Canına tak eden kadınlar şiddeti anlatıyor
Öldüren kadınlar neden katil olmuş derseniz, ölen kadınların yaşadıklarından hiç de farklı değil! Gazeteci Sibel Hürtaş, ölmemek, şiddet görmemek için öldüren kadınların hikayelerini anlatıyor.

Bundan 4 yıl önce 2011 yılında Ankara Sincan Cezaevi’ne gittiğimde, 50’li yaşlarına merdiven dayamış, minyon tipli, yeşil gözlü bir kadınla tanışmıştım. Kocasını öldürdüğü haberi gazetelerin üçüncü sayfasına tek sütun olmuş bu kadın, bir kamu kurumundan emekli olan kocasının kendisini başka erkeklerle para karşılığında beraber olmaya zorladığını anlatmıştı.
Şaşkındım. Hele dört çocuğunun, üçünün babasının kim olduğunu bile bilmediğini söylediğinde daha şaşırmıştım. Adları sahte ama yine de sıralayım, ardından görüşme odasına giren Dilek de Yaşar da aynı şeyleri anlattığında şaşırmıştım. Ardından İstanbul Bakırköy, Adana Karataş Kadın, Eskişehir Çifteler ve Denizli Bozkurt Cezaevlerine gittiğimde de isimleri bende saklı kadınlar, ardı ardına kocalarından gördükleri şiddeti anlatmışlardı.
Benden önce de çok kimselere, dillerinde tüy bitene kadar annelerine, babalarına, köylülerine, polise, jandarmaya, mahkemeye söylemişler ama dertlerini bir türlü anlatamamışlardı. Basit, sıradan, yalın tek tek söylemişlerdi başlarına gelenleri ama kimseden yardım görememişlerdi.
Öldüren kadınlar öldürmeden önce ne yaşamış derseniz, ölen kadınların yaşadıklarından hiç de farklı değil.

AYŞE'NİN HİKAYESİ... 
17 yaşımda görücü usulü evlendik. Önce kaynanamın yanında kalıyorduk. O zaman da şiddet uyguluyordu. Müteahhitti, çok zengin oldu. Bir de bir kadın vardı. Biliyordum ama bilmiyormuşum gibi davranıyordum. Bazen eve gelmediği olurdu. Gelince de döverdi. Yüzüme darbeler vururdu, utancımdan dışarı çakamazdım. Dünürler, kardeşler şok oluyordu. Birisi bitmeden birisi geliyordu dayakların. Anlatamam o günleri. Çok darbe aldım, zaten bir kadın bir erkeğin yumruğuna nasıl dayanır. Suratım bambaşka olurdu, ağzım burnum kanayana kadar döverdi. Yüzümden fışkıran kanlar, duvarlara sıçrardı. Boğazımı sıkardı. Boğazımdan parmak izleri bir hafta geçmezdi. Polise çok gittim. Ben şikayet edince onu yakalayıp getiriyorlardı, eve dönünce bu kez polise gittim diye daha çok dayak yiyordum. Oğlum yeni evlenmişti. Bizim evde kalıyorlardı. Bir gece öyle çok dövdü ki beni çaresiz kaldım, oğlumun kapısını çaldım. Gelinin yanında yattım. O dayakları nasıl anlatayım, bir kurtun dişlerinin arasına sıkışmış kuzu gibiydim. Diğer kadına gitti. Kurtuldum sandım ama peşimi bırakmadı. O kadın bir gün beni arayıp, ‘boşanacaksın’ dedi. Ertesi gün eve geldi, ‘O kadına niye saygısızlık ettin’ diye bağırıp, eve geldi. O girince ben çıkayım dedim ama kapıyı kilitleyip, anahtarı cebine attı. Hep öyle yapardı. Mutfağa gittim, peşimden geldi. Bir şamar attı. Düştüm. Kalkınca ayağa yalvarmamı istiyordu. Yalvarmak, ağlamak, ezmek hoşuna gidiyordu. Kalkınca yine vurdu. Koridora düştüm. Üstüme çıkıp çiğnemeye başladı. Bir ayağını boğazıma dayadı, üzerime oturdu. Oğlum gelip babasını üzerimden gitti. Ben de hemen mutfağa koştum. Balkona çıkacaktım, kendimi balkondan atmak istiyordum. Ama oğlum, babası açmasın diye hemen kilitlemiş. Balkon kapısını açamayınca arkamı döndüm, tezgahta ekmek bıçağı vardı. İkimizde uzandık, o kapamadı ben kaptım.


NAZENİN'İN HİKAYESİ... 
Aslında 1960 doğumluyum. Ama ablam varmış 1952’de doğan, o ölmüş, babam da onun nüfus kağıdını bana vermiş. 12 yaşındaydım babam beni evlendirdiğinde ama nüfusta 20. Benden 20 yaş büyüktü. İlk zamanlar bir sorun yoktu. Oğlum doğduktan sonraydı. Bir iş kazası geçirdi, malulen emekli oldu, eve kapandı. Bir gün arkadaşlarını yemeğe çağırdı. İçtiler, muhabbet ettiler, sonra beni masaya çağırdılar. Zorla içirdiler. Arkadaşlarında biri benim fotoğraflarımı çekti, üstüm açık seçik filan. Onlarla olacaksın dedi, itiraz ettim, dayak yedim. Zorladı. Bir başladı hiç sonu gelmedi. Sokakta, parkta, arabada… Üç beş kuruş. O beni götürüyordu, paraları ona veriyorlardı. Bazen sabahın köründe beni dışarı çıkarıyordu, bebeleri eve kilitleyip gidiyordum. İtiraz edince dövüyordu, boşanmak isteyince çocukları vermem diyordu. Çocuklara da aynı şeyleri yapacağından korkuyordum. İntiharı denedim, mutfakta patates soyarken bileklerimi oymaya karar verdim. Kurtardılar. Şimdi iyi ki kurtarmışlar diyorum çünkü ben ölseydim belki kızlarıma yaptırırdı aynı şeyleri.
SUNA'NIN HİKAYESİ... 
19 yaşımda evlendim, köy yerinde. Evlendikten 2 ay sonra şiddet uygulamaya başladı. Aynı benim çektiğim çileyi, işkenceyi onlara da çektiriyordu. Düğünlerde saz çalıp, içki içip geliyordu. İçkili içkisiz döverdi. Ben tarlada çapa yardım, o bir kuruş vermezdi. Kazandığım parayla evi döndürür, çocukları okula gönderirdim. Tam 21 sene devam etti, dayak. 6 çocuğum var, en küçüğü ben cezaevine girdiğimde 5 yaşındaydı. İçer gelir, ders çalışan çocuğu rahatsız eder, ayağa kaldırıp tek ayakta durdurur, uyuyan çocukları uyandırır, beni döverdi. Çocuklar ondan kaçar, eteklerimin altına saklanırlar, evin içinde biz önde o arkada kovalardı. Kaynanama da polise de çok gittim. Uyurken ayak sesi duyardım, ayağa fırlardım. O gelecek çocukları dövecek diye gece gelip keserin sapıyla, baltanın sapıyla dövdüğü oldu. Tüfekle kovalıyor, çocuklar araya giriyordu. Para yok çocuklar okula gidiyor derdim, nereden bulursan bul, ne yaparsan yap derdi. Son gün içkili geldi, sabaha karşı. Hepimizi uyandırdı, çocukları okuldan alacağım dedi, dövmeye başladı. Çocuklar yine korkudan eteğime saklandı. Duvardaki tüfeği aldı, onunla kovaladı bizi. Sonra yoruldu saat sabah 8’di. Şöyle bir yatayım dedi, yoruldum dedi. 5 dakika kestireyim, kalkınca seni öldürücem dedi. Yatağa uzandı, tüfeği de duvara yasladı. Uyudu. Uyurken aldım tüfeği ensesinden vurdum. 21 sene katlandım, çocukları da okuldan alacaksa niye katlanayım dedim. Karakola gidip teslim oldum. Onun elinden 21 sene çekeceğime keşke daha önce yapsaymışım.


FATMA'NIN HİKAYESİ... 
Görücü usulüyle 19 yaşımda evlendim. Aramızda çok yaş vardı, çok yaşlıydı benden. Maddi durumumuz iyiydi önce, sonra bozuldu, bozulduktan sonra o da... Alkol çok alırdı, sonra farklı farklı... Hakaret, dayak, tecavüz. Yatağa yatmaya korkardım, tam 20 yıl yatağa rahat yatamadım ben. Sapkındı, kaçardım, beklerdim, uyumazdım... Ama kızım vardı, sesimi çıkaramıyordum. Bir yerde çay temizlik işlerine bakıyordum. Bir kere bacağımdan bıçakladı beni, hastaneye bile gidemedim. Sarıp bacağımı işe gittim yeniden. Temizlik yaptım o bacakla, ara sıra tuvalete girip yeniden sardım Bazen mosmor, bazen öyle aksaya aksaya giderdim. Ne oldu derlerdi, bir şey diyemezdim, kimse görmezdi bizim gibileri zaten. Olay günü yine içti. Dayak attı. Bak dedi buradan otogara üç köprü var, üçünde de kadın dolu. Onlar ana kuzusu değil mi? Sen de git, madem okutacaksın kızını... O an kan beynime sıçradı, sapkınlıkları bitmediydi, insan karısına der mi bunu, kavga ettik, saçımı tutup sürükledi, bir yandan da... Ben de ittim onu. Elime geçirdiğim şeyle kafasına vurdum.
CEREN'İN HİKAYESİ... 
14 yaşımda görücü usulü ile aile isteği ile evlendim iki yıl sonra boşandık. Babamın dükkanının yanındaki dükkanda çalışan bir adam vardı, onunla çıkıyordum. Bazen ona gidiyordum, annemler biliyorlar ama bilmezden geliyorlardı. Beni çok dövüyordu. Bir nedeni olmadan. Kıskançlık krizi diyordu. Ama ne evleniyor ne ayrılıyordu. Merdivenden yuvarlandım bir keresinde, her yerim mor olunca annemler gördü, sordu. Düştüm yuvarlandım dedim. Sonra da ayrıldık ama şiddeti bitmedi. Dükkanlar yan yana olduğundan her gün görüyordum. Bir kere de sokakta sıkıştırıp dövdü. Sonra kafeye çağırdı buluşmak için. Hamileydim, ikizlerim vardı zorla aldırmıştım. Öfkeliydim bu nedenle de. Görüşmeye kendimi korumak için babamın silahını alıp gittim. Orada da beni hırpalayınca bu kez garsonlar geldi. ‘Ne oluyor’ diye müdahale etti. Utandım, çok utandım. Babamın silahını ateşledim.


ADİLE'NİN HİKAYESİ... 
Ne bileyim, çok sapkınlıkları vardı. Öyle çektim ben tam 38 sene. Çok içerdi, içtikten sonra ne yaptığını bilmezdi, oraya buraya tuvaletini yapardı. Çok sapkınlıkları vardı. Çocuk yaşta evlendirildik, köy yerinde ne olacak. Evlendim ama evlendiğimden beri hiç yüzüm gülmedi. Ne dayağı, ne hakareti bıraktı ne de... 6 çocuğum var. Tarlada çalışırdım. Eve girmek istemezdim, eve girmeye korkardım, sesimi de çıkaramazdım, kaç saatlere kadar oralarda çalışıyorum derdim de gidemezdim. Karanlıkta saklanır, o uyuyunca eve girerdim. Tam 38 sene o eve girmemek için, ne çileler, ne çileler. Boşanmak istedim “Köy yerinde olur mu?” dediler. Öyle dayaklar yiyordum ki o dayaklardan kaçmak için ikinci katın balkonundan yere attım kendimi bir kere, tabanlarım patladı. O halimle hareket edemezken bile dayak atıyordu. 38 sene o eve geldiğinde, kapıyı açarken hırkamın altına bıçağı saklayıp açıyordum. Son günü yine dövdü, kaçıp kapıya ulaşayım dedim kapıyı kilitlemiş yine anahtarı cebine koymuş. Arkamdan gelip saçlarımdan sürükleyince bıçağı soktum, ama peşimden gelir diye yine korkuyordum yine balkondan atladım. Sonra öğrendim öldüğünü.

İlgili haberler
Ağırlaştırılmış müebbet istenen Semra: Öldürmesem,...

Şiddetine maruz kaldığı kocasını öldüren Semra Özata adliyeye giderken “Hep erkekler mi öldürecek? B...

Beni özgürlüğe kadınlar kavuşturdu

3 yıllık tutukluluğun ardından ceza verilmesine gerek görülmeyerek 4 Temmuz’da tahliye edildi Yasemi...

Nevin Yıldırım neden sustu?

“Tanıklar konuştukça buruk bir tebessümle, çaresizce gülümsemeyle cevap verdi iddialara Nevin.” Yarg...