Kadın işçiler 1 Mayıs’a: ‘Az ye, çok çalış’ düzenine karşı alanlardayız
Çocuklarının beslenme çantasına ne koyacaklarını hesap ederek yaşadıklarını anlatan işçiler, bu düzene karşı 1 Mayıs’ta alanlarda olacaklarını söylüyor.

“Gerçekten işçilere, kendi kendilerine kararlaştırdıkları bir anda, kitle halinde işi bırakmaktan daha fazla cesaret ve kendi gücüne güven duygusunu ne verebilirdi? Fabrikaların ve atölyelerin ebedi kölelerine, kendi öz birliklerini toplamaktan daha fazla ne cesaret verebilirdi?”

1 Mayıs’ın çıkış tarihine atıfta bulunan Rosa Luxemburg mücadelenin verdiği cesareti böyle tarif ediyordu…Tıpkı Rosa’nın sosyalizm mücadelesinde öncü olduğu gibi, 1 Mayıs’ı işçilerin mücadele günü yapan tarihte de Luxemburg gibi kadınların hayati rolü oldu. 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Federasyonu ABD’nin her yerinde 1 Mayıs’ı 8 saat iş günü için grev günü olarak ilan ettiğinde, çalışmaları büyük bir emekle işleyen İşçi Kadınlar Sendikasının kadın örgütçüleri de Chicago’daki tüm emekçi kadınlara çağrı yapıyordu. Grev arifesinde, yüzlerce kadın işçi sekiz saat iş günü ve eşit işe eşit ücret talebiyle Chicago sokaklarına döküldü. Her gün 16 saat pamuk ve iplik soluyarak ölümüne çalışan kadın işçiler ayrıca kadın oldukları için de hor görülüyordu. Dünyanın ilk 1 Mayıs’ını örgütleyen ve 1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan tarihteki kadın örgütçülerden, bugün 1 Mayıs alanlarını aynı talepler için dolduran kadın işçilerin, hâlâ eşit ücret mücadelesi devam ediyor, geçinebilmek için uzun saatler çalışıyor. Bugünün Tuzla’sında tekstil fabrikalarında çalışan kadın işçiler, 1 Mayıs’a ve 14 Mayıs seçimlerine giderken, omuzlarına boca edilen yüklere, baskılara, yoksulluğa, hor görülmeye karşı hakları için haykıracaklarını söyleyerek, mücadeleyi ilmek ilmek işleyeceklerini belirtiyor.

‘İKİ DİLİM EKMEĞİN HESABINI YAPIYORLAR’

Suna, 1 senedir 80 işçinin çalıştığı bir tekstil fabrikasında çalışıyor. Çok uzun saatlere düşük ücretlerle çalıştıklarını söyleyen Suna, sürekli üretim baskısının yanında işçilerin insanca bir ortamda dahi çalışmadıklarını söylüyor: “Asgari ücret alıyoruz. Aşırı yoğun çalışıyoruz. Sürekli üretim baskısı var. Fabrikanın çoğunluğu kadın. Çok ağır malzemeleri taşıyıp indirmek zorunda kalıyoruz. İş güvenliği uzmanı, ağır kaldırmayın diyor. Ama biz kaldırmayınca o işi yapan yok. Boyun ve kol ağrım çok fazla oluyor. Patron, müdüre, müdür ustabaşına, ustabaşı makineciye, makineci ortacıya sürekli baskı yapıyor. Fabrikaya sendika girmesin diye, iş yerinde göstermelik bir temsilcilik kurdular. Biz ek zam, geçinebilecek ücret istiyoruz. Bir kuru maaştan başka bir şey yok. Sadece yılbaşında kuru pasta, kola tek masrafları. Benim yoksulluğumu bir nebze de olsa azaltacak ücret istiyorum. Ben kızıma 40 liraya kalem alamıyorum, çünkü onu alsam iki gün beslenmesine hiçbir şey koyamam. Bu ince hesaplar hep biz kadınlara kalıyor. Biz aç kalmayalım diye bu kadar ince düşünürken, bizi yönetenler, patronlarımız da işçilerin boğazından daha ne kadar kısabilirim diye ince ince düşünüyorlar. Bizim fabrikada yemekte kişi başına iki ekmekten fazla almak yasak. Hiçbir talebimizde bizi karşısına almayan patron, fazla ekmek istiyoruz diye bizi toplayıp karşısına dizdi ve iki ekmeğin hesabını sordu. Daha önce tuvaletin klozet kapağını yaptırdığı için, bize ‘Daha ne istiyorsunuz size klozet kapağı bile yaptırdım’ demişti. Ya bu kadar mı insandan saymıyorsunuz bizi? Bize bir klozet kapağını bile çok görüyorlar.”

‘BANA UMUT OLUYOR’

Suna, 1 Mayıs’ın tüm bu ağır koşullar karşısında işçilerin gücünü göstermesi açısından cesaret vereceğini düşünüyor. 1 Mayıs’ta patronun kendilerini çalıştırıp çalıştırmayacağının henüz belli olmadığını söyleyen Suna, “Bu çalışma sistemi bizi o kadar baskılıyor ki, biz kendi bayramımız olduğunun bile farkında değiliz. O gün çalışsak yevmiyemizi alırız hesabındayız. Bu bizim örgütsüzlüğümüzden de kaynaklanıyor. Yoksa bu tüm dünyadan işçinin bayramı, bize has tek gün. Yoğunluktan, çalışmaktan, ezilmekten, yoksulluktan işçi 1 Mayıs’ta çalışmak zorunda kalıyor. Ben katıldığım 1 Mayıslarda hep güçlü hissettim. Tek olmadığımı gördüm. Tüm ağızlardan tek bir sesle aynı şeyi istediğimizi gördüm. Bu bana umudun da bitmediğini, bu umudun yeşermesi için güçlü olduğumuzu gösterdi. Bu 1 Mayıs seçim arifesinde olacak, rahatsız olduğumuz yönetim tarzına karşı da, az ye çok çalış sistemine karşı da alanlarda sesimizi yükseltmemiz gerektiğini düşünüyorum. 1 Mayıs’a, işçilerin birlik ve dayanışmayla katılabildiklerinde seçimlere de yön verebileceğine inanıyorum” diyor.

‘KIZIM DİYE DÜŞÜK ÜCRET VERİYORLAR’

17 yaşındaki Selda da 1 yıldır bir tekstil atölyesinde asgari ücretin altında çalışıyor. Fazla mesai ücretleri verilmiyor. Yaşından ve cinsiyetinden dolayı diğer işçilerle aynı işi yapmasına rağmen, sigortasız çalışıyor, daha düşük ücret aldığını söylüyor. Selda’nın ailesi, kız çocuğu olduğu için okumasına izin vermemiş. Üstüne aileyi bir tek geçindiren kendisi ve asgari ücret alan ablası. “Okulda olmam gerekirken atölyedeyim” diyor: “Ben ortacıyım. Sürekli hakarete uğruyorum. Sürekli bağırma çağırma. Ben ezilmek istemedim, o yüzden ben de sesimi çıkarıyorum, hakkımı savununca bana ‘Çok terbiyesizsin’ diyorlar. Bana ‘Kızsın, patrona çok ses çıkarma’ diyorlar. Kızım ama hakkımı da savunurum! Fazla mesai ücretimi, asgari ücret istediğim için bana bunları diyorlar. Ben bu dünyada hiçbir gelecek görmüyorum açıkçası. Sesimizi duyurmak istesek de sesimizin önüne geçiyorlar ve bu ses zirveye çıkmıyor. Bizim bu sesi zirveye çıkarmamız için gerçekten büyük bir çaba ve mücadeleye ihtiyacımız var. Ben 1 Mayıs’a katılacağım, o gün benim özgür hissettiğim bir gün. Patron, ‘Gelip çalışacaksınız 1 Mayıs’ta, fazla mesai ücreti de yok’ dedi. Tam da bu tavırlarına karşı o gün bizim patronlara ses çıkaracağımız bir gün. Ben hakkım olanı istiyorum.”

‘5 DAKİKALIK TUVALET SÜRESİ 3 DAKİKAYA DÜŞÜRÜLDÜ’
19 yaşındaki Nur 1 yıldır tekstil fabrikasında çalışıyor. “Okulda olmam gerektiği yerde ben de çalışıyorum” diyor, tıpkı Selda gibi. Aileyi geçindiren biri o da. Tekstil işçiliğinin çok zor olduğunu, patronların acımasız olduğunu anlatıyor: “Bizim fabrikada 200 işçiyiz ve fabrika gitgide büyüyor. Bir yandan sürekli işçi alınıyor, bununla beraber iş yoğunluğu ve baskılar da sürekli artıyor. Sürekli stres altındayız. 5 dakikalık tuvalet süremiz 3 dakikaya düşürüldü şimdi. Telefonları yasakladılar, burada çocuklu pek çok kadın var. Çocuklarından haber alamayacakları için itiraz ettiler bu yeni kurala. Ama telefonları dolaplara kaldırttı patron. Kadınların aklı evde, çocuklarında, çocukları bırakacak güvenli yerleri zaten yok. Endişe içinde çalışıyorlar. Erkek işçiler de var. Erkekler ile kadınlar arasında ayrımcılık var. Erkek işçiler kadın işçilerden daha yüksek ücret alıyor. Geçen yıl aynı sürede 3 tır çıkartırdık, bu yıl 12 tır çıkarıyoruz. Ücretlerimizde ise hiçbir değişim yok, asgari ücret! Yalnızca 750 liralık bir prim ücretimiz var. O da, bir gün işe gitmezsek o prim hakkını kaybediyorsun. Boşanan kadın çok iş yerimizde, tek başlarına çocuklarını büyütüyor, ev geçindiriyorlar. O 750 lira için, çok hasta olduklarında bile gelip çalışıyorlar mecburen. Çocuklarını bırakacak yer bulamadıkları için hafta sonu ek iş de yapamıyorlar ama evde sardığı sarmayı markete satanlar var. Kadınlar çok zorluk çekiyor. Hakaret de çok fazla…”
Nur bu esnada gelecek hayalinden bahsediyor. İşçilerin hikayelerini yazan bir kadın gazeteci gördüğü için heyecanlı olduğunu, kendisinin de okuyup gazeteci olmak ve kendi gibi işçilerin hikayelerini, yaşamlarını yazmak istediğini söylüyor.
‘SESİMİZİ HEP BİRLİKTE DUYURABİLİRİZ’
1 Mayıs’a katılacağını, katılmakla kalmayıp fabrikadaki işçi kadınları da 1 Mayıs’a gelmesi için örgütlemeye çalıştığını söylüyor. Ancak patronun iki katı fazla mesai ücreti vereceğini ve zorla işçileri mesaiye çağırdığını anlatıyor. Bu yüzden işçileri ikna etmekte çok zorlandığını ifade ediyor: “Sonuçta bizi fazla mesailerle çalışmaya mahkum eden de, yoksulluğa mahkum eden de patron. Biz fazla mesai yapınca bir lokma fazla yiyeceğiz belki ama yoksulluğumuz son bulmayacak. Oysa 1 Mayıs’ta birlik olur gücümüzü gösterirsek, bu gücü fabrikalara taşırsak fazla mesailere kalmadan geçinebileceğimiz ücretleri elde etmeye zorlayabiliriz patronları. Ben işçiyim, ne kadar zorlandığımı, stresten, sinirden ağladığımı, sürekli hakaret yediğimi biliyorum. Ben tek başıma sesimi duyuramam, hep birlikte sesimizi duyurmalı, birlikte bu sesi büyütmeliyiz. Patronların bu hakkımızı satın almasına izin vermeyelim.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
İşçi kadınlara 1 Mayıs çağrısı: Bir araya gelelim,...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan, 1 Mayıs öncesi Tuzla ve Pendik bölgesindeki iş...

Kadın sanatçılarla buluştuk: Tacize, cinsiyetçiliğ...

Kültür sanat alanında çalışan kadınlar etkinlikte buluştu. Sorunlarının taciz, cinsiyetçi iş bölümü...

Gülsuyu’nda kadınlar bir araya geldi: Daha güçlü 1...

Maltepe Gülsuyu’nda kadınlar 1 Mayıs'a giderken ofis çalışanı kadınların hem çalışma koşullarını hem...