Şiddete, eşitsizliğe, adaletsizliğe, yoksulluğa karşı her yerde birlik olalım!
25 Kasım’a kadar her yerde, 25 Kasım’da sokaklarda buluşalım ve tek bir hakkımızdan, tek bir kız kardeşimizden vazgeçmeyeceğimizi haykıralım!”

Büşra Cengiz’in samurai kılıcıyla sokak ortasında sırf kadın olduğu için katledilmesi, Selime Pişkin’in ayrılmak istediği İbrahim Pişkin tarafından ezilerek öldürülmesi, öldürülüp su kuyusuna atılan Neslihan Batur, boşandığı Sedat Kalındaş tarafından öldürülen Gülsüm Yarış, boşanma aşamasında olduğu kocası Satı Mehmet Demirci tarafından öldürülen Hanife Demirci… Bu hafta katledilen kadınlardan yalnızca bir kısmı. Görülüyor ki ülkede kadınlar için ölümün “olağan” biçimi neredeyse lüks haline geldi.

Kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen suçlarda cezasızlık, her biri bir öncekini aratan korkunç yargı kararları, medyanın şiddeti yeniden üreten tutumu, bu şiddeti körükleyen nedenlerden. Keyfiyetin esas belirleyen haline geldiği “ben yaptım oldu”larla yaşar hale geldiğimiz bir “adalet” sisteminde, geniş kadın kesimlerinin en çok talep ettikleri başında geliyor artık “şiddetin son bulması”, “gerçek adaletin tecelli etmesi…”

Yaşanan örneklerin her biri peşi sıra birkaç olguyu daha gündeme getiriyor: Cezasızlık, adalet arayışı, örgütlenme…

Cezasızlık; soruşturmaların doğru düzgün yapılmaması, delillerin toplanmaması ve hatta yok edilmesi, faillerin para, mevki, iktidar yakınlık, güç, üniformaya sahip olması her zaman suçun üstünün örtülmesini kolaylaştırır ancak son dönemde bunu daha da arttığını görüyoruz.

Sadece yargı sürecinin işlememesi de değil sorun, kadınları şiddete karşı koruyacak, şiddeti önleyecek mekanizmalar bir bir ortadan kaldırılıyor, kadınların yasal hakları tek tek hedefe konuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı “şiddetle mücadelede” bir numaralı aktör haline getirilirken, kadına yönelik şiddeti önlemekle ve kadınları korumakla sorumlu kurumların bütçeleri azaltılıyor, aileye sıkıştırılan kadının varlığı her alanda siliniyor… Yaratılan atmosferin kendisi şiddeti bugün kadınlar olarak her an karşı karşıya kalacağımız bir risk haline getirirken, kadınların çaresizlik duygusu artan adaletsizlik ile perçinlenmeye çalışılıyor.

Şiddet, tek başına şiddete maruz kalan kadınlara değil, aynı zamanda henüz o şiddetle muhatap olmamış, henüz şiddetin sergilenen vahşi yüzünü yaşamamış kadınlara da bir göz dağı. Bir ayar çekme, çeki düzen verme aparatı. Henüz bu şiddetin hedefi olmasa da makbul olarak çizilen sınırlara riayet etmeyenin başına neler gelebileceğinin her boyutuyla tasvir edilmesi. Kadınlara içsel bir korku, sınır bilme, kendini yaşamını içsel bir sınır bilgisiyle donatmak zorunda kalma, o sınırlara uygun hareket etme zorundalığı yaratıyor.

Şiddetin; hem iktidarların hem de erkeklerin elinde yalnızca tek tek kadınlara yönelik bir kötü davranışın sopası olmaması, esasen tüm kadınlara yönelik sistematik bir politika aracı olmasının nedenlerinden biri bu.

Evet, bugün karşımızda olumsuz bir tablo var ama buna neden olan koşullar aynı zamanda kadınların sabırlarının da patlama noktasına gelmesine neden olan, kadınları ses çıkarmaya, birlikte mücadele etmeye, kendi yaşamsal sorunlarıyla toplam sorunlar arasında daha açık bağlar kurmaya zorlayan koşullar.

Görüyoruz ki bugün kadınlar hayatta kalabilmek için kişisel bir mücadele yürütmek zorunda kalırken, bu zorunluluğu sorumluluğa dönüştürüp bilince çıkararak hem kendi yaşamını hem de bütün bir toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesine katılmaya daha açıklar. Bunu işçi direnişlerinde ve halk eylemlerinde en önde kadınları görmemizden biliyoruz.

Ancak bu durumu geniş kadın kesimlerini harekete geçiren örgütlü bir güç haline getirme sorumluluğumuz var. Bu, kadınların yan yana gelebilecekleri araçlara erişmelerini kolaylaştırmakla mümkün. Yani geniş, ama alabildiğince yerel, kadınların en temel dertlerini gündem eden, yoksullukla şiddet, işyeriyle ev, evle işyeri arasında bağ kurabilen, sözünü yalnızca kent meydanlarında değil, mahallelerde kurabilen bir örgütlenme ağı ve kadınların kendilerini içinde hissedebilecekleri bir mücadele ekseniyle.

Bu sebeple de Ekmek ve Gül olarak 25 Kasım’a giderken çeşitli illerde, işyerlerinde, mahallelerde, okullarda, yurtlarda kadınlarla bir araya geliyoruz. Geniş kadın kesimlerini bir araya getirmenin yollarını arayarak ve bu taşları döşeyerek 25 Kasım’a gidiyoruz.

25 Kasım’a kadar her yerde, 25 Kasım’da sokaklarda buluşalım ve tek bir hakkımızdan, tek bir kız kardeşimizden vazgeçmeyeceğimizi haykıralım!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Didim Kadın Platformundan 25 Kasım’a çağrı: Bizi k...

Didim Kadın Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü...

Sultangazi Kadın Dayanışması 25 Kasım eylemi: Hakl...

Sultangazi Kadın Dayanışması 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ne giderken ‘Haklar...

Eskişehir Demokratik Kadın Platformu: 25 Kasım’da...

Eskişehir Demokratik Kadın Platformu, ‘Şiddete, yoksulluğa, eşitsizliğe karşı mücadele ve dayanışmay...