Çalışma yaşamının kuralsızlığı karşısında kadın işçiler en önde!
“Sendikalı olarak çalışma yaşamının kuralsızlığına son verme, haklarını güvenceye alma ve geliştirme mücadelesi kadın işçiler açısından hayati.”

İş günü ve iş saatinin belirsizliği, uzun çalışma süreleri, daha az işçiyle daha çok iş yapma, işten çıkarılma kaygısı, kötü muamele, eşitsizlikler, yine de geçinememek… Tüm bunlar kadın işçiler açısından katlanılır olmaktan çıkmış durumda. Evde, işte emeği yok sayılan, bu süreçte ev içindeki yükü artarken, esnek çalıştırma biçimleri ile yarınından daha çok endişe duyan kadın işçiler bu olumsuz tabloyu tersine çevirmenin yol ve yöntemlerini daha çok tartışıyor artık. Geçinememe karşısında pek çok yerde patlak veren iş bırakma ve direnişlerde özellikle genç kadın işçilerin en önde durması bunun en önemli göstergelerinden biri.

Kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının dayanılmazlığına karşı geleceklerini kendi elleriyle inşa etmek için mücadelenin en önünde yer almasının koşullarını, ne istediklerini ve sendikaların ne yapması gerektiğini Emek Partisi Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan ile konuştuk.

Ağır, esnek, güvencesiz çalışmanın dayatıldığı ve kalıcılaştığı pandemi sonrası özellikle bu koşullara ses çıkarma, bunu değiştirme eğilimleri de gözleniyor işçilerde. Kadın işçilerin bu süreçte hem direnişlerde hem de sendikalaşma mücadelesiyle ön plana çıkması eğilimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sermaye gerek ekonomik krizi gerekse de pandemiyi kendi için bir fırsata dönüştürerek esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimlerini yaygınlaştırdı, kalıcı hale getirdi. Pandemi süresince hükümetin açıkladığı ekonomik paketlerden sermayenin payına çeşitli adlarda teşvikler, vergi af ve indirimleri düşerken işçilerin payına ise deneme, denkleştirme usulü çalışmanın uzatılması, kısa çalışma, evden-uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalıştırma biçimleri ve Kod-29 ile tazminatsız işten çıkarmanın önünün açılması düştü. Emekçiler tümüyle sürü bağışıklığına terk edildi, hâlâ da durum aynı, her gün en az 200 kişi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirirken neredeyse tüm önlemler kaldırılmış, virüs kaynaklı bu ölümlerle yaşamak olağan hale getirilmiş durumda. Sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı dönemlerde kadınların ev içindeki yüklerinin katlanarak artmasının yanı sıra ev-aile içi şiddetin de arttığına tanıklık ettik. Kadına yönelik şiddet en vahşi biçimlerde karşımıza çıkarken, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığına şahit olduk. Eğitimin uzaktan yapıldığı dönemde kadınlar işte olmak zorundayken çocuklara kimin bakacağı sorununa kendileri çözüm bulmak zorunda bırakıldı. Bu süreç kadınların sadece bedensel olarak değil psikolojik olarak da en çok hırpalandıkları dönem oldu. Çalışma yaşamı ve bir bütün olarak toplumsal hayat eşitsizlik üzerine kurulu ve kadınlar var olma, hatta her anlamda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hal böyle olunca da direnerek var olan koşulları değiştirme, sendikalı olarak çalışma yaşamının kuralsızlığına son verme, haklarını güvenceye alma ve geliştirme mücadelesi kadın işçiler açısından hayati. Her türden olumsuzluğu bir araya gelerek değiştirebileceğine inandığı, birlikte olmanın gücünü gördüğü andan itibaren de kadın işçiler çok daha dirayetlice öne atılıyor. Ayrıca tek adam rejiminin geride bıraktığımız 19 yıllık iktidarında; kadın ve çocuk düşmanı politika ve kararları karşısında yan yana gelmenin, dayanışmanın kaçınılmaz olduğunu kadın işçiler de biliyor, deneyimliyor ve onlar da bu mücadelenin parçası. Dolayısıyla da fabrikasındaki hak arama mücadelesinin de sendikalaşma mücadelesinin de en önünde olması, ileriye atılması kaçınılmaz.

Fotoğraf: Arzu Erkan / Evrensel

‘KULLAN AT’ İŞÇİLER: GENÇ KADINLAR

Sendikalaşma mücadelesinde ön plana çıkan kadınların genç, çalışma yaşamına yeni girmiş kadınlar olduğuna dair bir tespit yapılabilir mi; yaşın, sosyal durumun kadınların sendikalaşma mücadelesi içinde yer almasının etkileri var mı?

Son aylarda gerek sanayi gerekse de hizmet sektöründe gelişen sendikalaşma mücadeleleri ya da hak arama eylemlerinde kadınlar özellikle de genç kadınlar daha çok öne çıkıyor. Lise, meslek lisesi özellikle sanayide meslek yüksekokulu mezunu genç kadınlar bunlar ve bir bölümünün ilk iş deneyimi.

İktidarın istihdam politikaları; gençler, özel olarak da genç kadınlar açısından güvencesizliği de beraberinde getiriyor. Sermaye lehine çıkarılan İş Kanunu, kanunla düzenlenen kısmi süreli sözleşme ya da bilinen haliyle sözleşmeli çalışma, taşeron, kiralık işçilik gibi düzenlemeler zaten iş güvencesini fiilen ortadan kaldırmış durumda. Bu parçalı istihdam yapısının üzerine son dönemde İŞKUR işbaşı eğitim programları ile işe yerleştirme gibi düzenlemeler de eklenince deyim yerindeyse genç işçiler “kullan at” işçi durumunda. Hal böyle olunca da iş güvencesinin yolunun birlikte hareket etmek, örgütlenmek, sendikalı olmaktan geçtiğini daha net görüyor genç kadınlar.

Güvencesizlik, ağır çalışma koşulları, uzun çalışma süreleri ve tüm ülkede genel ücret politikası haline getirilen asgari ücret… Tüm bu çalışma ve yaşam koşulları genç kadınlarda var olanı değiştirme eğiliminin güçlenmesine yol açıyor. Bu açıdan sendikalaşma hakkı ve işten atmalara karşı direnen Farplas’tan Betül’ün Ekmek ve Gül’e söyledikleri çok çarpıcı. Betül 27 yaşında ve takım lideri yani üretim birimindeki ilk amir. Direnişe katılan da tek amir: “Bir sıkıntım yoktu, gayet güzel çalışıyordum. Kimse benden böyle bir şey beklemiyordu, ben de kendimden beklemiyordum. Benim makinemde çalışan 10 senelik bir kadın arkadaşımız ağladığı zaman farkına vardım. Zor, sıkıntılı parçalarda çalışıyordu ve ağlayarak ‘10 yıllık emeğim içeride ve ben asgari ücret alıyorum’ dedi. İşte o zaman bu mücadelenin parçası olmaya karar verdim” diyor.

Betül 1 buçuk yıllık işçi ve sözleri çok yalın bir gerçeği ortaya koyuyor. Yanı başında o fabrikaya 10 yılını vermiş bir kadın işçi var ya birlikte bu koşulları değiştirecekler ya da rıza gösterecekler, bu koşullar sür-git devam edecek. İşte genç kadınlar gelecekleri için bir tercih yapıyorlar. Onların deyimiyle nerede olsak bu parayı alırız, o zaman her şeyi göze alıp, ‘bu koşulları değiştireceğiz ve geleceğimizi kendi ellerimizle inşa edeceğiz’ diyorlar. Bu cesaretle atılıyorlar mücadeleye. Genç kadınların mücadeledeki ataklığı, kararlılığı elbette ki o fabrikadaki tüm kadınları etkiliyor. Esasen domino taşı etkisi gibi gençliğin ataklığı ile yaşça büyük olanın deneyimi buluşuyor. O nedenle 1 buçuk yıllık işçi Betül de 10 yıllık işçi Nimet de 9 yıllık işçi Banu da eşit işe eşit ücret, insanca çalışma koşulları, insan onuruna yaraşır bir ücret talep ediyor, sendikalaşıyor, işten atılıyor, her türden zora karşı yılmadan mücadele ediyor.

Fotoğraf: Evrensel

KADINLAR SENDİKALARA İLGİSİZ Mİ?

Kadın işçilerin sendikalara katılımına, sendikal mücadele yürütmesi ve buralarda görev almasına ilişkin “sendikalara ilgi göstermediği” gibi bir yaklaşım da var…

Kadın işçilerin sendikalara ilgi göstermediği şeklindeki bir yaklaşımın gerçeği yansıtmadığı aşikâr. Eğer bundan şikâyet ediliyorsa da yapılacak şey kadın işçilerin sendikalarda görev almasını, aktif katılımını kolaylaştıracak çeşitli adımlar atmak olmalı. Örneğin, çocuk sahibi kadınların çocuklarını bırakacakları güvenli alanlar yoksa sendikanın eylem ve etkinliklerine katılma şansı olur mu? Peki, hangi sendika şubesi ya da genel merkezi buna uygun düzenlenmiştir? Kreş, çocuk oyun alanı, bakım odası olan kaç sendika binası vardır?

Elbette esas mesele sendikaların kadınların talepleri karşısında nasıl bir tutum aldığı. Sendikalaşma girişimi sırasında da toplu iş sözleşmelerinin hazırlığı aşamasında da kadınların sorun ve talepleri ne kadar gündem ediliyor? Kadınlar bu taleplerin formüle edilmesine, karar alma ve uygulama süreçlerine ne kadar dahil ediliyor? Bu sorulara verilen yanıtlar kadınların sendikaları ile arasındaki ilişkinin düzeyini de belirliyor. Sadece 8 Mart’larda fabrikalarda karanfil dağıtmakla, kutlamalar yapmakla sınırlı bir yaklaşım sergileyip “kadın işçiler sendikalara ilgisiz derseniz” kendi sorumluluğunuzu gizlemek dışında bir gayeniz de yoktur.

Ayrıca bir gerçeğin altını çizmek lazım. Bir ilgisizlikten değil ama kadın ve erkek işçiler açısından sendikalara duyulan güvensizlikten söz etmek mümkün. Hiç kuşkusuz bunun da çok haklı nedenleri var. Yüzlerce sendikalaşma girişimi sendikal bürokrasinin açık ihaneti ile başarısızlıkla sonuçlandı. Sendikaya üye olduğu için işten atılan, sendikal bürokrasi marifetiyle girdikleri mücadelede yarı yolda bırakılan binlerce işçi, sınıfın hafızasında yer etmiş durumda. Sendikalı işyerlerinde bağıtlanan sözleşmeler ortada. Öncelikle işçi-sendika arasındaki güven ilişkisini yeniden kurmak gerekiyor. Bunun yolu da kuşkusuz sendikaların demokratik bir işleyişe sahip olmasından geçiyor. Dolayısıyla sendikal demokrasiyi işletmeden, işçilerin söz, yetki ve karar sahibi olduğu, sınıf sendikacılığını ilke edinmiş bir sendikal anlayışı hâkim kılmadan yapılan değerlendirmeler gerçeği ters yüz etmekten öteye gitmiyor diye düşünüyorum.

‘SÖZLEŞME TASLAKLARINDA KADINLARIN ÖZGÜN TALEPLERİ YOK’

Sendikaların kadın işçileri ilgilendiren sorunların çözümünde duyarsız kalması, toplu sözleşme maddelerinde kadın işçilerin çıkarlarını, taleplerini, önerilerini gözetecek hükümlere yer vermemesi nasıl etkiliyor bu durumu?

Kadın işçiler ve üyesi oldukları sendikalarla ilişkisi açısından çok doğrudan bir ilişkisi var. Kadın işçilerin yaşadığı sorunlar karşısında da toplu iş sözleşmesi taslaklarının kadınların talepleri doğrultusunda hazırlanması açısından da kadınların TİS süreçlerine doğrudan katılımının güvence altına alınması açısından da sendikaların gereken adımları attığı söylenemez. Genel eğilim, 8 Martlarda fabrikaları ziyaret edip, bildiriler okumak ya da kapalı salon etkinlikleri yapmak şeklinde ifade edilebilir. Ya da ülkede infial yaratan bir kadın cinayeti sonrası açıklamalar yapmakla sınırlı. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları gündeme geldiğinde az sayıdaki sendika tepki örgütlerken, bu tepkiler de yine sadece bildiriler okumak şeklindeydi. Sözleşme taslaklarının kadınların özgün taleplerini de içeren şekilde hazırlanması ise hemen hemen hiç gündem olmuyor. Bu açıdan belediye işkolunda kimi olumlu örnekler var. Bunlar da az sayıda.

‘KADINLARIN TEMSİLİYETİ GÜVENCE ALTINA ALINMALI’
Kadın işçilerin sendikalara aktif katılımının önündeki engeller neler, nasıl aşılabilir?
Kadın işçilerin sorun ve taleplerini dile getirebildiği, çözümünü tartışabildiği, bizzat o çözümün parçası olabildiği mekanizmalara ihtiyacı var. Bu da fabrika ve işyerlerinde işçilerce seçilmiş kişilerden oluşan işyeri komiteleriyle mümkündür. Bu komitelerde kadınların temsiliyeti güvence altına alınmalıdır. Bu komiteler karar organları olmalı, bunun altını çizmek lazım çünkü kimi sendikalı işyerlerinde seçimle belirlenmese de işyeri komiteleri bulunmakla birlikte bu komiteler danışma organı olarak tarif ediliyor. Kadın işçiler sorunlarını gündem etse de nihayetinde karar haline getiremiyor. Yanı sıra kadın işçilerin sendika işyeri temsilciliklerinde görev alması da son derece sorunlu. Kadın işçilerin işyeri temsilciliklerinde, sendika şube ve merkez yönetimlerinde görev alması güvence altına alınmalı, teşvik edilmeli. Kadınların yaşadığı sorunların çözümü de sendikaların karar alma ve uygulama süreçlerinde etkin olmasından geçiyor. Elbette kadın işçiler fabrikada-işyerinde yaşadığı sorunların gündem edilmesini, taleplerinin sözleşme maddeleri içerisinde yer almasını, ülkede yaşanan sorunlar karşısında sendikalarını da verdikleri mücadelenin özneleri haline getirmek istiyor. Kuşkusuz bunun yolu da sendika içi demokrasinin işletilmesinden geçiyor.


İlgili haberler
Patronu ‘Yılın Meleği’ seçilen Farplas kadınlar iç...

Direnişteki kadın işçilerle, hangi insanlık dışı çalışma koşullarına karşı direnişe geçtiklerini, ha...

'Kadınlara değer verdiğini' söyleyen Farplas'ın, k...

Mikrofonumuzu kadınların deyimiyle '60 yıllık fabrikaya sendikayı sokacak öncüler'den dinliyoruz...

Farplas’ta sendika hakkı için direnen kadınlar: Se...

Farplas’taki direnişte ön sırayı kadın işçiler tutuyor. Kadın işçiler taleplerini anlattı...