Özel gereksinimli bireyler için eşit ve bağımsız bir yaşam
Toplu alanlarda vakit geçiremiyor, eğitimden yoksun bırakılıyorlar, istihdam olanağı neredeyse yok, kamusal politikalar eksik. Özel gereksinimli bireylere toplumun bakışı sorunları kat kat artırıyor.

“Öğrenmek istiyorum, eğitim görmek istiyorum, kendimi tanımlamak, bağımsız ve güçlü olmak, hayatımı yaşamak ve mutlu olmak istiyorum, o yüzden okula gitmek istiyorum.” Mia/Dünya Engellilik Raporu

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, klasik söylemlerle bugün de geçiştirilecek ve gün bitecek. Kimimiz “Hepimiz birer engelli adayıyız” diyecek, kimimiz “Sevgi her engeli aşar”. Peki gerçek böyle mi? Bu söylemler özel gereksinimli bireylerin yaşamlarında ne gibi değişiklikler yaratıyor? Yoksa bu söylemler farklı gelişim gösteren insanları daha da mı ötekileştiriyor? 2020 sona ererken artık daha somut adımlara ve toplumsal bir dönüşüme ihtiyaç duymuyor muyuz?

Bu yazımda uzun yıllardan beri bu alanda çalışan bir uzman olarak biraz kendimize ayna tutmak biraz da farklı gelişim gösteren ya da dezavantajlı gruplara yönelik politikaları irdelemek istedim.

Peki özel gereksinimli birey kimdir? Özel gereksinimli birey, bireysel farklılıkları dolayısıyla akranlarından gelişimsel olarak belirgin farklılıklar göstererek özel eğitim hizmetine ihtiyaç duyan ve bu hizmetin sağlanılması gereken kişidir.

AYNAYA BAKIN, NE GÖRECEKSİNİZ?

Ve ilk olarak aynayı bize tutup birkaç örnek ile başlayabiliriz. Örneğin; çocuk eğer özel gereksinimli doğmuşsa ya da sonradan tanı konulmuşsa, ailenin etrafındaki çoğu kişi, aileye sanki onların hatası yüzünden çocuklarının özel gereksinimli olduğunu hissettirmek için ellerinden geleni yaparlar, ki farklılığı hata gibi görmek bile bakış açımızın ne denli yanlış olduğunu gösteriyor. Bu süreçte aile bir yandan çocuğu ile ilgili bilgilenme çabasındayken bir yandan etrafındaki insanların tutumları ile uğraşmak zorunda kalır. Bir süre sonra aile ilişkileri yıpranır ve evlilikler boşanma ile sonuçlanır. Çoğunlukla anne ömür boyu çocuğunun bakımını ve eğitimini üstlenir.

Bugün hâlâ birkaç gözü kara ailenin dışında birçok özel gereksinimli çocuğu olan aile çocukları ile toplu alanlarda vakit geçiremiyor. Peki neden? Çünkü toplumsal alanlar farklı gelişim gösteren bireyleri de kapsayacak şekilde düzenlenmiyor, birçok insan özel gereksinimli bireye ve ailesine rahatsız edecek şekilde bakıyor, hatta çoğunlukla homurdanıyor.

Apartmanımızda ya da çocuğumuzun gittiği okulda özel gereksinimli birey var ise ‘aman’ diyoruz ‘keşke taşınsalar’, taşınmaları için gerekirse imza topluyoruz. Okulda ise bir yandan öğretmeni sıkıştırırken bir yandan da çocuğumuzu özel gereksinimli çocukla çok vakit geçirmemesi için tembihliyoruz. Ya da ‘Bu çocuklar ayrı okumalı, ne işi var bizim çocuklarımızın yanında?’ diyoruz, hatta daha da ileri gidip diğer velilerle bu durum ile ilgili toplantılar yapıyoruz.

Özel gereksinimli bireyin “tik”i veya hassas olduğu bir durum var ise (dokunulmaktan hoşlanmamak, yüksek sesten etkilenme vb.) bu özel durumların üstüne gitmekten, bunların üzerinden şaka yapmaktan geri durmuyoruz.

Bu liste uzayıp gider, okurken siz de yenilerini ekleyebilirsiniz. Toplumdaki bireyler olarak çoğunluğumuzun tutum ve davranışları bu şekilde.

SİYASETÇİLER BUNLARIN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMELİ…

Peki özel gereksinimli bireylere ve ailelerine yönelik politikalar ne durumda? Onlar da aslında toplumdaki bireylerin tutumları ile paralellik gösteriyor. Eğitim, sağlık, istihdam gibi birçok alanda enine boyuna düzenlemelerin yapılması ve hayata geçirilmesi çok önemli. Elimizde yakın tarihli Türkiye’de özel gereksinimli bireylere ait veri bile bulunmamakta.Peki uzmanlar, aileler ve özel gereksinimli bireyler olarak bizim politika yapıcılardan taleplerimiz neler?

Özel gereksinimli bireylerin çok azı örgün eğitim fırsatlarından faydalanabilmektedir. Eğitimsel olarak yoğun bir eğitime ihtiyaç duyan farklı gelişim gösteren bireyler, aylık yetersiz saatlerde rehabilitasyon merkezinden ders alabiliyor. Fazladan ders almak için ekstra para verebilecek ya da özel ders aldırabilecek durumda olan aileler dışında çoğu özel gereksinimli birey, devletin verdiği saatlik eğitimlerle sınırlandırılıyor.Kısa ve öz olarak ‘paran kadar özel eğitim’ değil, ücretsiz ve yoğun özel eğitimtüm farklı gelişim gösteren bireylerin hakkı.

Bunun dışında okullardaki “kaynaştırma uygulamaları” sorunlu bir şekilde uygulanmaya devam ediyor, özel gereksinimli çocuklar bir yük olarak görülüyor. Peki akranları ile aynı okula gitmek özel çocuklar için bir insan hakkı değil midir? Kapsayıcı bir eğitim için net bir ulusal politika belirlenmeli ve bu politika için gerekli yasal ve kurumsal destek sağlanarak gerekli kaynaklar ayrılmalıdır. Okullarda destek personeli istihdamı sağlanmalıdır.

Eğitim gibi sağlık politikaları da sizce de özel gereksinimli bireyleri ve ailelerini görmezden gelmiyor mu? Sağlık kuruluşlarında özel gereksinimli çocuğu olan aileleri bilgilendirici, yönlendirici ve psikolojik destek sağlayıcı merkezlerin oluşturulması sizce de gerekli değil mi?

Özel gereksinimli bireyler için ücretsiz gündüz bakım merkezleri, evde yardım hizmetleri, destekli yaşam düzenlemeleri, bakım evleri söylemlerde kalmadan hayata geçirilmelidir.

Erişilebilir ulaşım olanaklarının olmaması, özel gereksinimli bireylerin sosyal etkileşimden mahrum kalmalarına neden oluyor.

Dizilerde izliyoruz ve “Ne de güzel doktor olmuş…” diyebiliyoruz. Oysa gerçek yaşamda özel gereksinimli bireylerin çoğu istihdam dışında ve evde. Halbuki özel gereksinimli bireylerin çoğu gerekli destek/koçluk ve eğitim sağlandığında meslek edinebilir,iş hayatına dahil olabilir.

PEKİ YA KADINLAR?

Bunlara ek olarak bir parantez de özel gereksinimli kadınlara açmak istiyorum, normal dönemlerde hak ihlalleri ve ayrımcılığa maruz kalan özel gereksinimli kadınlar, kovid-19 pandemisinde daha da istismara/şiddete/hak ihlallerine maruz kalıyor. Özel gereksinimli kadınlara yönelik şiddetin çoğu ev içi kaynaklı, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılır hale getirilmesi, kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemlerin artması, kadınlar ve özel gereksinimli kadınlar için büyük riskler oluşmasına neden oluyor. Bunların yanı sıra özel gereksinimli kadınlar, işsizlik, kamusal hizmetlere erişememe, cinsel sağlık ve üreme sağlığı gibi birçok konuda sorunlarla karşı karşıya. İstihdam açısından bakıldığında ise DİSK’in 2020/Nisan döneminde yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de kadın işsizlik oranı yüzde 16.3’tür. Engelli kadınlarda bu oran yüzde 31.6’dır. Engelli kadınlar diğer kadınlara göre işsizliğe 2 kat daha fazla maruz kalmaktadırlar. Özel gereksinimli kadınların ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine karşı güçlendirilmesi için politika yapıcıların ve yerel yönetimlerin insan hakları temelinde politikalar oluşturması, bu sürece özel gereksinimli kadınların dahil edilmesi, sivil toplum örgütlerinin de bu sürecin bir parçası olması gerekmektedir.

Aslında yazılabilecek çok şey var, özellikle pandemi sürecinde özel gereksinimli bireyler ve aileleri daha da yoğun bir desteğe ihtiyaç duyuyor. Tüm insanlar için engelsiz ve ücretsiz sağlık/eğitim hizmetleri, dışlayan/öteleyen bir toplum değil kapsayan bir toplum tüm özel gereksinimli bireyler için eşit yurttaşlık ve bağımsız yaşam en büyük dileğimiz.


BİR KİTAP: GEZEGEN WILLI
Willi çok özel bir çocuk, çünkü o başka bir gezegenden geliyor. Ama dünyadaki hayata çabuk alıştı, ne de olsa burada bisküvi, arabalar, inekler, gürültülü müzik ve harika küçük bir kız kardeşi var. Willi hayatı, hayat da onu seviyor!
Kendi de Down sendromlu bir çocuğun annesi olan Illüstratör, Yazar Birte Müller, Gezegen Willi’de başka bir dünyadan geldiği izlenimi veren bir çocuğun dünyamızı ne kadar renklendirebileceğini gözler önüne seriyor. Willi, bize neyi önemsediğini, neyi sevdiğini ve neyden hoşlanmadığını gösteriyor. Bizim “normallik” atfettiğimiz dünyamızı onun bakış açısından görüyor, onun duygularıyla algılıyor ve yaşama sevincini duyumsuyoruz.
Yazar ve resimleyen: Birte Müller
Türkçeleştiren: Suzan Geridönmez
Yayınevi: Ginko Çocuk
Ayrıntılı bilgi için TIKLAYIN 


BİR KİTAP DAHA: FARKLI AMA AYNI
Bir ilkbahar akşamı çoban ve sürüsü otlaklardan dönüyordu, o gün dişi bir keçi yavrulamıştı... Simsiyah kulaklı çok sevimli bir oğlaktı yavru, ama sürüdeki diğer yavrulardan biraz “farklı” doğmuştu. Çoban oğlağın ön bacaklarındaki güçsüzlüğü hemen fark etti. Bu haliyle yürümesi imkansızdı.
Hayattaki engeller ne olursa olsun; paylaşıldığında aşılamayacak hiçbir engel yoktur. Biraz hüzünlü ama sevgi dolu bir hikaye. Aileler, öğretmenler çocuklarla okuyabilir, farklılıklarımız ve yaşam hakkı üzerine konuşabilir.
Yazar ve resimleyen: Feridun Oral
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları


İlgili haberler
HDP’li Gülistan Kılıç Koçyiğit engelli kadınları M...

HDP’li milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, engelli kadınların maruz kaldıkları ayrımcılığa dair ve...

Özel gereksinimli çocuğu olan anneler açısından ‘e...

Özellikle işini kaybetme kaygısı yaşanılan bu dönemde özel gereksinimli çocuğu olan annelere ve tüm...

Özel gereksinimli bireylerin aileleri: Vaat değil...

İstanbul’un Bağcılar ilçesinde yetkililere seslenen özel gereksinimli bireylerin aileleri, ‘Sizden v...