Çöp evde bulunan çocuğun yaşadıklarından kim sorumlu?: Devlet çocuğu görmezden geldi, bu değişmeli
Çöp evde bulunan 9 yaşındaki Cem, neden bunları yaşadı? Ne yapılsaydı bunları yaşamazdı? FİSA Çocuk Hakları Merkezinden Ezgi Koman ve Hümanist Büro’dan Seda Akço yanıtlıyor…

Tüm ülke, Bursa’da bir çöp evde tesadüfen bulunan 9 yaşındaki çocuğun yaşadıklarını konuşuyor. Çocuğun yaşadıklarının sorumlusunun kim olduğu tartışılıyor. Çocuğu annesinden kaçırdığı iddia edilen teyze, çocuğun akıbetini yeterince takip etmediği söylenen anne, baş sorumlular olarak hedefe kondu. Ancak, 9 yaşındaki bir çocuğun bu yaşadıklarında tek suçlu annesi ve teyzesi mi? Uzmanların cevabı, kesinlikle hayır!

Bursa’da kirasını ödemediği için hakkında dava açılan Kamuran Pınar A.’nın evine tahliye için giden ekipler, bu çöp evdeki kapısı kilitli bir odada, uzun süredir bakımsız olduğu bariz olan 9 yaşındaki çocukla karşılaştılar. Çocuğun evi tahliye edilen Kamuran Pınar A.’nın yeğeni olduğu belirlenmiş, savcılık kararıyla annesine teslim edilmiş, kamuoyunda artan tepkiler sonucu annesinden alınıp devlet korumasına verilmişti. Annesi, çocuğu 19 aylıkken şiddet nedeniyle boşandığını, çalışmak için Antalya’ya giderken çocuğu anneannesine bıraktığını, anneannesinin bakımı altındayken çocukla görüştüğünü, anneannenin vefatının ardından çocuğun akıl sağlığı yerinde olmayan teyzesi tarafından kaçırıldığını, çocuğunun bulunması için gerekli tüm başvuruları yaptığını ama bir sonuç alamadığını ifade etti. Teyze ise ifadesinde annenin çocukla ilgilenmediği için kendi bakımı altında olduğunu, kötü muamele göstermediğini söyledi.

Yaşananlara ilişkin ayrıntılara her gün yenisi ekleniyor. Ancak asıl soru halen ortada duruyor. 9 yaşındaki Cem, neden bunları yaşadı? Ne yapılsaydı bunları yaşamazdı? İhmal, istismar, şiddet, yoksulluk, açlık ve bakımsızlık yüzünden büyük acılar yaşamak zorunda kalan milyonlarca çocuk nasıl korunabilir? Devlet çocukları korumak için ne gibi yükümlülüklere sahip? Bu yükümlülükleri neden yerine getirmiyor? Ne yapılmalı?

FİSA Çocuk Hakları Merkezinden Ezgi Koman ve çocuk hakları alanında çalışan Hümanist Büro’dan Seda Akço çocuk koruma mekanizmasındaki eksikleri, yapılması gerekenleri ve talep etmemiz gerekenleri anlatıyor...

FİSA ÇOCUK HAKLARI MERKEZİNDEN EZGİ KOMAN: 
BU OLAY, ÇOCUK KORUMA SİSTEMİNİN YETERSİZLİĞİNİN ÖRNEĞİ

“Çocuğun yaşadıklarını bu şekilde tesadüfen öğrenmemiz devletin bu çocuğu görmezden geldiğini gösteriyor. Bu çocuk 9 yaşında ve bu zamana kadar devletin pek çok hizmet sisteminin içinde yer alması ve bu yaşadıklarının açığa çıkması gerekiyordu. Annenin bir şiddet hikayesinin olması, bize bir kere daha ev içi şiddetin, kadına yönelik şiddetin etkisinin sadece kadınlar üzerinde değil, çocuklar üzerinde de ağır olduğunu gösteriyor. Kamusal alanda istediği kadar anne ve teyze canavarlaştırılsın, ki belli ki birtakım ruh sağlığı sorunları var, sorumlu daha fazla. Bir kere çocuk hakları sözleşmesi nedeniyle devletin bu tür durumlarda müdahil olması, ebeveynlerin, çocukların bakımından sorumlu olan kişilerin bu sorumluluklarını yerine getirmesi için pek çok önlem alması gerekiyordu. Görüyoruz ki bu görevini de yerine getirmemiş. Çocuk 9 yaşında; bir kimliği var mı, eğitim sistemine hiç mi kayıt olmadı, neden kayıt olmadı, varsa neden kaydı takip edilmedi? Sistemin çocuğun peşine düşmesi gerekiyordu. Muhtarından okuluna, aile sağlığı merkezinden sosyal hizmet uzmanlarına kadar pek çok boşluk var. Hem devlet mekanizmaları işlememiş hem de etraftaki yakın çevredeki insanlar da bildirim yükümlülüğü açısından sorumluluklarını yerine getirmemiş, çünkü insanlar da nereye başvurabileceklerini, ne yapabileceklerini yeteri kadar bilmiyor.

NASIL BİR SİSTEM İŞLETİLMELİYDİ?

Kadına yönelik şiddette, ev içi şiddette çocukların bundan ne kadar etkilendiği konusunda devletin bir takip sistemine sahip olması, şiddet sürecinden çocuğun nasıl etkilendiği konusunda izleme yapması, ihtiyaca göre çocuk için birtakım tedbirler alması gerekiyor. Çocuk Koruma Kanunu’na göre de bakım tedbirinden, ebeveynlere danışmanlığa, ekonomik tedbirlerden sosyopsikolojik tedbirlere kadar geniş kapsamlı tedbirleri, çocuğun ve ebeveynin ihtiyaçlarını gözeterek, çocuğun yüksek yararını merkeze alarak tedbirler alması gerekiyor. Çocuk Koruma Kanunu’nu işletiyor olsaydı, şu anda böyle bir şeyle karşı karşıya kalmazdık. Görüyoruz ki bunu da yapmamış durumda devlet.

AİLE BAKANLIĞI GÖREV SAVIYOR
Koruma sistemi işlemiyor ama var olan sistemin de yaklaşımı olay gerçekleştikten sonraya odaklanan, önleyici tedbirleri, risk altındaki çocuklara ilişkin geniş politikaları geliştirmeyen bir yaklaşım. Aile Bakanlığının açıklaması da hükümetin yine bir kez daha, önlemediği, önleyici hiçbir politika işletmediği, sorumluluğunu yerine getirmediği bir olayı “takip etmekle sınırlı” kaldığını gösteriyor. Çocukları izlemenin, riski önlemenin, hak temelli bir çocuk politikasının gereğini yerine getirmeyip, olay kamuoyunda bir infial yarattığı zaman konuya müdahil oluyor.
Türkiye’de çok açık bir şekilde çocuk koruma sisteminin yeniden tartışılması, bu sistemin en temel dayanağını oluşturan çocuk koruma kanununun sadece olay gerçekleştikten sonra değil, önleyici bir mekanizmaya da sahip olacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor.
ŞİMDİ NE OLACAK, ÇOCUK İÇİN NE YAPILMALI?

Öncelikle devlet çocuğun sağlığına kavuşması, travmalarının iyileştirilmesi için destek hizmetleri, eğitim hakkına ilişkin yaşadığı kayıpların telafi edilmesi, güvenli bir ortamda büyüme olanaklarının sağlanması gibi çocuğa psikososyal destekleri acilen sunmalı. Ama bu yetmez, çocuğun etrafındaki diğer mekanizmaları da -akrabalar, anne vs- de güçlendirmesi gerekir. Çünkü çocuğu her şeyden koparıp tekil olarak güçlendirme çabası sonraki süreçlerde yeterli olmuyor. Çocukla sonrasında bağ kuracak aile üyelerinin, kendi doğal çevresinde yer alan kişilerin de tüm tedavi ve bakım hizmetlerinden yararlandırılarak güçlendirilmesi gerekiyor.

KAMU GÖREVLİLERİ DE SORUŞTURULMALI

Bu olay failsiz değil. Birtakım kamu görevlileri görevlerini yerine getirmemişler. Bunu kimse denetlememiş. Görevini yerine getirmeyen de onu denetlemeyen de soruşturulmalı, bu olay, benzer risklerle karşı karşıya kalan çocukların benzer şeylerle karşı karşıya gelmemesi için de öğretici, değiştirici bir biçimde ele alınmalı.

Ama en önemlisi, 100 yaşında bir cumhuriyetin çocuklara reva gördüğü muamelenin bu olmaması için çok kapsamlı bir kamusal tartışmaya ihtiyacımız var. Başta çocuk koruma sistemi olmak üzere bu ülkenin çocuk politikasının açık, etkin, tüm çocuklar için uygulanabilir bir hale getirilmesi için bu kamusal tartışma çok önemli. Çünkü bir de haberdar olamadığımız, bu olaydaki gibi ortaya çıkamayan çocuklar var, her birinin hayatını koruma yükümlülüğü var devletin.”

HÜMANİST BÜRO’DAN AV. SEDA AKÇO: HEPİMİZİN ÇOCUKLARIN KORUNMASI İÇİN TALEPTE BULUNMAMIZ GEREKİYOR
“Bu olay, bir erken uyarı sistemine sahip olmamamızın vahim sonucunu ortaya koyan bir örnek. Eğer iyi çalışan bir erken uyarı sistemimiz olsaydı, bu çocuk tesadüfe kalmadan bulunurdu. Erken uyarı sistemi, bir çocuğun gelişimini anne babaya terk etmeden, devletin ve toplumun eşlik ettiği bir biçimde takip edip desteklemektir. Çocuk Hakları Sözleşmesi 18. maddesi diyor ki ‘Anne baba bakım gözetim yetiştirme ile sorumlu ama devlet de anne babayı sorumluluklarını yerine getirebilmesi için desteklemekle yükümlü. Ama eğer anne baba bunu yerine getirmiyor ise aynı zamanda da bundan çocuğun zarar görmesini engelleyecek tedbirleri almakla yükümlü.’ Bu olayda bakım verenlerin bir bakım kapasitesi yetersizliği var. Çocuk Hakları Sözleşmesi ‘Böyle bir yetersizlik durumunu hemen çocuk zarar görmeden fark etmeli ve müdahale etmelisin’ diyor devlete. Bu nasıl olacak? Eğer bir model olmazsa insanların kafasında şöyle bir soru oluyor; ne olacak yani her anne babanın ne yaptığını devlet nereden bilecek, tepesine birini mi dikecek? Hayır böyle değil, çocukların toplum içerisinde alacakları hizmetler, çocuğun gelişimini takip edecek yerler var.
2-6 YAŞ ARASINDA TAKİP EKSİK

Örneğin; çocuğun doğduktan sonra ilk düzenli alması gereken hizmet, sağlık hizmeti. Takibi yapan sağlık hizmetleri içerisindeki kişilerin riski erken fark edip sorumlu mekanizmaları devreye sokması gerekiyor. Ülkemizde 0-2 yaş arasında zorunlu takip söz konusu ama 2 yaştan sonra çocuk ancak hastaneye götürülürse sağlık hizmetine erişiyor. 2 yaş ile öğrenim çağı arasındaki boşluğu kapatmamız lazım. Ayrıca aile sağlık hizmetleri içinde aile hekimlerinin dışında da sosyal hizmet uzmanlarının da yer alması, riski fark edince hemen devreye girebilecek bir sosyal hizmet sistemi olmalı.

OKUL ÇOCUĞU KORUMALI

Çocuk okul başladıktan sonra da öğretmenin ve okul yöneticilerinin çocuğu takip etmesi gerekir. Çocuğun okula gitmediği durumda ne olduğunun ilk peşine düşmesi gereken okul idaresidir. Bu Milli Eğitim mevzuatında da olan bir sorumluluk. Ancak pandemi süreci de bunu çok etkiledi. Bizim pandemi döneminde “Okul çocuğu korur” diye bir kampanyamız vardı. Yaşanan bu örnek bu kampanyanın da ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Öğrencinin devamsızlık sebebinin araştırılması ve o sebebin ortadan kaldırılması için gereken tedbirin alınması, bunun bir modele bağlanması gerekiyor. Bu olayda bunun yapılmadığını görüyoruz.

Çocuklar için etkin bir erken uyarı sisteminin kurulması için öncelikle böyle bir olay ortaya çıktığı zaman eksiklikleri tespit edip giderecek bir yaklaşım olmalı. Bu çocuk nasıl oldu da sistemin dışında kaldı, bunun sorumlusunun bulunması gerekir.

ÇOCUK KORUMA KANUNU NEDEN YETERSİZ?
Herhangi bir yasanın etkin haline getirilmesi için öncelikle toplumsal bir talep oluşması gerekir. Öncelikle var olan Çocuk Koruma Kanunu’nun koruma kısmı eksik. Yargılama konusunda düzenlemeler var, ayrıca bağlı kanunlarla ilişkileri de var kanunun; örneğin Sosyal Hizmetler Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Milli Eğitim Kanunu. Bunların derli toplu bir biçimde, erken uyarı sistemini ve erken müdahaleyi olacaklı kılacak bir perspektifle ele alınmasına ihtiyaç var. Toplum, çocukların korunması açısından toplumsal bir talep oluşturacak bir algıya sahip olmadığı sürece de bu perspektif, böyle bir yaklaşım söz konusu olmaz. Bu olay gibi örnekler ortaya çıkınca herkes filin bacağını tutar gibi tarif ediyor meseleyi. Oysa çocukların korunması, risklerin önlenmesi ve riskler ortaya çıktıktan sonra müdahalelerin gerçekleşebilmesi için bütünlüklü yaklaşıma, bütünlüklü taleplere ihtiyaç var.
MEDYA CEZADAN ÇOK ÖNLEYİCİ SİSTEME ODAKLANMALI

Medyanın bu konuda tutumu çok önemli. Bu tür vakalarda yanlış yönlendirmeye neden olacak biçimde konuyu ele alıyor. Bu tür sorunların cezalandırma ile çözüleceğini düşündürecek yayınlar yapılıyor. Tabi ki olayın failleri cezalandırılmalı. Ama var olan sorunlar suç işleyen bir tek kişinin cezalandırılması ile giderilemez. Önleyici bir sistem kurulması gerektiği, bunun mümkün ve zorunlu olduğunu topluma anlatması gerekir.

Medyada ayrıca olayın nedenlerine ve sonuçlarına ilişkin de doğru sorular sorulmalı. Bu olayda örneğin; hangi kurumlar sorumlu, hangi kurumun hangi faaliyetinde eksiklik var, ne yapılması gerekiyordu, önlemek için nasıl bir mekanizma kurulması lazım? Oysa medya daha çok bir fail bulunmasına, ona ne kadar ceza verildiğine yönlendiriyor daha çok algıyı.

TOPLUMUN ÖNLEM İÇİN TALEP OLUŞTURMA SORUMLULUĞU VAR

Bizim de toplum olarak olay olduktan sonra ona nasıl müdahale edildiği kadar, o olayın yaşanmaması için, önlenmesi için neler yapılması gerektiğine odaklanmamız lazım. Bunun talep edilmesi lazım. Şu an herkes bu olayı konuşuyor; ama iki gün sonra unutulmaması lazım. Bu tip vakalar tükeninceye kadar konuşuluyor, medyada bir tüketim malzemesi oluyor. Bizim de toplum olarak bu yaşananları unutmadan sistemli olarak gündemde tutma sorumluluğumuz var.

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Çaresi olmayan kadınlar bebeklerini terk ediyor me...

Sığınma evinde kalırken bebeğini dünyaya getiren 20 yaşındaki E.S. çaresizlik sebebiyle bebeğini sok...

Çocukların temel ihtiyaçları koşulsuz devlet taraf...

Çocukların temel besin ihtiyaçları ve bez gibi diğer temel ihtiyaçları devlet tarafından ücretsiz ol...

5 MADDEDE SAYIYORUZ: Çocuk istismarında gerçek önl...

Çocuklara cinsel istismar gündem olduğunda hissettiğimiz duyguların başında öfke ve çaresizlik geliy...