Kadınların yaşadığı şiddetin üstünü örtme devri bitti!
Kadın avukatların yargıdaki cinsiyetçiliğe karşı tepkisini ve yayınladıkları imza metnini imzacı avukatlardan Yelda Koçak ile konuştuk.

Kadın avukatların yargıdaki cinsiyetçiliğe karşı tepkisi sürüyor. Son olarak 1000 kadın avukatın yayımladığı imza metniyle “İspatlayamazsın, benim çevrem geniş, sen zararlı çıkarsın devri kapandı” diyen kadınlar, şikayetlerin takipçisi olacaklarını ve üstünün örtülmesine izin vermeyeceklerini söylemişti. Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna, Adalet Bakanlığına ve barolara seslenen kadın avukatlardan Yelda Koçak ile kadın avukatların yaşadıkları sorunları ve taleplerini, imza metnini ve kadın avukatların yükselen öfkesini konuştuk.

Stajyer avukat Öykü’nün sosyal medyadan Avukat M.K. tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığını açıklaması sonrası yargıdaki cinsiyetçiliğin bardağı taşıran son damla olduğunu belirten Koçak, “Yargı, kadınların haklı isyanını görmezden gelmesin” diye çağrı yaptı.

‘ERKEK ŞİDDETİNE KARŞI TUTUM METNİ’
Öykü’nün ‘sesimi duyun’ çağrısından sonra oluşturulan Kadın Avukat Dayanışması bir çağrı yaptı ve sonrasında bir imza kampanyası ile kadın avukatların isyanını ortak bir biçimde dile getirdiğini gördük. Bu birlikteliğe neden ihtiyaç duyuldu?
Öykü ilk değildi ama biz gerçekten Öykü’nün son olmasını istedik kadın avukatlar olarak. Çünkü Öykü’nün dile getirdiği birçok kadının, kadın avukatların yaşadığı sorunlardı. Bunları görüyorduk, yaşanan başka olaylar da vardı. Sadece M.K. değil, başka avukatlar da şikâyet ediliyordu. Hâkim, savcıların, icra müdürlerinin, kalem personellerin yani aslında yargının tüm bileşenlerinin, yargılama faaliyetleri içerisinde olan herkesin tutum ve davranışlarının kadın avukatlar üzerinde yarattığı rahatsızlık çok görünür bir boyuttaydı. Öykü’nün yaşadıklarını açıklamasından 2 ay önce yine İstanbul’da yanında çalıştığı erkek patronu tarafından şiddet gören bir kadın avukatın isyanı da basına yansıdı. Ondan önce de çok fazla şikayet duyuyor, tanık oluyorduk. Öykü bardağı taşıran son damla oldu. Öykü’nün olayının dile gelmesi ile birlikte ben ve bir başka meslek arkadaşım İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinden istifa ettik, çünkü söylemlerimiz karşılık bulmuyordu. Bu aslında imza sürecinin de örülmesinde önemli bir noktaydı. Biz Kadın Hakları Merkezinde haklarımıza ilişkin çalışmalar yürütürken bu tarz şikayetlerin arttığının farkındaydık. Çeşitli öneriler, çeşitli iletişim kanalları bulmaya çalışıp çözüm yolları aradık. Bugün metnimizde yer alan taleplerin benzerlerini dile getirdik. Sonrasında bugün “erkek şiddetine karşı tutum metni” diye yayınlamış olduğumuz metni hazırladık ve 2 gün içerisinde 1000’i aşkın kadın avukat tarafından imzalandı, hala da imzalar geliyor. Çok sahiplenildi. Çünkü bu metinde yazanlar kadın avukatların yaşadıkları ve taleplerinin açık bir ifadesi. Bu açıdan çok kıymetli.


‘SÖZÜMÜZ YARGININ TÜM BİLEŞENLERİNE’
Kadın Avukat Dayanışmasının metninde nasıl talepler var? Barolara bu metindeki talepler kapsamında çağrınız nedir?
Bu talepler sadece barolara ya da barolar birliğine değil, aynı zamanda HSK, Adalet Bakanlığı, sivil kişiler, kurumlar, avukatlara yönelikti de. Bu yargının bütün bileşenlerinin muhatap olması gereken bir metin yani. Metin, cinsel saldırı, cinsel taciz vb. suçların etkili bir şekilde soruşturulması ve cezalandırılmasını, bunun için de sürecin etkili yürütülmesi talebini taşıyor. Suç oluşturan fiili işleyen hukukçular ‘suç işleyip işlememe, sınırlar, delil vb.’ konularda uzman olan kişiler aynı zamanda. Bu nedenle bu soruşturmaların çok titizlikle yürütülmesi gerekiyor. Bu açıdan soruşturmanın başlatılması için “kadının beyanı esastır” ilkesinin önemle altını çizdik. Altını ilk çizen biz değiliz; uluslararası sözleşmelerde, iç hukukumuzda uygulanan kadın hakları sözleşmelerinde, İstanbul Sözleşmesinde de var bu. Ayrıca Yargıtayın da “kadının kararı esastır”a yönelik kararı var. Bu ilkeyi uygulamak, bu ilkenin uygulanmasını istemek de barolara düşüyor. Baroların, disiplin kurullarının bu ilkeyi -en azından- soruşturmaların başlatılması ve sağlıklı yürütülebilmesi açısından göz önünde bulundurması gerekiyor. Ayrıca hem Adalet Bakanlığına hem HSK'ya, hem barolara sesleniyoruz.
Çok önemli bir talebimiz daha var: Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi. Biz toplumsal cinsiyet eğitiminin devletlere tüm eğitim kademelerinde zorunlu olarak müfredatta yer almasını söyleyen “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” diyoruz, değil mi? Barolar, meslek örgütleri, kadın örgütleri olarak “İstanbul Sözleşmesini uygula” diyoruz. Peki, baroların toplumsal cinsiyet eğitimi var mı? Sadece baroların staj eğitim merkezlerinde değil, hâkim, savcıların yetiştirildiği adalet akademilerinde de yok. Hükümete “görevlerini yap, eğitim ver” derken aslında biraz da kendimize bakmamız gerekiyor.  


KADIN İŞÇİ AVUKATLARIN OMZUNDAKİ YÜK: EMEK SÖMÜRÜSÜ, FAZLA MESAİ, ANGARYA...
Öykü’nün ardından kendi yaşadıkları sorunları dile getiren kadın avukatlar özellikle işverenleri tarafından cinsel saldırılara ve şiddete maruz kaldıklarını dile getirdiler, bu bir taraftan da çok sınıfsal bir mesele olarak ortaya çıkıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sınıfsal boyutu elbette ki var. Bağlı çalışan işçi avukatlar, işverenleri tarafından şiddete maruz kalıyor. Ama serbest çalışan bir kadın avukat da mesleğini icra ederken benzer şeye maruz kalıyor. Örneğin; hâkim, kadın avukatı taciz ederken onun işçi avukat olup olmadığına bakmıyor çoğu zaman. Geçtiğimiz aylarda bir avukat kadının etek boyunu ölçmüştü bir hakim. “Bu avukat işçi avukat mı? Patron avukat mı?” diye bakmamıştır. Burada güç ve iktidarı kullanma var. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu aslında kadına yönelik her türlü şiddet. Şimdi toplum olarak, bir tarafı hem ekonomik hem de sosyal olarak gittikçe daha zayıf konuma iterseniz, sosyal olarak eşit olmadığı vurgusunu yaparsanız, bunu derinleştirirseniz, bu eşitsizliği kendi lehine çevirmek isteyen güç, iktidar, konum, kıdem, para, tahakküm edebilme gibi araçlarını elinde bulunduran herkes bunu keyfiyetle uygular. Hak görür.
İşçi avukatlar, genel olarak yaşadıkları, emek sömürüsü, fazla mesai, fazla çalışma, değersiz, niteliksiz işler yaptırma, angarya gibi işlerin hepsine maruz kalıyor. Bir de yanına aynı zaman da kadın olmaktan kaynaklı olarak cinsel taciz, cinsel saldırı vb. şiddet türlerine de maruz kalıyor. Burada meslek örgütünün önemi devreye giriyor. Yani hiç kimsenin, “Ben zenginim, güçlü avukatım, çevrem var, bunu tanıyorum, şunu tanıyorum, ben o kadar iyi bir ceza avukatıyım ki, şu şu şu delilleri de karartırım, kimse de bana inanmamazlık edemez” özgüveninde olmaması gerekiyor. Barolar öyle şeffaf, öyle etkili, öyle hızlı ve örgütlü olmaları gerekiyor ki, suça maruz kalan üyelerini koruyabilsin.
Ben bir kez daha Ekmek ve Gül aracılığıyla erkek şiddetine karşı bu tutum metninin tüm kadın avukatlar tarafından imzalanması çağrısını yapıyorum. Baroların, barolar birliğinin, HSK'nın bu haklı isyanı görmezden gelmemelerini istiyorum. Bunlar kadın avukatların gerçek sorunlarıdır. Sorunlar için şimdilik tespit edilen çözüm önerileridir. Bu metne o gözle bakmalarını talep ediyorum. 

KADIN AVUKATLAR İÇİN BÜRO AÇMAK KOLAY DEĞİL
Peki kadın avukatların kendi bağımsız bürolarını açma, serbest çalışma oranı erkek avukatlara göre fark gösteriyor mu?
Serbest çalışan kadın avukat sayısı ve erkek avukat sayısına dair geçtiğimiz dönem incelediğimiz bir istatistik kadın avukat sayısının arttığını gösteriyordu. Hatta bazı barolarda kadınlar erkeklerden daha fazla diye de hatırlıyorum. Ama, bağımsız çalışan avukat sayısının erkek avukat sayısına göre daha az olma ihtimali olabilir. Çünkü hiçbir meslek örgütü, hiçbir meslek grubu ya da hiçbir topluluk, içinde yaşadığı toplumun genel kurallarından, algısından bağımsız değildir. Yani toplumsal cinsiyet rolleri içinde bulunduğumuz toplumda ne ise her yerde yansıması görülür, az veya çok... Örneğin işini bağımsızca yürüten bir kadın avukatın hamilelik, doğum sürecinde işlerini nasıl idame ettireceğine dair bir güvencesi olmadığı için bir kadın avukat bunları da düşünerek bir kurumda çalışmayı, işçi avukatlığı yapmayı tercih etmek zorunda kalıyor. Çünkü o zaman iş kanununa tabi oluyor. Doğum izni, hamilelik sürecindeki izinlerini, süt izinlerini kullanabiliyor. Ama kendi ofisi olan bir kadın avukat bunlarla tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor. Yani serbest kadın avukatlar mesleklerini icra ederken ne kadar kolay yapabilir bunu bir erkeğe göre?

SANKİ KADIN AVUKATLAR BU İŞLERİ YAPAMAZMIŞ GİBİ...
Cinsel taciz, saldırı, güvencesizlik, esnek çalışma... Kadın avukatlar bunların dışında özel olarak nasıl sorunlar yaşıyorlar?
İş ilanlarında özellikle kadın avukatlar isteyen ya da istemeyen bürolar oluyor. Örneğin; “Şehir dışına gidebilecek ya da hacze çıkabilecek erkek avukat aranıyor” deniliyor. Sanki kadın avukatlar bunu yapamayacakmış gibi. Burada da toplumsal rollerine göre biçiyorlar görevi. Rol, model ve kalıpları kadın avukatlara da yüklemeye çalışıyorlar. Öte yandan taciz, mobbing çok sık karşılaşılan durumlar. İşsizlik en büyük sorunlardan biri. Adliyelerde sıkıntılar yaşıyoruz, cezaevindeki gardiyanların bize karşı tutum ve davranışları yine aynı pencereden oluyor. Hakimlerin, savcıların en basitinden bir savunma yaparken, kadın avukatın sözünü kesmeyi bir alışkanlık haline getirmeleri, bunu çok daha rahat yapıyor olabilmeleri göze çarpan sorunlar. Zaten iktidarın savunmaya, halkın hak arama özgürlüğüne, avukatlar üzerinden bir saldırma perspektifi var. Bir de kadınlara saldırısı var. Hem kadın hem de avukat olunca bu iki saldırıyı aynı anda göğüslemek zorunda kalıyoruz.
İlgili haberler
Kadın avukatlar yargıda cinsiyetçiliğe karşı ayakt...

Kadın Avukatlar, Çağlayan’dan yargıya seslendi: Şikayetlerin bekletilmesine, üstünün örtülmesine izi...

Kadın avukatlar yargıdaki cinsiyetçiliğe öfkeli!

Avukat Yelda Koçak ile yargıdaki cinsiyetçiliği, avukat kadınlarından yaşadıkları sorunları ve kadın...

Avukat Zeliha Şengöz: Toplumsal cinsiyet eşitliğin...

Antalya’daki kadına yönelik şiddet, çocuk istismarları ve cinsel saldırıları Antalya Barosu Kadın Ha...