlara bağlı olmasa! Ücretsiz olsa ya da en az kazananımız için bile külfet oluşturmayacak kadar küçük katkılarla olsa. Her birimiz aynı güvenle bakabilsek geleceğe… Ne iyi olurdu değil mi?
Hayal bu ya dedik, dedik ama çok da eski değil, daha dün kadar yakın bir zamanda insanlar el ele verip gerçek kılmışlar bütün bunları. Hem de cin min olmadan! Hadi canım sen de dediğinizi işitir gibiyiz.
Nerede mi? Bugünün Rusya’sı, dünün Sovyetler Birliği’nde. Evet, evet. İşte o bize öcü gibi anlatılmış diyarda.
İsterseniz bazı sayılarla bitirelim ve söylediklerimize biraz somutluk kazandıralım:
-1917’deki Ekim Devrimi’nden önce ülkedeki toplam kreş sayısı yalnızca 14 iken, sadece 10 yıl sonra sürekli kreşlerin sayısı 824’e çıktı. Ayrıca kırsal kesimde çalışan kadınlar için ürün alma dönemleri için, sezonluk kreşler ve gezgin çocuk yuvaları hayata geçirildi. Devrimden sonraki 10 yıl içinde 3985 sezonluk kreş açıldı. Sonraki 10 yıllık dönemde (1927-1937) ise çocuk yuvası sayısı on kat artış gösterdi.
-1932’de 4 milyon 200 bin çocuğa fabrika, kolektif çiftlik, Sovyet çocuk yuvalarında ve bazı ev komünlerinin çocuk yuvalarında bakılıyordu. Sovyetler Birliği’nin ulusal cumhuriyetlerinde de çocukların yüzde 60’ı çocuk yuvalarında yer buldu ki devrim öncesinde buralarda bir tek yuva bile yoktu. Bazı sanayi şehirlerinde çocukların yüzde 100’ünün çocuk yuvalarında bakılıp eğitilmesi sağlandı.
-Son olarak, 1956’daki duruma dair bir raporda verilen bazı bilgilere bakalım: “Her yaz 5,5 milyondan fazla öğrenci şehir içi ve dışındaki genç piyonerler ve tatil kamplarını ziyaret etmektedir (genellikle 30-40 gün). 1955 yazında kırsal alanda 2 milyon 330 bin çocuk sezonluk kreşlerde yer buldu. Bugün şehirlerde ve kırda 906 bin yataklı 22 bin 436 kreş mevcut. Çocukların kreşlerdeki bakımında annelerin talepleri, onların işletme ve bürodaki çalışma koşulları, ailenin maddi koşulları ve çocukların sağlık durumu dikkate alınmaktadır. Bu nedenle kreşlerde çocukların 8, 10 veya 14 saat veya gece-gündüz kaldıkları gruplar mevcuttur.”*
(*Rusya’da 1917 Sosyalist Ekim Devrimi ve Kadınların Kurtuluşu, 2 cilt, Gül Özgür, Dönüşüm Yayınları, 1993)
İlgili haberler
Ekim’in aynasında kadınlar
Ekim Devrimi’nin 100. yılından aynamıza neler yansıyor? Devrim kadınların yaşamına neler kattı? Üret...
Ekim devrimi ve kadınlar (1)
Kadınlar kendi konumlarını kökten değiştiren sosyalizme giden yolda nasıl mücadele etti? Neler yaptı...
Ekim Devrimi ve Kadınlar (2)
Bolşevik Parti’nin kadının kurtuluşu politikasından; üretim, politika, eğitim, sağlık alanlarına kad...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.