Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak…
Birbirimize sahip çıkmamızı gerektiren çok şey var, bazen insan hangi birine yetişeceğine şaşırıyor evet. Ama hep bir ucu diğerine bağlanan bir ipi çektiğimizi de unutturmuyor bu durum.

Cezaevlerinde durum korkunç. Uzun tutukluluk süreleri, adaletsiz hükümler, mahpuslara yönelik fiziki saldırılar, tehdit, darp, çıplak arama, baskın hücre aramaları yoluyla işkence ve kötü muamele, sağlık ve tedavi hakkı alanındaki ihlaller, yayınlara, kitap ve mektuplara getirilen keyfi yasaklar, sohbet ve spor haklarının kullandırılmaması, havalandırma hakkının kısıtlanması, ortak etkinliklerin tümüyle yasaklanması, açık görüşlerin engellenmesi, telefon görüşmelerinin kısıtlanması, kötü yemekler, anneleriyle birlikte kalan çocukların mamaya, beze bile ulaşamaması, hukuka ve insan haklarına aykırı uygulamalarla tahliye zamanı gelen mahpusların infazının yakılması, mahpuslara düşmanca davranış… Ve Garibe Gezer örneğinde gördüğümüz gibi cinsel saldırı, intihara zorlama…

Cezaevleri her türlü denetimden uzak, insanlığın ayaklar altına alındığı bir tecrit mekanına dönüştü.

Geçtiğimiz hafta Gültan Kışanak’ın bir röportajı yayımlandı Çatlak Zemin’de.  “Dışarının içeriye göz kulak olması gerekiyor” diyor. Çünkü “içeride” gözlerin, kulakların, ellerin ve ağzın ağır bir yoksun bırakma tutumuyla bağlandığı, içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye bir tek bilgi kırıntısının bile ulaşmaması için çok özel bir politika uygulanıyor. Kışanak, örneklerini veriyor bu uygulamaların.

Öncesi de var ama özellikle 2015 yılından beri AKP iktidarının iyice siyasallaştırdığı mahkemelerin yürüttüğü hukuksuz yargılamalar ve haksız hükümler aracılığıyla doldurduğu cezaevleri; siyaset yapan, konuşan, hak savunan, mücadele eden kadınlara yönelik özel bir “dil koparma” politikasının uygulandığı alanlar oldu.

Gültan Kışanak da dikkat çekiyor son yıllarda cezaevlerindeki siyasi mahpus profilinin epeyce değiştiğine. “Toplumsal mücadelenin kendisi suç gibi görüldüğü için, toplumun tüm kesimlerinden kadınlar tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Çocuk, yaşlı, genç, kentli, köylü, anne demeden kadınlar sudan bahanelerle tutuklanıyor, ağır cezalara çarptırılıyor. Yüzlerce kadın F tipi cezaevlerinde hücrelerde tutuluyor. Katı tecrit kuralları uygulanıyor, F tipi cezaevindeki kadınların birbirleri ile dayanışmasını da engelliyor” diyor. Cezaevindeki kadınların özel bir güçsüzleştirme, tümüyle desteksiz ve dayanışmasız bırakma politikasıyla yalnızlaştırıldığına, ülke genelinde olduğu gibi cezaevlerinde de iktidara bağlı, siyasallaşmış, keyfi yönetimin öncelikle kadınları hedef aldığına vurgu yapıyor.

Bu tablonun en sarih örneği ise Aysel Tuğluk’a yaşatılanlar.

Aysel Tuğluk, 2016’da HDP Eş Genel Başkan Yardımcısıyken, DTK Eş Başkanlığı döneminde yaptığı açıklamalar ve faaliyetleri nedeniyle suçlanıp tutuklanmış, 2018’de “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 10 yıl hapse mahkûm edilmişti. Sonra 6-8 Ekim Kobani eylemlerine ilişkin süren davada bir tutuklama kararı daha verildi. 2017’de annesi Hatun Tuğluk’u kaybetmiş, cezaevinden izinli çıkarak gittiği cenazenin defnedilmesinden kısa bir süre sonra mezara saldıran güruhun önü bile isteye alınmadığı için, toprak açılarak cenaze mezardan çıkarılmak zorunda kalmış, başka bir yere defnedilmişti. Cenazeye saldıranlardan birinin emniyette İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile fotoğrafı ortaya çıkmıştı. Aysel Tuğluk’un durumunu dile getiren herkes bu insanlıkdışı saldırıların onu çok etkilediğini söylüyor.

Annesinin ölümünden sonra hafıza kaybı yaşamaya başlayan Aysel Tuğluk için Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı demans teşhisi koyup, “cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımın yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, yaşamını bir başkasının yardımı olmaksızın tek başına sürdürmesinin mümkün olmadığı, cezasının infazının ertelenmesi gerektiği”ni bilimsel bir raporla sunmuştu. Daha önce de pek çok bilimdışı, etik dışı kararda imzası olan İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu “cezaevinde kalabilir” raporu verdi, mahkeme de bu raporu dikkate aldı. Şimdi Kandıra Cezaevindeki siyasi kadın mahpuslar ellerinden geldiğince Aysel Tuğluk’un hafızasını diri tutmak ve sağlığını korumak için mücadele ettiklerini anlatıyorlar. “Dışarıdaki” kadınlar da Aysel Tuğluk’a Özgürlük İçin 1000 Kadın gibi kampanyalarla yaşanan sürecin haksızlığına dikkat çekip, pek çok ilde ve hatta yurt dışında yaşananları kamuoyuyla paylaşmak için çabalıyor, sorumluları göreve çağırıyor.

Her gün geç kalınmış bir gün. “Demansın son aşaması, yutkunmayı, yatakta dönmeyi dahi unutma noktasına geliyor. Artık yaşamsal hiçbir fonksiyonu kalmıyor. Bizim henüz ileri aşamalara geçmeden Aysel’in cezaevinden çıkarılması konusundaki talebimizin, ısrarımızın nedeni bir yaşamı kurtarmak.” Daha fazla geç kalmak demek, Aysel Tuğluk’u ve onun şahsında tüm siyasi mahpus kadınları bile isteye yok etmek demek.

Birbirimize sahip çıkmamızı gerektiren çok şey var, bazen insan hangi birine yetişeceğine şaşırıyor evet. Ama hep bir ucu diğerine bağlanan bir ipi çektiğimizi de unutturmuyor bu durum. Çok önemli bulduğum ve kadın hareketi içinde çeşitli platformlarda, ortak hareket alanlarında bizim de defaatle dile getirdiğimiz bir cümlesi var Kışanak’ın “Farklılıklarımızla birlikte, öncelik sıralamasında ‘ortak mücadele’ ilkesini birinci sıraya alırsak, daha güçlü bir kadın mücadelesi açığa çıkartabiliriz. Kadın hakları açısından ülkenin tehlikeli bir viraja girdiğini bilerek hareket etmemiz gerekiyor.” 8 Mart geliyor, bakalım “ortak mücadele” ilkesi ne kadar birinci sıraya alınabilecek, ipi birlikte ne kadar tutabileceğiz…

Bu yazıyı cezaevindekiler okuyamayacak. Çünkü cezaevlerinde Basın İlan Kurumundan ilan alamayan yayınların tümü yasaklandı, artık cezaevlerine hiçbir muhalif gazete ve dergi giremiyor. Evrensel de onlardan biri. İşte bu da sesimizi sözümüzü kesmek isteyenlerin marifetlerinin bir yönü. İpin bir başka ucu yani.

Çizim: Berivan Doğan

İlgili haberler
Aysel Tuğluk ve hasta mahpuslar için kadınların ça...

Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle cezaevinde kalması uygun olmayan ancak tüm çağrılara rağmen tahl...

Aysel Tuğluk ve cezaevindeki hasta mahkumlar neler...

Aysel Tuğluk’un sağlık durumunu ve cezaevindeki siyasi tutukluların yaşadıklarını Eski HDP Diyarbakı...

İzmirli kadınlardan Aysel Tuğluk’a dayanışma kartı

İzmir Kadın Platformu: 'Hayatın ve mücadelenin her alanından binlerce kadın olarak herkesi Aysel içi...