İran’daki şer'i hukukuna bir bakış: ‘Kurallar yorum ürünü’
Şer’i hukukun resmi bir şekilde uygulandığı ve yerleştiği İran örneğini özellikle kadınlar açısından ne anlama geldiğini TOBB Üniversitesi Doktora Öğretim Üyesi Gülriz Şen ile konuştuk.

Dinin resmi kurumlara müdahale alanının genişletilmesi, özellikle kadınlar açısından “şeriat” endişesini körüklüyor. Bu müdahalelerin örnekleri içinde, geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca gerçekleştirilen, çeşitli devlet kurum ve STK temsilcilerinin kadınların toplumsal yaşantısı ve aileye dair İslam’ı temel alan yasa önerileri, iktidarın anayasa değişikliğine dair yürüttüğü tartışma, eğitimde ÇEDES gibi uygulamalar yer alıyor. İktidar tarafından kamusal hayatı düzenlemek için İslam’ın ön plana çıkartılması, Şer’i hukukun ne olduğu, bir devlette nasıl uygulandığının açıklanma ihtiyacını doğuruyor. Bunun üzerine Şer’i hukukun resmi bir şekilde uygulandığı ve yerleştiği İran örneğini özellikle kadınlar açısından ne anlama geldiğini TOBB Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doktora Öğretim Üyesi Gülriz Şen ile konuştuk.

İRAN’DA ŞER’İ HUKUK NASIL RESMİ HUKUK HALİNE GELDİ?

İran Şer’i hukunun sağlamlaştığı ve kurumsal bir şekilde uygulandığı bir ülke. İlk olarak İran'da İslam hukukunun resmi bir hukuk halini almasının hangi koşullarda gerçekleştiğini öğrenebilir miyiz?

İran’da 1979’da gerçekleşen devrim sonrasında Ayetullah Humeyni’nin velayet-i fakih doktrinini temel alan teokratik bir yönetim inşa edildi. İran devrimi, Şah rejimini devirmek için bir araya gelmiş çok sınıflı ve katmanlı geniş bir hareketti. Ancak devrimi takip eden ilk birkaç yıl içinde siyasete Humeyni ve yandaşlarının İran için çizdiği güzergâh hâkim oldu ve devrime katılan seküler muhalefet sindirildi. Devrim İran’da siyasi kurumları ve hukuki ilkeleri radikal bir şekilde dönüştürürken yeni bir İslam toplumu mühendisliğine girişti. Yeni rejimin ismi İran İslam Cumhuriyeti olurken yönetim, devrimin önderi haline gelen Humeyni’nin, “İmam Mehdi’nin yokluğunda yeryüzünde meşru siyasi otorite ve yönetim yalnızca din adamlarına aittir” ilkesine dayanan doktrini çerçevesinde şekillendi. Bu doktrin ve “rehberin” yetkileri yeni anayasanın bir hükmü oldu. Kısaca Şer’i hukukun resmi hukuk halini alması İran’da devrim ve sonrasında yaşanan sürecin ürünüdür.

Peki, İslam birden fazla mezhebi olan bir din. Şer’i hukukunun İran’da hangi mezhebe göre kurulduğu kim tarafından nasıl belirleniyor?

İran, Şiiliğin 12 İmam (İsna aşeriyye) dalını benimsemiş bir ülke; bir başka deyişle İran’ın resmi mezhebi Şiilik’in fırkalarından İmamiyye. İslam dininde Şii ve Sünni mezheplerinin dışında her mezhep içinde de farklı ayrışmalar mevcut. İran örneği üzerinden düşünüldüğünde Şer’i hukukun ilkelerinde Şii fıkhındaki tartışmalar önemli yer tutuyor. Elbette burada önemli olan başka bir husus ise tarihsel süreç içinde dinin siyasallaşması veya başka bir tabirle siyasi bir ideolojiye dönüşmesi ile kurumların ve kuralların oluşmasında sadece dini metinlerin değil, siyasi dengelerin imkân tanıdığı yorumların da etkili olduğu gerçeği. Örneğin Ayetullah Humeyni’nin devletin teokratik yapısını tayin eden doktrini, esasen Şii fıkhında toplumda yardıma ve bakıma muhtaç kesimlerin din adamlarının himaye ve gözetiminde olması gerekliliğine dayanırken, 1979 sonrasında bizzat devlet ve kurumlarını bu tabiiyete bağladı. İran’da Şii ulema içinden de bu doktrine karşı çıkanlar oldu.

Gülriz Şen

Farklı ülkeler açısından da kapitalizm geliştikçe yönetimin de buna göre şekil almak zorunda kaldığını görebiliyoruz. Görece “sabit” bir dini doktrini temel alan bir yasal düzen değişime nasıl ayak uyduruyor?

İran’da özellikle 1990’lardan itibaren başlayan neoliberalleşme serüveninin en belirgin özelliği işçi haklarını ve işçilerin örgütlülüğünü ciddi bir şekilde kısıtlaması. Güvencesiz çalışma, düşük ücretler ve ülkede kötü seyreden ekonomik durum nedeniyle işçi ve emekçilerin zaman zaman maaşlarını alamaması bu bağlamda mutlaka not edilmeli. Bu bakımdan İran’da bir yandan piyasa kuralları diğer yandan sistemin şer’i prensipleri işlemekte. İslami yasalar, rejimin niteliği ve bekası için mühimken, İran’ın küresel kapitalizme entegre olmaya çalışan bir devlet olarak kapitalizmin yasaları ile de bir uyum yakalamaya çalışması 1990’lardan itibaren gözlemlediğimiz bir süreç.

KADINLAR AYAKTA

Özellikle Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile İran’da yeniden ateşlenen bir kadın hareketi görüyoruz. Kadınlar dolaylı yoldan olsa da Şer’i hukuka karşı da bir isyan başlatıyor. Şer’i hukukun İran’daki kadınlar üzerinde nasıl bir etkisi oluyor?

Devrim sonrasında yeni rejimin 1967 tarihli Aileyi Koruma Kanununu iptal etmesi ile kadınlar, aile ve evlilik hayatında, Şah döneminde elde ettikleri hukuki kazanımlarını kaybetti. Kadınlar için evlilik yaşı 18’den 9’a düşürüldü, boşanma ve çocukların velayetini alma hakları ellerinden alındı. Bu durum, kadın mücadelesinin uzun uğraşları neticesinde 1990’ların sonunda yasal düzenlemeler ile kısmen düzeltildi. Evlilik yaşı, kadın hareketi açısından yeterli görülmese de 13’e yükseltildi. Kadınların boşanma davası açabilmeleri ve annelerin çocuklarının velayetini alabilmeleri sağlandı. Ancak kadınlar yeniden evlendiklerinde bu velayeti kaybetmektedir. Yine, evli kadınların eşlerinin yazılı izni olmadan pasaport edinmeleri ve İran dışına seyahat etmeleri yasaktır. Veraset prosedürü de kadınların aleyhine işlemektedir. Devrim sonrası kadınların hakimlik yapması yasaklanmış, ancak 1990’larda reformcu siyasetin çabaları ile savcı vekili olmalarına ve aileyle ilgili davalarda danışmanlık yapmalarına ancak imkân tanınmıştır. Pratikte, kentli ve eğitimli nüfus içinde çok eşlilik pratiği, evlilik yaşı, boşanma ve vesayet uygulamaları kanundan farklılaşsa da şer’i hükümler ceza kanunu, medeni haklar gibi alanların sınırlarını çiziyor.

Mahsa Amini protestoları ile sıkça tartışılan, vatandaşı olmasa da İran topraklarında bulunan kadınların kamusal hayatta zorunlu örtünmesini dayatan “Hicab kanunu” da yine devrim sonrasında yürürlüğe girdi ve kadınların büyük protestolarıyla karşılaştı. Bu yasa ile kadınlar İslami bir toplum yaratma hedefinin vitrinine kondu, rejimin İslami niteliğiyle örtünme pratiği iç içe geçti. Mahsa Amini protestolarının birinci yılı dolarken, Cumhurbaşkanı Reisi yönetiminin parlamentoya sunduğu ve üç yıl deneme süresi ile kabul edilen “İffet ve Başörtüsü Kültürünü Destekleme Tasarısı”, zorunlu tesettüre karşı çıkan kadınlara ağırlaştırılmış para ve hapis cezası getirmekte. Aynı zamanda yeni kanun hicab karşıtı harekete destek veren iş yerlerine, kurum ve kuruluşlarına da cezai işlem uygulanmasını karara bağladı. 

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Antep’teki aile çalıştayında skandal öneriler: Kad...

Antep’te gerçekleşen aile çalıştayındandan kadınların kazanılmış tüm haklarını tasfiye edecek öneril...

81 ilde aile çalıştayları gerçekleştiriliyor ama n...

Hukuki düzenlemelerin doğrudan muhataplarından olan barolar Aile Bakanlığının düzenlediği çalıştayla...