Depremzede mülteci kadınlar anlatıyor: ‘Yan yana durabilirdik, yine ayrıştırdılar’
İstanbul'un İkitelli mahallesinde depremzede mülteci kadınları ziyaret ettik. Kadınlar “deprem, savaşı hatırlattı” diyor, ırkçılığa karşı “Keşke yan yana durabilseydik” arzusu taşıyor.

Daha geçtiğimiz aylarda harıl harıl tartışılan mülteci-göçmen meselesi hem siyasetçiler arasında hem halk nezdinde farklı yankılar uyandırdı. Mülteciler siyasi tartışmaların en kolay hedefi haline geldi, suçlamaların merkezine oturtuldu. Maraş merkezli depremlerin ardından Türkiye’nin en yüksek mülteci nüfusuna sahip illeri büyük bir yıkım yaşadı. Günlerce yardım bekleyen, dışarıda soğukta bekleyen, aç ve susuz kalan yurttaşlar çok zor günler geçirdi, geçiriyor. Yine nefret söylemlerinin, tedbirsizliğin ve yetişmeyen yardımların sorumlusu mülteciler olarak gösterildi. Yine kenara koyulması en kolay olanlar kaderine terk edildi. Depremden sonra evi, barkı yıkılmış Antep’ten hayatta kalabilmek için akrabasına sığınmış aileleri ziyaret ediyoruz.

‘DÜNYA DURMUŞ GİBİYDİ’

Kız Kardeşlik Köprüsü çalışmamızı yürüttüğümüz yerlerden biri de İstanbul’un İkitelli mahallesi. İşçi ve emekçilerin yoğun yaşadığı İkitelli’de bodrum katta bir eve misafir oluyoruz. Safiye Suriye’den göç etmiş Türkmen mültecilerden biri. Küçücük salonunu depremzedeler için açan Safiye, sobaya kömürü henüz atmış. Eşi ayakkabı işçisi. Üç çocuğu var. Ellerimizde kadınların dayanışma için topladığı poşetlerle eve giriyoruz. Neşat, Riyaz ve Esma kapıda karşılıyor bizi. Safiye tanıtıyor kadınları. Sohbet etmeye başlıyoruz kadınlarla. Neşe 35 yaşında 5 çocuğu var. 11 yıldır Suriye’den iltica etmiş, Antep’te yaşıyor. Başlıyor anlatmaya: “Deprem gününü sürekli yaşıyor gibiyim. Sadece sallanmadık, gelen seslerle yıkıldık. Savaşı hatırladım. Bizim ev yıkılmadı ama çatısı yarıldı. Her yer çatlak doluydu. Yıkılan binalar çoktu etrafta. Depremden sonra hemen çıktık. Hava çok soğuktu, dünya durmuş gibiydi. İlk gün hepimiz sokaktaydık. Gelen giden de yoktu. İkinci gün bazı ekipler gördük yardıma gelen. Çadır istedik, sıraya yazın isminizi dediler. Yazdırdık ama o gün hiç dönüş olmadı. Çocuklar soğuktan donmak üzereydi. Hasta olmuştu bazıları. Eşim ve iki kardeşi mecbur araba kiraladılar. Her gün farklı yerlere gidip çadır başvurusu yapıyorduk ama kimse dönüyordu, aramıyordu. Mecbur arabada kalıyorduk.”

Safiye depremin ilk gününden sonra akrabaların onun evine gelip barındığını ama sonra Antep’e geri döndüğünü anlatıyor: “Geçen yine akrabalarımız buradaydı. Evde 10 çocuk, bir de bizler. Barınmak çok zor hele İstanbul’da. İş yok, güç yok gelen geri dönmek istedi. Evleri yıkılmıştı ama en azından bildiğimiz yer deyip döndüler. Kendi imkanlarıyla, borç harç çadır alıp geri gittiler barınsınlar diye. Erkeklerin çoğu zaten Antep’te kaldı. Kadınlar da bir süre sonra barınma sorunu, kaygı, korku yüzünden geri döndü.”

‘YARI YIKIK EVDE BİZ KADINLAR YEMEK PİŞİRİYORDUK’

“Çadır almadanız ama diğer yardımlar açısından durum neydi? Size yardım geliyor muydu?” diye soruyorum. Esma 20 yaşında tek çocuğu var. 17 yaşında evlenmiş. Esma da sohbete dahil oluyor: “Diğer yardımlar açısından geliyordu az buz da olsa. Yalan diyemem ama yine biz kendi imkanlarımızı zorluyorduk. Bizim ev az önce Neşe’nin de dediği gibi yıkılmadı ama çatısı yarıldı. Biz mecbur eve girip çocuklara, eşlerimize tüpte yemek yapıyorduk. Korkuyu anlatamam. Mecburduk çocukları doyurmaya. Biz kadınlar giriyorduk evlere. Erkekler araba da bekliyordu. Bir kere gecenin 3’ünde neşe ile çocuklara süt ısıtmaya çıktık. Neşeye, ‘deprem olsa, ev yıkılacak. Biz öleceğiz ama kimsenin haberi olmayacak’ dedim. Gerçekten de öyle. Savaşta da öyleydi. Ben 3 yıl oldu Türkiye’ye geleli. Evlenip geldim. Yoksa Suriye de kalmaya devam ediyordum. Hani bize ‘geri dönsünler’ diyor ya bazıları. Ben savaşı yaşadım. Bombalar dinince yine sığınaktan çıkıp yemek yapan, bez değiştiren kadınlardı. Bizler kendi canımızdan hiçbir zaman korkmadık ki. Bizim korkumuz çocuklar oldu, sevdiklerimiz oldu.”

‘NE YAŞADIYSAK BİRLİKTE YAŞADIK’

Riyaz gittiğimizden beri çok sesiz ama Esma konuştukça teyit ediyor söylediklerini kafa sallayarak. Esma’nın gözleri dolunca sohbete dahil oluyor Riyaz. Hayatın zorlukları henüz 23 yaşındayken onu çok yıpratmış. Onun da tek çocuğu var: “Esat karşısındaki bölgelerde iş yok, güç yok. Yoksulluk var. Ölüm var. Savaş bitmedi, devam ediyor. Bomba yağmıyor ama savaş sürüyor. Deprem bize yine savaşı hatırlattı. Bende 4 yıl oldu Türkiye’ye geleli. Biz kimseye asla ne karıştık ne üzdük. Üçümüzün de eşi fabrika işçisi. Bir halı fabrikasında çalışıyorlar. Az, çok geçiniyoruz. Kızılay’dan sadece çocuk için 150 TL alıyorduk. O da koruma kartımız olduğu için. Kimseden en ufak bir şey istemedik. Kimseden. Hep iyi olmaya çalıştık. Tabii bizim de kötü insanımız var. Her yerde olduğu gibi. Ama bizler kötü olmadık. Ben geldiğimden bu yana sürekli ırkçılığa maruz kalıyorum. Sokakta, pazarda, minibüste. Kendime kızıyorum dönüp ‘ben size ne yaptım’ diye bir kere demedim. Deprem oldu biz korkmadık mı? Bizim evimiz oturulmaz hale gelmedi mi? Aynısını yaşadık. Çadır bile alamadık. 15 gün geçti alamadık. Biz 16’ncı günde artık arabada kalamayınca geldik İstanbul’a. Ne ayrıcalığımız oldu bizim? Keşke hep beraber yaşaya bilseydik. Yargılamasaydık birbirimizi tanımadan.”

‘NE GÜZEL OLURDU YAN YANA DURMAMIZ’

Neşe ilaç istiyor Safiye’den. Utana sıkıla bana bakıp kısık sesle “çok erken hasta oldum” diyor karnını tutarak. Kadınların korkudan peş peşe regl olduğunu anlatıyor Neşe: “Hepimiz peş peşe hasta olduk. Bu benim bu ay ikinci. İç çamaşırı yok. Ped yok. Çok zor geçiyordu. Bunlar bir yana çoğumuz istemsizce idrar kaçırmaya başladık. Utanıyorum ama bende yaşadım. Bir yetişkin insan idrarını nasıl tutamaz ya. Ama ilk günler tutamıyordum. Yemek yapmak için her eve girdiğimizde işimiz bitince aynısı oluyordu. Su yoktu. Çok zordu çok. Her şey özellikle su fiyatı iki katına çıkmıştı. Ama mecburduk alıyorduk. Eşlerimizi sabahları yardım dağıtımına destek oluyordu. Bazı akrabalarımızdan da arama kurtarma da destek veriyordu. Biz alamadığımız çadırlara ekmek yardımı dağıtıyorduk. Bu zor zamanlar da ne kadar yan yana durmamız güzel olurdu. Ama olmadı. Yine ayrıştılar bizi. Yine kin arttı aramızda.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Bayraklı Ekmek ve Gül okurları ‘Deprem, Demokrasi...

Ekmek ve Gül okurları 'Afetlerin felakete dönüşmemesi nasıl mümkün olur? Bu enkazı nasıl kaldıracağı...

Ekmek ve Gül Grupları, kadın dernekleri olarak ‘Kı...

Tüm kadınları kız kardeşlik köprüsüne katılmaya, hayatı hep birlikte yeniden kurmaya çağırıyoruz…

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği: Yeni doğan kolil...

Esenyalı'da kadınlar Kız Kardeşlik Köprüsü'nü büyütüyor, depremzede bebekler için yeni doğan koliler...